Anayasanın amacı devleti sınırlandırmak, güvenliği adaleti ve gereken diplomasiyi sağlamak, devletin çatısı altındaki halkın refah düzeyini arttırmaktır. Anayasa kavramı sanıldığı kadar eski bir kavram değildir. 1700’lerin sonlarında ortaya çıkmıştır. Tabii ondan önce anayasa niteliğinde belgeler vardır. Zamanla yetersiz kaldığı için değiştirilmiş ya da maddeler eklenip silinmiştir. Bu da anayasayı sınıflandırmamıza sebebiyet vermiştir ve katılık, yumuşaklık kavramlarını ortaya çıkarmıştır. Genelde anayasa darbe veya devrim sonucu oluşturulur. Darbe askeri bir yönetimin siyaset kurumlarını cebren ele geçirmesi olarak tanımlanabilecekken, devrim kapsamlı bir değişim anlamına gelmektedir. Mesela Türkiye’de anayasa hiçbir zaman devrim ile değil, her zaman darbe sonucu değiştirilmiştir. Avrupa’da ise, özellikle Fransa’da, devrim sonrası anayasa kavramı gelişmişti. Keza 1688 İngiliz Devrimi de aynı şekildedir. Bu değişim sonucu yalnız devrim olan ülkelerde değil, tüm dünya etkisini göstermiştir. Günümüzde kullandığımız 1982 anayasası 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen askeri darbe sonrasında yapılmıştır. Birkaç yıldır 1982 anayasasının değişimi konusu tartışılmaktadır. Bir toplum neden darbe ile çıkartılan bir anayasayı kullanmaya devam etmek istesin?
“Bir halk, her zaman anayasasını gözden geçirip, düzeltme, ısla etme ve değiştirme hakkına sahiptir. Bir kuşak gelecek kuşakları kendi yasalarının hükmü altına alamaz.” Condercet
Yani bizim anayasayı değiştirmek, düzenlemek pek tabii hakkımız. İlk 3 madde her zaman baki kalmak şartı dâhilinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesine zarar vermeden yürütme erkini yasamanın, yargının önüne geçirmeden aradaki dengeyi bozmadan yapılan değişimin bir sakıncası yoktur.
Ancak Türkiye eninde sonunda sivil bir anayasaya kavuşacak. Yeni anayasa yeni Türkiye’nin tescili anlamına gelecektir.