Akım'tıya Kapılmak

Akım'tıya  Kapılmak

 Zamanın ruhu hızlı. Her gün yeni bir akım çıkıyor: bir gün oversize ceketler, ertesi gün retro gözlükler... Bir sabah uyandığınızda herkes sarımsağın faydalarını anlatıyor, bir sonraki hafta sabah 5’te kalkmak “başarının tek reçetesi” oluveriyor. TikTok’ta bir trend patlıyor, İnstagram filtreleri değişiyor, Youtube vlogları yeni bir yaşam biçimini dayatıyor. Biz ise bu hızlı akıntının içinde, yönümüzü kaybetmiş gibi bir o yana bir bu yana savruluyoruz.
“Akım'tıya kapılmak” tam da bunu anlatıyor aslında. “Akıntıya kapılmak” deyimini günümüz akımlarına vurgu yapacak şekilde dönüştürdüm ki bence doğru da oldu. Çünkü artık içinde yüzdüğümüz şey sadece bir su değil, bitmek bilmeyen bir içerik ve tüketim seli…
Şimdilerde bu “akıma kapılma” hali sadece moda ya da sosyal medya ile sınırlı değil. Fikirlerin de bir akımı var, gündemin de. Bir kişi bir konuda konuşmaya başlıyor, ardından herkes aynı cümleleri farklı tonlarda tekrar ediyor. 
    Daha önce üzerinde hiçbir fikrimizin olmadığı konularda profesör olmuşçasına bir cesaretle savunular yapıyoruz çünkü o an o ideoloji akım. Ya da siyasi olarak yakın bulmadığımız isim ve konuları o an çok popüler diye gündemimize alıyoruz. Genel olarak kendi düşüncelerimizi oluşturmak yerine çoğunluğun sesi olmaya meylediyoruz. Farklı düşünmenin cesaret değil, “aykırılık” sayıldığı bir çağda özgün kalmak da zorlaşıyor.Biraz yavaşlamak gerekiyor belki de. Popüler olanla değil, değerli olanla meşgul olmak gerekiyor. Kalabalığın yaptığını değil, bize iyi geleni yapmak daha güzel gelmiyor mu kulağa? Bir akımın peşine takılmadan da güzellik üretilemez mi? Herkes olmaktan çok kendin olmanın değeri üzerine biraz daha düşünmeye davet ediyorum sizleri… 
Mesela son zamanlarda yapay zeka destekli “Ghibli efekti” sosyal medyada bir anda patladı. Herkes kendi fotoğrafını bu animasyon stiline dönüştürüp paylaştı. Elbette estetik bir keyif var bu tür görsellerde, nostaljik bir tat, farklı bir bakış açısı... Ama düşününce, herkesin aynı efekti kullanarak benzeştiği bir dünyada “bize ait olan” ne kaldı? Her filtre, her trend, her dönüşüm biraz daha bizden bir şeyleri törpülüyor. Kendimizi ifade ettiğimizi düşünürken aslında topluluğun bir kopyası haline geliyoruz. Belki de ihtiyacımız olan, o efektin arkasına saklanmadan birbirimizi kucaklayabilmek. Ghibli gibi büyülü bir dünyanın estetiğini değil, kendi dünyamızın sahiciliğini paylaşabilmek.
Düşününce her akıma ayak uydurma telaşı içinde kendimizden biraz biraz uzaklaşmıyor muyuz? Moda olur diye sevmediğimiz kıyafetleri giyiyor, “bunu yapmazsam geri kalırım” korkusuyla içimize sinmeyen davranışları benimsemiyor muyuz? “Ne kadar izlendi?”, “Ne kadar beğeni aldı?” soruları, “Ben bunu gerçekten istiyor muyum?” sorusunun önüne geçiyor gibi sanki..
“Akım'tıya kapılmak” kolay, ama asıl mesele akıntıya karşı durabilmekte. Herkes aynı yöne yüzüyorken, sen kendi yönünü seçebiliyor musun? Son olarak; ‘Kendin olmanın modası hiç geçmez.’