Almanya, 23 Şubat'ta erken seçime gidecek -1

     Almanyada doğmuş yetişmiş pırıl, pırıl gençlerimizden, gazeteci genç, gururumuz olan Siyaset ve tarih bilimcisi  Yasin Baş’ın TRT Deutsch’da  Almanya Trafik Işık’larıyla hatırlanan koalisyon hükümetinin erken seçim karar almasını değerlendiren makalesini Almanca olarak yazdı.
     Almanya’da yapılacak 2025’in Şubat ayındaki genel seçime dikkat çekti. Almanca yazdığı makalesini bizde Türkçe tercümesini okurlarımıza sunuyorum.
Almancasını bu lingten okumanız dileğimle. Yasin Baş’ı kutluyorum.
     Almanca olarak yayın yapan TRT Deutsch’da siyaset ve tarih bilimcisi Yasin Baş’ın bir makalesi yayınlandı. TRT Deutsch sayfalarında yayınlanan Yasin Baş’ın makalesi

     BİR SEÇİM  KAMPANYASI  STRATEJİSİ OLARAK  KORKU VE POPÜLİZM
     Almanya’da üçlü ‘Trafik Işığı’ Koalisyonunun iflasının ardından erken seçim kampanyası tüm hızıyla sürüyor. Neredeyse tüm partiler halkın belirsizliğinden faydalanıyor ve korku temelli bir seçim kampanyasına odaklanmış durumda. Ancak bu durum toplumsal uyumu tehlikeye atıyor.
     ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ünlü bir konuşmasında “Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir” diye konuşmuştu. Ancak tam da bu korku duygusu, siyasette seçmenleri etkilemek ve toplumsal bölünmeleri derinleştirmek için sıklıkla kullanılan bir araç haline gelmekte. 
     Günümüzde pek çok siyasetçi vizyon ve çözümlere odaklanmak yerine, yabancı korkusu, toplumsal ve ekonomik çöküş, savaş ya da belirsiz bir gelecek gibi insanların korkularına oynuyor.
     Bu olgu yeni olmamakla birlikte, son yıllarda yeni bir yoğunluk düzeyine ulaşmış görünüyor. 
     Bu da siyasi söylemi korku ve korkutmayla şekillenen bir toplumun nereye gittiği sorusu akla getiriyor.

     EKONOMİK KORKULAR VE SİYASETTEN DUYULAN MEMNUNİYETSİZLİK
Almanya’da R+V Sigorta Şirketi tarafından kısa süre önce yayınlanan “Die Ängste der Deutschen” (Almanların korkuları) başlıklı bir araştırma, ekonomik endişelerin 2022 yılından bu yana Almanya’daki insanlar için en büyük endişe kaynağı olduğunu ortaya koyuyor.   
     Artan yaşam maliyetleri ve insanların hala ev kiralarını veya kredilerini karşılayıp karşılayamayacakları sorusu en önemli endişeler arasında yer alıyor. 
     Örneğin, katılımcıların yüzde 57’si fiyatların artmaya devam etmesinden korktuklarını ifade ediyor (ilk sırada). Buna ek olarak, Almanların yüzde 52’si kiraların çok pahalı hale gelmesinden korkuyor (üçüncü sırada).Araştırmaya göre Almanların siyasete olan güveni de büyük ölçüde sarsılmış durumda. Siyasetten duyulan memnuniyetsizlik yüksek. Genel seçimlere sadece birkaç hafta kala, Almanların neredeyse yarısı politikacıların genel olarak görevlerini gereğinden fazla yerine getirdiğinden endişe ediyor (listede altıncı sırada). 
    Araştırmaya danışmanlık yapan Marburg’lu siyaset bilimci Prof. Dr. İsabelle Borucki, “Siyasetçiler bu memnuniyetsizliği ciddiye almalı” diye uyarıda bulunuyor. 
     Siyasi yöneticilik hakkındaki değerlendirmeler de bir o kadar kötü: Katılımcıların yüzde 66’sı hükümet ve muhalefet temsilcilerine kötü bir not veriyor - bu yıkıcı bir sonuç.
     Aşırılık yanlısı partiler göç korkusundan faydalanıyor
Göç konusu Almanya’da en önemli konuların başında gelmeye devam ediyor ve ikinci en büyük endişe kaynağıolarak algılanıyor. Ankete katılanların yarısından fazlası (yüzde 56) toplumun ve yetkililerin mülteci sayısı karşısında ezilmesinden korkuyor. 
     Yüzde 51’lik bir kesim ise yurtdışından daha fazla göçün toplumsal gerilimlere yol açabileceği endişesini dile getiriyor (dördüncü sırada).
    Araştırmacı Prof. Borucki ayrıca Almanya’da göç ve entegrasyonla (uyumla) ilgili temel sorunların uzun süredir ihmal edildiğine inanıyor. Uzman, tam da bu noktada politikacıların acilen harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor.
     Ancak gerçekler ortada: Bazı partiler objektif çözümler sunmak yerine konuyu kasıtlı olarak korkuları körüklemek ve siyasi avantaj elde etmek için kullanıyor.  
     Sık sık göçü bir tehdit olarak gösteriyorlar, kontrol kaybından ve aşırı taleplerden bahsediyorlar ve böylece halk arasında güvensizliği ve tehdit algısını kasıtlı olarak körüklüyorlar.
     Bu Almanya’da sadece sosyal uyumu tehlikeye atmakla kalmıyor, aynı zamanda göçün zorlukları, fırsatları, faydaları ve gerekliliklerinin farklı bir şekilde tartışılmasını da engelliyor.
     Güncel araştırmalar Almanya’ya kalifiye göçmenlere ve göçeciddi bir şekilde ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Bununla birlikte, uçlardaki aşırı partiler korkulardan başlıca faydalanıyor. 
     Bilinçli ya da bilinçsiz olarak göçmenlik korkularını körükleyen Demokrat partiler ise izledikleri göçmen karşıtı siyasetle aslında tam da aşırılık yanlılarını destekleme eğiliminde oluyorlar.

     KORKU KAMPANYASI 
     Alman Ekonomist ve siyaset danışmanı Marcel Fratzscher ‘Bir iktidar aracı olarak korku’ başlıklı makalesinde “500 yıl önce bile popülistlerin stratejisi korkuları kışkırtmak ve bunları kendi amaçları için kötüye kullanmaktı. 
     Bugün bu yöntem zirveye ulaşmış durumda” diyor. Bu, demokratik ana akım partilerin neredeyse tüm önde gelen adaylarının popülist olduğu anlamına mı geliyor acaba? Trajik olan şey, neredeyse tüm partilerin bu yöntemi kullanıyor olması. Artık ana akım partiler de halkın güvensizliğinden yararlanıyor ve insanların korkularına hitap eden bir seçim kampanyasına odaklanıyorlar.