"Anadolu başlar vatan olmaya" 26 ağustos 1071 Malazgirt Zaferi - 2

Ve Malazgirt Zaferi; Türk-İslâm Medeniyetiyle; Diyâr-ı Rum’un tanışma muştusu… Malazgirt Zaferi,  Anadolu’nun kapılarını Türk milletine açılması... Malazgirt Zaferi, keyfiyetin kemiyete galebe çalması... Malazgirt Zaferi, tarihin gidişini değiştiren bir yiğitlik âbidesi... Malazgirt Zaferi, bir cihangirlik numûnesi... Malazgirt Zaferi, Bizans’ın Hakk’a secdesi... Malazgirt Zaferi; Hilâl’in Haç’a, îmânın küfre üstün geldiği bir meydan muharebesi... Malazgirt Zaferi, hem dünya tarihi, hem de Türk tarihi bakımından zamanın kırılma noktalarından birisi... Malazgirt Zaferi, Asya bozkırlarından Anadolu yaylasına yürüyen bir milletin zaman burcundaki yankılanan sesi... Malazgirt Zaferi,  Ortaçağ’ı yıkarak yeni bir çağın açılmasına vesile olan “Feth-i Mübin”in mukaddimesi... Malazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi’nin ilk besmelesi…

“Malazgirt’teki asker” Şanlı Peygamberimiz'in (s.a.v.) “ni’mel ceyş” diye övdüğü O “Güzel Asker…”  O “Güzel Komutan”ın (Ahmet b. Hanbel, Müsned, IV, 395) ecdâdı olan ve 20 Ocak 1029 yılında doğan Sultan Alp-Arslan; Çağrı Bey’in üçüncü oğludur.  Alp-Arslan’ın hocası olan Buhâralı İmam Ebû Nasr Muhammed, kahraman sultanı fen ve din ilimlerinde eğitti. Genç Alp-Arslan, silah ustası serdengeçtilerden ok ve kılıç kullanmayı öğrendi. Savaş piri muhâriplerden askerî eğitim aldı. Alp-Arslan, babasının emri üzerine, daha 14 yaşındayken askerin başında Gazne Seferi’ne çıktı. Babası Çağrı Bey vefât edince, Horasan’a vâli oldu. 1063 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey öldüğü zaman, vasiyeti üzerine Selçuklu tahtına Alp-Arslan’ın kardeşi Süleyman Bey getirildi. Fakat Türk beyleri buna itirazda bulundular ve "Ebû Şücâ” (Yiğitlerin Babası) diye nâm alan Alp-Arslan’ı hükümdar ilân ettiler. “Yiğitlerin Babası” 27 Nisan 1064 yılında 34,5 yaşında, törenle tahta çıktı.  Alp-Arslan, hükümdarlığı süresince devletin batı yönünde ilerlemesine önem verdi. Batıya fetih, doğuya ise genellikle asayişi temin yönünde seferler yaptı. 1070 yılında İslâm Dünyası’ndaki dînî-siyasî birliği baltalayan Fâtimîler üzerine yürüdü. Abbâsî Halîfesini baskı altında tutan Büveyhîlerin tahakkümüne son verdi.  Ve Büveyhoğuları’nın esir alarak zindana attıkları Abbâsî Halîfesi Kâim-Biemrillah’ı kurtarıp tekrar makamına oturttu. Bu sebeple de “Burhânü Emîri’l-mü’minîn” (Halîfenin Delîli) unvanını aldı. Daha önce de Ani Kalesi’ni fethettiği için Halîfe tarafından takdir ve tebcil edilerek “Ebü’l -feth” (Fetihlerin Babası) diye hitap edilmişti.   Sultan Alp-Arslan “Velî Sultanlarımızdan” birisiydi...

25 Ağustos 1071 günü Sultan Alp-Arslan, İslâm savaş hukuku gereğince Bizans İmparatoru’na, Selçuklu kumandanlardan Sav Tekin’i barış teklifinde bulunmak üzere elçi olarak gönderir. Elçiler mağrur imparatora; “Ordunla beraber geri dön, kan dökülmesin, barış olsun. Aksi takdirde biz azimliyiz. Sonucu yürekten bağlı olduğumuz Cenâb-ı Allah’a havâle etmişiz.” der. Romen Diyojen Türk elçilerinin sulh teklifini şiddetle reddeder ve bu olayı Türklerin korktuğuna yorarak sevinir. İmparator Diyojen Türkleri hezimete uğratacağını ve Selçuklu’nun başkentini alacağını îmâ etmek için Sav Tekin’e hitâben şunları söyler: “Sultanınıza söyleyin, kendisiyle sulh müzâkerelerini Rey şehrinde yapacağım, ordumu Isfahan’da kışlatacağım ve hayvanlarımı da Hemedân’da sulayacağım!..” Sert karakteri kadar zekâsı da kuvvetli olan Sav Tekin, İmparator’a çok anlamlı bir cevap vererek;  “Atlarınızın Hemedan’da kışlayacaklarından ben de emînim. Fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum!” der.  (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, l, 418) 

Alp-Arslan, muharebe öncesi Halife’den duâ talep eder. Halîfe, bu savaş öncesinde bütün Müslümanlara çağrıda bulunur ve mânevî müzâheretlerini ister. Abbasi Halîfesi, Alp-Arslan ve ordusunun muzaffer olması için câmilerde Cuma namazında okunmasını istediği şu hutbe metnini gönderir: “Allah’ım! İslâm’ın sancaklarını yükselt ve hayatlarını sana kulluk için esirgemeyen mücahitlerini yalnız bırakma; Alp-Arslan’ı düşmanlarına muzaffer kıl ve askerlerini meleklerinle destekle...  Zira o; Senin rızânı kazanmak için varını, canını ve her şeyini  fedâdan sakınmıyor... O, Senin yolunda ve dininin üstünlüğü için nasıl cihad ediyor ise, Sen de onu öylece koru, düşmanlarını kahret!..” (Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, 128)

Halka hitap ederken de şunları söyler: “Ey Müslümanlar! Temiz bir kalp ile Sultan’a dua ediniz, küfrün kökünü kazımak ve İslâm’ın bayrağını yüceltmek için yalvarınız!”

Savaş kaçınılmaz olunca Sultan Alp-Arslan meşveret meclisini toplar... Meşveret meclisinde Buharalı büyük âlim Ebu Nasr Muhammed; “Ey Sultan! Sen Allah’ın zafer vaâd ettiği İslâm uğruna cihad ediyorsun. Bütün İslâm Âlemi’nin kalbi ve duâsı seninle ve askerlerinledir. Bütün Müslümanların minberlerde sana duâ eylediği Cuma günü savaşa giriş, ben, Allah’ın zaferi senin adına yazdığına inanıyorum. Dini koruyanın yardımcısı Allah’tır, zafer bizimledir.” diyerek herkesi yüreklendirir. (Mehmet Doğan, Kur'ân Gölgesinde ve Tarih Önünde Türk, 99)

(Devam edecek)

Dr. Mehmet GÜNEŞ