Anılarla Mazideki Yozgat-56 (Kaplıca Anılarım)

Bugünkü kaplıca anılarımda Sorgun kaplıcalarından bahsedeceğim.

1960’lı yıllarda Köseoğlu Mahallesi Kayyumzade Sokakta oturuyorduk. O zamanın komşuları birbirine çok bağlı, saygılı, çok iyi insanlardı. Bir yere gidilecek zaman hep bir olur karar alırlar, hep birlikte oraya giderlerdi.

Komşular aralarında anlaşırlar. Haftaya çamlığa çıkacağız şu gün şu saatte. Otobüs bizi gelip mahalleden alıp götürecek, akşam şu saatte gelip bizi alacak derlerdi. Ona göre program yaparlardı.

Mahallemizin büyüğü olarak Hakkı Külekçi amca vardı. Çok iyi, iyilik seven bir amcamızdı. Bu gibi işleri o organize ederdi. Biz de üzerimize düşen ücreti Hakkı amcaya öderdik.

Bir gün mahalleli birleştiler, karar aldılar Sorgun kaplıcasına gidelim diye. Şu gün şu saatte herkes götüreceği eşyalarını hazırlasın o gün hareket edeceğiz diye, birbirleriyle anlaştılar.

Bizleri Çamlığa da Sorgun kaplıcasına da Sarıhacılı Şoför Halil Aslan götürürdü. Bunun küçük 1952 model, bordo beyaz renkli, 4 vitesli benzinli güzel bir Austin otobüsü vardı. Onunla Sorgun’a gittik, bizleri hamama bırakıp gitti. O zaman hamamın yeri tenha idi. Şahin kaplıcaları yoktu. Sonradan yapıldı. Bu kaplıcaya Bedirbaba kaplıcaları da denir. Kadınlara ve erkeklere ayrı ayrı havuzları vardı. Havuzları Yerköy hamamının havuzundan çok büyüktü. Burda da kalacak müşterilere ait küçük küçük odaları vardı. Kaplıcanın güney kısmının karşısında kömür ocakları vardı.

Bizim gittiğimizde kiralık hiç oda kalmamıştı. Bize eskiden kahvehane olan boş bir salonu verdiler. Hepimiz oraya toplu olarak yerleştik. Herkes yatağına sardığı balya iplerini çıkarttı, salona gerdi, üzerini de çarşafla kapattı. Kendine göre yatacak bir yer yaptı.

Sabah kalktığımızda bir komşunun yiyecek kese kâğıdının içerisine ne kadar hamam böceği (KARA FATMA) varsa girmiş kadın çok korktu, bir çığlık attı, bütün komşular çığlık sesine uyandı. Koşup kadının yanına geldiler, hamam böceklerini kese kâğıdı ile birlikte dışarı attılar. Bu durumu hamam sahibine söyledik. Hamamı bir güzel ilaçlattık.

Komşular hep bir arada çay demliyorlar, yemek yapıyorlardı. Çarşıdan bir şey alıp gelmek lazım olunca da Hakkı amcayla beraber gidip alıp geliyorduk. İçme suyunu da hamamcıdan parasıynan alıyorduk. Hamamın önünde musluklu su tankeri dururdu. Bu tankerden parasıynan suyumuzu alırdık.

Hamamın havuzu çok büyüktü, suyu da kükürtlü idi. Bazı arkadaşlar bu havuzda çok iyi yüzerdi. Kurban diye rahmetli bir ilkokul arkadaşım vardı, bu hamamın üst kat balkonundan korkmadan havuza atlardı. Çok da güzel yüzerdi. Çok iyi bir arkadaşımdı. Kurban’ın babasının eski üzüm pazarında hanları vardı bugünkü yayla lokantasının batı kısmında. Evleri İstanbulluoğlu mahallesinde Başçavuş camisinin arkasında idi. Çok iyi komşular idi. Hepsi rahmetli oldu. Allah gani gani rahmet eylesin makamları cennet olsun.

Sorgun hamamının önünde çok eski bir tahta köprü vardı. Ortasının tahtaları çürümüş aşağı dökülmüş, kenarları da kamyonların çok zor gideceği bir şekilde seyrelmişti. Kamyon bunun üzerinden tehlikeli zor bir şekilde geçerdi. Sonradan bu köprüyü yıktılar. Sağlam bir şekilde betondan bir köprü yaptılar.

Sonradan Sorgun hamamının çevresine Şahin kaplıcaları yapıldı. Modern oteller yapıldı. İçlerinde havuzları bulunan kafeterya, kantin gibi birçok tesislerde yapıldı. Her şey hazır evden getirmeye hiçbir gerek kalmadı.

Yozgat’ımız kaplıca yönünden gayet zengindir. Suları da çok şifalıdır. Bu saydığım kaplıcalardan başka Sarıkaya kaplıcası vardır. Bu da lüks otelli her türlü imkânları olan bir kaplıcadır. Suyu çok sıcak olduğu için herkes havuza girmeye cesaret edemez.

Bir de Akdağmadeni’ne giderken Saraykent ilçesinde çok güzel modern bir kaplıca vardır. Bunun da suları çok şifalıdır.

Bir gün Saraykent kaplıcalarından Yozgat’a gelirken Doğankent yakınlarında karşıdan bize doğru hızla gelen bir Broadway marka bir taksi yanımızdan suratla hızla geçti, geçer geçmez sol taraf tarlalara uçtu. Az kaldı şafak şafağa çarpışacaktık. Allah korudu. Arabamızı durdurduk. Kaza yapan aracın yanına geldik. Taksiyi süren adam bayılmıştı. Emniyet kemeri takılı, gözleri açık vaziyette, kısa şort giymişti. Arabanın teyibi oyun havaları çalıyordu. Bir tane kadın bunun üzerine düşmüş o da baygın vaziyette idi. Arabadaki diğer kadın yere yüz üstü düşmüş ölmüştü. Hemen ambulans çağırdık. Bunların dökülen ortalığa saçılan eşyalarını topladık. Arabalarının yanına getirip bıraktık. Arabayı kullanan şahıs ayıkmıştı. Arabanın arka lambası kırılmış diyordu. Kadının öldüğünden haberi yoktu. Böyle de bir olay geçirdik.

Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya başka bir makalede buluşmak üzere yazımı ilkokulda ezberlediğim çok sevdiğim, Ömer Bedrettin Uşaklı’nın bir şiiriyle bitiriyorum. Hepinize selamlar, saygılar, sevgiler…

Y O L C U L U K

Gezdim dağlar başında.

Doymadım yolculuktan,

Binbir pınar başında

Su içtim Çamoluk’tan…

Hızım yardı rüzgârı

Gönlüm bahar içinde;

Atımın ayakları

Papatyalar içinde…

Zümrütten yeşillikler

Yükseltti kanadımı,

Yolumda üveyikler

Ürküttü kır atımı…

Bazen şen bir diyardan

Bülbül dinleyip geçtim…

Meyve yüklü dallardan

Başımı eğip geçtim.