Anılarla Mazideki Yozgat – 98 Ashab-ı Kehf 3

ASHAB – I KEHF kıssasına kaldığımız yerden devam ediyorum.

KUR- ANI KERİM’de ASHAB – I KEHF ile anılan rakim hakkında kaynaklarda birbirinden farklı görüşler yer almaktadır. Bunun ASHAB – I KEHF içinde bulunduğu vadinin veya dağın yahut memleketlerin, hatta köpeklerinin adı olduğunu iddia edenlerin yanında, onların adlarının veya maceralarının yazıldığı bir kitabe veya kurşun bir levha olduğunu söyleyenlerde vardır. Buharide (ENBİYA 52 ) Rakimin kitabe olduğunu söyler. Bazı tarihçilere ve EL- MÜSNED ‘ deki bir rivayete ( IV . 274 ) göre ASHABÜR RAKİM ASHAB – I KEHF ten başka kimselerdir. Nakledildiğine göre bunlar yağmurlu bir günde bir mağaraya sığınmak zorunda kalan üç kişiydiler. Dağdan yuvarlanan bir kaya mağaranın ağzını kapayınca, hayatları boyunca yaptıkları en değerli birer iyiliği anarak bu sıkıntıdan kurtulmaları için ALLAH a dua ettiler. ALLAH da dualarını kabul ederek onları kurtardı. Arap coğrafyacılarına göre rakim bir yer adıdır.

ASHAB – KEHF in HZ İSA dan öncemi, yoksa sonramı yaşadığı dolayısıyla hangi dine mensup olduğu konusunda da bir açıklık yoktur. KEHF SURESİ nin nüzuh sebebi ile ilgili rivayete göre, MEDİNE Yahudileri, kureyş müşrikleri tarafından akıl danışmak üzere kendilerine gönderilen NADR B HÂRİS ile UKBE MUAYT a üç şeyi peygambere sormalarını tavsiye ederler.eğer bilirse gerçek peygamber olduğunu, aksi halde peygamber olmadığını söylerler. MEDİNE Yahudilerinin peygamber e sorulmasını istedikleri ilk soru ASHAB – I KEHF ile ilgilidir. Bu sebeble onların HZ İSA dan önce yaşadıkları ileri sürülmüştür. Nitekim EBU l HASAN EL MAVERDİ bu gençlerin HZ İSA dan önce yaşadıklarını söylemektedir. ( A LAMÜ N NUBÜVVE ) diğer taraftan RAKİM kelimesininde etimolojisinin de gösterdiği üzere genel olarak bu kelime “ yazılı belgeler anlamına geldiğine göre KUR AN daki “ ASHAB – I KEHF ve R- RAKM “ yazdıklarını mağaralarda muhafaza eden, ESENİLER veya onların incüleri olarak anlamak da mümkündür. Çünkü KUR AN da ( EL KEHF 18/21 ) onların bulundukları yere bir mescid yapıldığı ifade edilmekte, ESSENİLER de kendi mabetlerine “ mescit “ demektedirler. KUR- ANI KERİM ise hiristiyan kiliselerini ve Yahudi sinegoglarını ifade için MESCİD kelimesini kullanmakta onları “ SAVAMİ “ BİYA ve “ SALEVAT “ olarak zikretmektedir. Ayrıca ASHAB- I KEHF kıssasında giyeceklerle ilgili olarak kullanılan “ EZKA “ kelimesi müfessirlere göre “ helal “ anlamındadır. ESSENİLER in helal ve haram konusunda çok titiz oldukları, TEVRAT ın yiyeceklerle ilgili hükümlerine sıkı sıkıya bağlı bulundukları kaynaklarda belirtilmektedir. Halbuki hiristiyanlığa göre “ ağızdan giren değil ağızdan çıkan pistir.)

Kıssanın geçtiği yerle ilgili olarak da çeşitli rivayetler mevcuttur. İSPANYA, CEZAYİR, MISIR, ÜRDÜN, SURİYE, AFGANİSTAN ve DOĞU TÜRKİSTAN da ASHAB- I KEHF ve ait olduğu ileri sürülen mağaralar vardır. ANADOLU da ise EFES, TARSUS, ve EFSUS olmak üzere üç yer gösterilmektedir. MUHAMMED TEYSİR ZABYAN EHLÜ L KEHF adlı kitabında ASHAB- I KEHF in ÜRDÜN ve AMMAN yakınlarındaki bir mağarada bulunduğunun burada yapılan kazılarla kesinlik kazandığını ve bir çok ilim adamının da aynı kanaatte olduğunu çeşitli vesikalarla ispata çalışmaktadırlar. Ancak FAHRETTİN ER- RAZİ nin dediği gibi ASHAB-I KEHF in yaşadığı zaman ve mekan hakkında bir nas bulunmadığına göre bunu kesin olarak bilmek mümkün değildir. Zaten KUR- ANI KERİM in takip ettiği metot gereği bu ve benzeri kıssalarda verilmek istenen mesajı ikinci plana itecek ve kıssanın asıl gayesini gölgeleyecek ayrıntı türünden bilgilere yer verilmemiştir.

Mağaradakilerin kaç kişi oldukları, ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kaç yıl uykuda kaldıkları gibi alınacak ders bakımından önemli olmayan bilgilerden ziyade üzerinde düşünülmesi ibret alınması gereken hususlar ön plana çıkartılmıştır. Yahudilikte ve hiristiyanlıkta var olduğu ve KUR ANI KERİM de özlü olarak tekrarlandığı anlaşılan ASHAB- I KEHF kıssasıyla müminlere verilmek istenen mesaj ana hatlarıyla İMAN – KÜFÜR mücadelesinin öteden beri hep var olduğu, inananların her devirde zulme uğramalarına rağmen batılın hakka asla galebe çalamadığı, samimiyetle iman edip inançlarının gereğini yaşayanları ALLAH ın mutlaka başarıya ulaştırdığı ve nihayet her şeyi yoktan var eden ALLAH ın insanları yeniden diriltmeye muktedir bulunduğudur.

Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya değişik başka bir makalede buluşmak üzere yazımı ABDURRAHİM KARAKOÇ un bir şiiriyle bitiriyorum. Hepinize selamlar, saygılar, sevgiler.

FERMANLARI HİÇE SAYAN AŞK BUDUR

Mecnuna dar gelen çölde yerim var

Ferhat dağlar deldi taşta terim var

Nesiminin bedeninde derim var

Yüzyıllardan bana geçen aşk budur

Fermanları hiçe salan aşk budur.

Yesevi den ödünç aldım hırkayı

Hacı Bektaş nefesinde kıl payı

Yunus oldum tamamladım halkayı

Yüzyıllardan bana geçen aşk budur

Fermanları hiçe sayan aşk budur.

Dede korkut destanında harf benim

Köroğluna giden posta benim zarf benim

Mazi benim, ati benim, orf benim

Yüzyıllardan bana geçen aşk budur

Fermanları hiçe sayan aşk budur.

ABDURRAHİM KARAKOÇ