Ankara’dan dünyaya açılmak…

Kızıl Elma diyoruz ya hani…

Bilinen ama bilinmeyen bir hedef.

Uzak gibi görünen ama aslında çok yakın olan.

Nerede ve nasıl olduğu bilinmese de var olduğunu bildiğiniz bir dava.

Elle dokunamaz, bazen gözle göremez, sözle getirmezsiniz.

Çok mu hayalperestiz, kurgu yüklü bir dünyada akıntıya karşı kürek çekiyoruz acaba.

Aslında hayatım boyunca ne hayalperest olmaktan, ne akıntıya karşı kürek çekmekten, ne de gayrete aşık olan kaderin çizgisinden saptım.

Ve biz…

Çamlık Medya Ailesi…

Arkadaşlarım…

Hatta gazetemizi sizlere ulaştıran insan.

Bize her gün bitmek tükenmek bilmez yoğunluğun arasında en leziz çayları sunan…

Her sabah günaydın dediğimiz alt koşmuşumuz Nevzat Başkan.

İnternet sitesinde kimi zaman içi boş bazı zamanlar ise sözünden ders çıkardığımız faili meçhul okurumuz.

Gözlerine baktıkça dünyamı yenileyen aslan oğlum.

Çok sık görüşmesek de en kalbi duygularla ‘Mevla ayaklarına taş değdirmesin dediğim’ meslektaşlarım,

Gazetemizin boya kokusu,

Saat Kulesi’nin endamı,

Yolunu hasretle beklediğiniz Hızlı Tren,

Her gün satır satır her bölümünü okuduğu halde gazetecilikle ilgili ön yargılardan kurtulamayan bazı insan grupları,

Ankara’da varlığı ile gurur duysak da bazı zamanlar eleştirilmeyi de hak ettiğini unuttuğumuz siyasi büyüklerimiz,

Gurbette okuyanımız, yanı başımızda haberdar olmayanımız,

Hülasa hayatı, yaşamı var eden ama ne hikmetse bu dünyadan göçüp gittiğinde kıymetine muktedir olduğumuz her şey…

Hayallerimize güç katan, yol gösteren, kurgulayan, heyecan yükleyen, yaptığımız işte Kızıl Elma’ya doğru koşar adım götüren şey aslında her şey efendim.

Farkında olduklarımız kadar aslında olmadıklarımız.

Bugün Ankara’dayız ‘Çamlık Ankara’ ile.

Yüzlerce tebrik telefonu, mesaj, maili geldi. Gelmeye de devam ediyor. Her birinize canı gönülden ama en derin duygularla teşekkür ediyorum. İşte bu diyorum kendi kendime, tebrik edilmekten öte, insanımın yüreğindeki heyecanın yansıması olabilmek işte bu!!!

Bizim buralarda insanlar emekli olunca sahil kentine yerleşip balık tutan, güneşin, denizin tadını çıkaran dingin bir yaşam hayali kurar.

Kimimiz de bahçeli bir ev arzularız. İçinde meyve ağaçları, tavukları, köpekleri olan… Doğa ile iç içe bir yaşam arzusu.

Hayali cihana bedel bu hayallere kavuşmak istesek de tam o an geldiğinde aklımıza dahi gelmez çoğumuzun. Hayallere ramak kaladır aslında vazgeçtiğimiz an.

Ama alışıla gelmişi yapmayı yeğleriz.

Herkes öyle yapıyorsa biz de öyle yapmak zorundayızdır.

Zorundalıkları insanlara göre şekillendirdiğimizdendir ki, çoğumuzun emekliliğindeki deniz, balık ve dingin yaşam ile bahçeli ev buhar olur.

Bu kez alışılagelmişin dışına çıkalım istedik mesleğimizde.

Fena mı oldu dersiniz.

Sıradışı olmak değil ama Başkent’ten, bir milyon Yozgatlı’nın yaşadığı Ankara’dan dünyaya açılma ideali.

Yozgat’a güç katacak, köprüler kuracak, yeni umutlara ışık tutacak, alışılagelmiş zorundalıklara takılan balıkçının ağındaki balıklardan bir kaçını da olsa kurtarmak. Ya da kurtarmaya niyetlenmek.

Olmaz mı, olursa mükemmel olur.

Olmazsa üzülür müyüz, üzülürüz belki ama asla vazgeçmeyiz nefesimiz var oldukça.

Bizimkisi bir dünya ideali, bir Kızıl Elma, Yozgat’ımızda (siyah da dahil) tüm renklerden aldığımız ahenkle.

Ne diyelim rast getire o her şeyin sahibi olan Mevla…

Neylerse o en güzelini eyler.

Kader Gayrete biz de Yozgat'a aşığız vesselam.