Bağa Bak Üzüm Olsun Yemeye Yüzün Olsun!

Çocukluk günlerimi hatırlıyorum:
Kapımızın önünde küçük bir bahçemiz vardı. Rahmetli ninem burayı yeşertir, biberden, domatese her şeyi ekerdi. Sebze adına şehirden evimize bir şey satın alınmazdı. Kırım Özü kenarında bir de bostanımız vardı, burası sulakdı, fasulye ağırlıkta sebze ekimi yapılırdı. Nane, maydanoz, soğan ne ararsan vardı...

Hele bir bağımız vardı ki, dillere destan. Kağnı- kağnı üzüm çekerdik. Bağ beklemeyi, kuşları kovalamayı, tilkilerle oynaşmayı, bağ bozumundan sonra cıngıl toplamayı ne kadar çok severdik. Koruğundan yetkin üzümüne, kara üzümden, gül üzümüne birçok çeşidi yetişirdi.

Bağbozumu geldi mi, bizim evde bir şenlik başlardı.Pekmezin toprağı, şırası, pekmez köpüğü, pekmez kaynatması bizim için bir maceralı hayattı. Ekşisi, çalması, pekmez köpüğü, çanak çanak dizilen pekmez üretimi bize bir kış boyu yeter artardı bile. Kalan üzümler de samanlıkta saklanır, kış ortasına kadar yenirdi.

Acıkıp eve geldik mi, ninem hemen sofrayı hazırlar, yoğurt, süt, pekmez, ekşi, turşu ne varsa seferber olur karnımızı doyururdu. Bunları beğenmeyip “yemeyiz” diye ağladık mı: “Gavurun dölleri size kuzu mu kızartacağım!..” demesi yok mu, benim için unutulmaz bir anıydı.
Nasreddin Hoca demiş ya:” Karla pekmez yemesini ben buldum ama sevmedim!” Ama biz karla pekmez yemesini çok severdik. Dedim ya pekmez kuş mevsiminin en doğal yiyeceğiydi.

Bağcılık ve pekmez biz de bir kültürdür. Hele hele bağbozumu sanki edebiyatımızın, kültürümüzün bir parçası sayılır. Bağ bağbozumu destanımsı bir edebiyat gibi...
Bunları şunun için anlattım, bizim kültürümüzde, ekonomimizde bir bağcılık kültürü vardı.

Köy-köylü dendi mi, bağ-bostan, tarım ve hayvan üretimi akla gelirdi... Irgatlık kültürünü, harman eğlencelerini unuttuk sanmayın. Değirmen yolculukları, değirmende geceleme, ırgatlık tarlası, harman zamanı bizim için unutulmaz anılardı. Bunlar maalesef kültürümüzden çıkmaya başladı.

Eskinin özeti böyleydi... Bugünün köylüsü nasıl? Bağcılık bitti, bağlar harap oldu, kütükler de sökülüp atıldı. Yerleri tarla tapan oldu... Ekinle uğraşan da azaldı. Hayvancılık tamamıyla bitme noktasına geldi. Köyde dört beşten fazla olan sürü sayısı çoğu yerde bire düştü. Çoğu evlerde koyun, kuzu, sığır beslenmez oldu. Köylü her türlü ihtiyacını şehirden satın almaya başladı. Hatta yumurtayı bile...

Sebze eken azaldı, bostanlar kurudu, meyve kültürü diye bir kültür kalmadı dersek yanılmış olmayız sanırım...Köylerde meyve ağacı dikimi önemsiz görülüyor. Gençler köyleri terk etmiş durumda, kalan yaşlı ve ihtiyarlar da bunlarla uğraşmak istemiyor...

Bunları siz benden çok daha iyi biliyorsunuz ondan eminim. Ama böyle bir şey olamaz. Üretimden uzaklaşmakla kalkınma olmaz.
Ülkemizde Yozgat gibi pek çok ilimiz tarımla karnını doyurabilecek durumda.

Tarımı terk edemeyiz, tarım ürünlerinin üretiminden vaz geçemeyiz. Tarım ürünleri bizim ekmek kapımız... Modern tarıma, sulu tarıma geçmek, eski usulleri terk edip alternatif ürünleri denemek zorundayız. Tarım bizim vazgeçilmezimizdir.

Bugünün şartlarında bağcılıktan da vazgeçemeyiz. “Bağa bak izin olsun, yemeye yüzün olsun!..” demiş atalar. “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur!” gibi atasözlerimiz bizi bağcılığa yönlendirir. Bağcılığımız teşvik edilmelidir. Biliyorsunuz Yerköy Karanı Dere üzümleri oldukça meşhurdu, hani nerde?

Sebze, meyve üretimi asla terk edilmemeli... Bölgemizde sebze ve meyve geliştirilmeli. Tarım İl Müdürlükleri bu konuda öncü olmalı...Örnek bahçeler, örnek bağlar, örnek çiftlikler kurulmalı, teşvik edilmeli ve köylü sebze meyve üretimine yönlendirilmelidir.

Bizim köylerde dağ armudu, eriği yaygındır. Çoğu köylerde de yaygınlaştırılabilir. Bunları aşılayarak meyve dikimi teşvik edilmelidir. Bodur elma, kayısı, vişne, ceviz, erik, armut, ayva, hatta fındık gibi pek çok meyve bölgemizde yaygınlaştırılıp yetiştirilebilir.

Hayvan besiciliği, süt, yoğurt, kaymak ve tere yağ üretimi köylülüğün vazgeçilmezidir. Bunlar olmadan köylülük olmaz... Biz köy gibi dağ köyleri hayvancılıkla geçimini sağlardı. Halen de öyle...

Şükür arıcılık yaygınlaşmaya başladı da bu millet şekerli de olsa bal yiyebiliyor... Doğal ürünlerin tadını unuttuk... Hormonlu ürünler sağlığımızı tehdit eder hale geldi... Her şeyde bir sahtecilik türedi.
Bunlar eski de kaldı diye düşünmeyin. Eskiye dönmek zorundasınız. İlkel usullerle değil, modern usullerle tarımı, ticareti, hayvancılığı canlandırmak durumundayız.

Köylü dedin mi, bunların hepsini bir arada yapan insan aklımıza gelirdi.
Pazara getirip satmasa bile bu ürünler binlerce ailenin geçim kaynağıdır. Köylünün ekmeği, aşı, rızkı olacak... Köye, köylüsüne, köy ürünlerine sahip çıkmayan milletler açlıkla, kıtlıkla krizlerle boğuşmaya başlar, işsizlik de alıp başını gider böyle...