Balkanlarda bir Anadolu Bosna..

Mutlaka daha fazlası da var...
Bazı acıları kalem yazamaz, silgi silemez..
Hollanda Türk İslam Kuruluşları Birliği genel başkanı İlahiyatçı, eğitimci,Abdullah Guven hoca gectiğimiz yıllarda Ecdat yurdu, evladı Fatihanlatın ülkesi Bosna Hersekovaya bir kültür gezisi düzenlemişlerdi. Abdullah Güven hoca, Bosna Hersek gezisini okuyucularımız için bizimle paylaştı. Sırp Cetnikletinin toplu soykırımına birleşmiş milletlerinden Hollandalı askerlerin gözlerinin önünde binlerce Srebrenica’da Bosnalı siviller topluca şehit edilişlerinin 28 yıl dönümünde,şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun. Kardeşlerimizi rahmetle anıyoruz. 1994 yılında Mübarek beldeye Hac farizamızı eda etmek nasib oldu. Hac ibadetimizde Abdullah Güven hocamızdı onu ilmine, kültürüne ve hizmet aşkına şahit oldum. Bosna geziside bize çok şeyler öğretiyor. Ben burada okurlarımızın Abdullah Güven hocamın kültür gezisini okumaya davet ediyorum.

Özünde Anadolu olanın, gözünde Bosna olur..
Gözümsün Bosna.. diye başladığı yazısında, Bosna’ya Anadolu diyor ve devam ediyor.

BALKANLARDA BİR ANADOLU BOSNA...

Dört bir yanı ihanetle çevrilmiş büyük sınır, sokaklarında ay yıldızlı yeşil İslam bayrağının dalgalandığı ülke Bosna.. Yıllardır hep bu hasret yüklü ülkeyi ve onun kahraman insanlarını yakından tanımak, onların savaş ve direniş hikayelerini bizzat kendilerinden canlı canlı dinlemek isterdim.
Şimdi niyet hayır, akibet hayır olsun deyip yollara koyulduk.. Rotterdamda başladı bu hasret yürüyüşümüz, Saraybosnada vuslata dönüştü..
Travnikten, Mostardan, Zenitsadan geçtim, Blegay tekkesinden bir avuç su içtim,
Yesevinin tutuşturduğu aşk ateşiyle mahmuzladım atımı,
Poçitel kalesinde kuşandım pusatımı, Konijce'de kaldı aklım, ah o yarım minare, yürekler pare pare, Hak'kın evinde zülmün geride bıraktığı virane, bağırlara çakılmış başsız bir çivi gibi öylece durur unutturmaz vahşeti o yıkık minare..
Ayaz Dede de Hu diyerek çatladı taşlar, Gazi Hüsrevde secdeye varan başlar, Srebrenicada dökülen kanlı yaşlar boşalır da Neretva nehrine Bosnanın acı hikayesini akıtır Tunaya, Sakaryaya, Kızılırmağa, Dicleye, Fırata selam eder de ille de birlikte çarpar kalpler, birlikte sızlar yürekler, başını taştan taşa vurup çağlarken nehirler.

Bosna; Istanbul payitaht olmasaydı, Saraybosnada yaşamayı arzu ederdim diyen cihan padişahı Sultan Fatihin emaneti
Bosna; Yetim bir ülke, başı okşanacak, göz yaşları silinecek,
Elini atsan tutacak kadar yakın, ama tutunacak dal arayan ülke Bosna..
Savaş acılarının bin bir türlüsünü görmüş,
çilesini çekmiş, nefesi boğazında düğümlenmiş, hasreti, türküleri yarım kalmış ülke Bosna..
O Batının gözüne batan bir Anadolu..
Her caminin avlusunda bir şehit listesi dolu
Yıkık camileri, yarım minareleriyle yıkılmış hayallerin, sızlayan yüreklerin ülkesi Bosna..
Camilerinde, Türkçe ilahiler, kahvehanelerinde Türkçe türküler söylenir, caddeleri sanki bir İstanbul, insanları evladı Fatihandır batının ürktüğü ülke Bosna..
Yüzleri benekli, gözleri mavi, saçları altın sarısı, Sarı Saltuk babadan dualı gençlerin, genç kızların ülkesidir Bosna..
Hemen hemen her evden bir şehit kokusu gelir, gelir gelmesine de, yürekleri dağlamadan kokmaz ki. Ama yine de ağlamadan, dövünmeden, umutları söndürmeden, başları dik, alınları ak, vakarla şerefle taşırlar bu şehadet kokusunu üzerlerinde, gün gelende lazım olur, kavuşuruz belki bizler de şehadete; duygusuyla yaşayan yiğitlerin ülkesidir Bosna.
Srebrenica ayrı bir hüzün. Acının sekiz bin üç yüz yetmiş iki çeşidini görmüş bir şehir. Bir hüzün ülkesinde şehitler cennetidir Srebrenica. Orada güneş önce şehitleri selamlar sonra doğar. Şehre girişinizle birlikte alırsınız cennetin kokusunu. Srebrenica; Bosnanın şehit kanlarıyla yazılmış tarihinin bir önsözüdür.
Bu tarihi dokudan bize yansıyan bir tarihi anektot: Srebrenicada sehitleri anma günü..
Yanımızda bir genç adı Osman,
Ismi gibi edepli,
Gözlerinden belli o yüreğinden yemiş hançeri.
Sekiz bin üç yüz yetmiş iki masum kavuşurken cennete , o babasının yavrum diyemeden geri de bıraktığı emaneti,
Yeni bulunan şehitler kabirlerine defnedilecekti o gün, toplu cenaze namazında birlikte saf tuttuk. Imam efendi Boşnakça anlattı program akışını. Anlamak için zorlandığımızı fark etmiş olacak ki Osman hemen devreye girdi;
Güzel bir istanbul Türkçesi ile "öğle ile ikindi namazı birlikte eda edilecek, sonra şehitlerin cenaze namazı kılınacak " dedi.
Yüzüne baktım, daha yirmiyedi, yirmi sekiz yaşlarında, zayıf uzun boylu, sarışın, mavi gözlü bir Boşnak delikanlısı;
-Sen ne güzel Türkçe konuşuyorsun dedim.
-"Konuşmak mecburiyetindeyiz" dedi
-Niçin bu mecburiyet?
-Çünkü bizim Türkten başka dönecek sırtımız, Türkiyeden başka gülecek yüzümüz, Türkçeden başka anlaşılacak dilimiz yok" dedi
- Öğrencimisin sen?
-Evet, Türk dili edebiyati okuyorum ben dedi. Şaşırdım bir o kadar da sevindim, onur duydum Osman ile, sarıldık, Anadolucasına kucaklaştık.
Umutlandım doğrusu Bosna adına, görünce Boşnak gençlerinin vatana sevdalarını, tarihe bağlılıklarını. Onlar acıların diri tuttuğu Bosnanın sönmeyen umutları..
Bir de Bosna anneleri var ki bu umudu ve gayreti, tırnaklarlarıyla kazarak gelecek kuşaklara bir umut yaşam tüneli olmuşlar. Işte Bir Bosna annesi..Ziyaretimiz esnasında en çok etkilendiğim an ve yerlerden biriydi. Bir anne ki hayatını hiçe sayarak, önce vatan duygusuyla ve bir savaşçı edasıyla kendi evinin altından Saraybosna havalimanı altına kadar tünel kazdırıp, kazılan tünellerden taşınan erzak ve mühimmatlarla oluşturulan Bosna bağımsızlık mücadelesinde Bosnanın Nene hatunu, Şerife bacısı hepsi kadının vatan savunmasındakı rollerinin Anadolucası. Bu bu toprakların üstü de altı da bizlere vatandır demenin aksiyona dönüşmüş haliydi bu haller..

Bu tarihi şehrin Başçarşısını gezdik. Gecmişin manevi ve mimari estetik güzelliklerinin günümüze taşındığı mükemmel bir yer. Öyle insanın gözüne takılan çaşit çeşit tabela kirliliği yok. Hepsi geçmişin tarihi dokusu ile örtüşür bir vaziyette. Hemen biraz içeride Gazi Husrev paşa camii; görkemiyle, ziyaret ve ibadetiyle insanı etkileyen müthiş bir yapıya sahip. Bir sabah minarelerinin şerefelerinden yükselen ezan sesleriyle anadolunun her hangi bir şehrindeymişsiniz gibi huzurlu ve huşulu kendinizden bir yerdesinizdir. Osmanlı cami kültürünün bozulmadan, mecrasından saptırılmadan devam edegelen bir yerdir Bosna;
Şöyle yanı başımızda bir ülke;
Câmileri diri, kimi minareleri yarım..
Bu ülkenin çilesini çeken, yükünü omuzlayan, hasretini duyanlara bin selam olsun..
Yıllardır sızlatır yüreğimi, uzaktan bakan, gelip elinden tutmayan, dudak büküp, burun kıvıran, merhametleri muhannette olanlar insafa gelin biraz, orası da Anadolucasına bir vatan, bir ileri karakol, bizden bir ülke Bosna..

Selamları selamımız, kelamları kelamımız. Kelamı Kadimdeki dualarımız da aynı..
Türküleri de, türkülerimiz gibi sevda ve hasret kokar nameleri, ezgileri..
Bosna da bir rüzgar eser, Konyayı, Bursayı, Istanbulu taşır yüreğinize,
O güzel vatandan bir tekbir yayılır, Bediri, Çanakkaleyi, kardeş eder Srebrenicaya..
O şehirden sımsıcak sekiz bin selâm gelir.
Seyyid Hamza, Şahı Merdan Murteza Ali, Gazi Alperenler, Gazi Husrevler bin selam alır.

Şimdi Sultan Fatih şaha kalkmıştır, gözleri bir Bozkurt gibi yanmaktadır. Sürüp atını payıtahttan Saraybosnaya, burası gönlümü bıraktığım şehridir. Benimdir, emanetimdir.. Evladı Fatihanı bulatlar arasından seyretmektedir.

Bosna, Aliya'nın öz yurdudur. Bir deli sevda ile bağlandığı, uğruna yandığı, yanmaya değer gördüğü ülkedir Bosna..Bu sevda da kendisini yalnız bırakmayan şehitleriyle üzerlerine fatihalar okunmuş topraklara gömülen, mütevazı kabrinde onlarla el ele tutuşup mahşere yürüyecek bir liderdir Aliya ..
Bilge Kralın şu sözleri vefa ya da vefasızlığa dair bize en büyük hayat dersinı verecektir,

“Her şey bittiğinde hatırlayacağımız; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır!”
Selam olsun vefayı bir bayrak gibi yüreklerinde taşıyanlara,
Selam olsun şehitlere, gazilere, vatanperver yiğitlere ve onları doğuran analara..
Selam ve rahmet olsun Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’e...
Bin selam olsun Rasulullaha ve Onun yıldız sahabelerine...