Beklenti Yüksek Olunca Hayal Kırıklığı da Yüksek oluyor

Beklentiyi çok yüksek tutunca netice itibariyle elde edilemeyen şeyler için üzülmek elbette mukadder oluyor.

Her seçim sonrasında beklentilerde meydana gelen hayal kırıklıkları elbette insanları üzüyor. Her seçimde birtakım adayları siyasi partilerimiz aday gösterince biz de çeşitli sebeplerle o kişileri seçiyoruz. Fakat seçimler sonuçlanınca seçilen kişiler üzerinde olumsuz düşünceler ileri sürüyoruz.

Hâlbuki insanın pek fazla hayale kapılmaması gerekir. Beklentiler ve istekler makul ölçülerde olmalı ve kalmalı.

Beklenti çok yüksek olunca, hayal kırıklığı da o kadar yüksek oluyor.

Seçimler yapılıyor, ardından yeni bir kabine açıklanıyor, elbette seçimi kazanan lider kendi denge, hesap ve ölçülerine göre bakanlar kurulu tesbit ederek açıklıyor. Her konuya muhalif olan aykırı insanlar eleştiriye başlıyorlar. “Hani bize bakan, bizim milletvekillerinden birisini neden bakan yapmadılar.” Şeklinde tezvirat yapmaya başlıyorlar. Tabi diğer partilerin önde gelen önemli eleştirmenleri durur mu, sanki o partiye oy vermişler gibi, “bakan verilmedi, şehrimiz % bilmem kaç oy verdiği halde elimize geçen böyle mi olmalıydı” diye konuşurlar da konuşurlar. Tahrik ederler de ederler.

Aslına bakarsanız böylesine haksızlık içeren bu serzenişler, başka bir il nüfusuna kayıtlı olan bir bürokratın yerine doğum yeri bizim ilimiz olan diğer bir bürokratın bakan ya da daha da önemli bir göreve getirilmesi şeklinde sonuçlanması isteğidir.

Hâlbuki daha önceki zamanlarda etkili ve yetkili yerlere gelen, getirilen, Bakan ve üst düzey bürokrat olan kişiler sanki takdirle karşılanmıştı da. Sanki çok sevilmiştir de sanki aleyhine hiç konuşulmamıştır da sanki kendilerine çeşitli lakaplar takılmamıştır da, ya da sanki “o kim ki, daha dün bilmem neydi, o adam mı? O beceriksiz, onun ne özelliği varsa bir türlü anlamadık, onun elinden iş gelmez” diye serzenişlerde ve hatta acımasız eleştirilerde bulunanlar bizler değildik. Bulunduğumuz meclise geldiğinde sanki arkamızı dönmemiş gibi. Yeni gelmeyenler üzerinden ona buna eleştiriler getiriyoruz.

Bir diğer konu da “Bakan oldular, milletvekili oldular da bugüne kadar ilimize ve bize ne faydası oldu”, “ne gibi bir icraat yaptılar?”, ”İlimize bir çivi mi çaktılar” derler. Hâlbuki o yer için ne yapılabilir ne yapılamaz hiç düşünmeden “bir fabrika mı açtılar”, “üretime yönelik ne yaptılar” demekten geri durmayız.

Peki, şimdi soralım; Herhangi bir kişi milletvekili olduğu takdirde elinde ne gibi yetkiler vardır da memleketi için bir şeyler yapsın. Hangi yetkiye dayanarak yatırımları memleketine akıtsın. Böyle bir şey mümkün mü? Elbette mümkün değil. Ayrıca, parti disiplini vardır, gurup kararı vardır. Bütçe konusu vardır. Partisi iktidardaysa, iktidarın plan-programı vardır. Bütün bunları aşarak bir milletvekili neler yapabilir aklıselimle düşünmek lazımdır.

Milletvekili veya bakan ne yapmalı? Tüm Ankara’yı getirip ayağınıza mı sermeli? Türkiye'nin dört bir yanında bulunan fabrikaları söktürüp kendi ilimize mi getirmeli? Tüm devlet kadrolarını boşalttırıp kadroların tamamına hemşerilerini mi yerleştirmeli? Ülkenin çeşitli yerlerinde yapılan ve yapılması düşünülen tüm toplantı ve konferansları kendi ilimize mi getirtmeli? Hatta hastamız varsa ambulans bulmalı, onu hastaneye yetiştirmeli, hastanede doktorla konuşmalı. Cenazemiz varsa mutlaka katılıp baş sağlığı dilemeli, çocukların okulları ve hatta işe ve okula girmelerinde de yardımcı olmalı. Bütün bunları mı istiyoruz. Evet, evet özellikle de o ilde bulunan müzmin muhalifler pek çoğunun olma ihtimali olmayan bu konuları sureti haktan görünerek isterler, isterler ve ardından da eleştirirler, eleştirirler.

Hâlbuki seçilen Milletvekili veya sonradan bakan olan kişi düne kadar aramızda bulunan birisi değil miydi? O da bizim gibi bir insan değil miydi? Zaafları ve özellikleri ile bizlerden biri değil miydi de şimdiden ondan elinden gelmesi pek mümkün olmayacak işler bekliyor, yapılmadı diye de kızıyor ve başlıyoruz aleyhinde tezvirata.

Bu tezvirat öyle bir hal alır ki; Yolları altın kaplama yapsalar, neden asfalt değil derler. Şehrin iklimini değiştirip daha uzun yaz olması sağlansa bu kez de eski kışları özlüyoruz derler. Devletin merkezini şehrimize taşısalar bu kez de rant için çalışıyorlar derler. Yani kısaca derler de derler. Söylerler de söylerler. Bu demenin ve söylemenin ardı arkası asla kesilmez, A deseniz neden B demediniz derler. C deseniz nede F demediniz derler. Alfabedeki tüm harfleri sıralasanız üstüne de bir kebap isterler. Kebap ısmarlasanız bu kez de “hani bunun ayranı nerede” derler. “Ayransız bu gitmez” derler.

Bu yüzden kim seçilirse seçilsin, kim hangi göreve gelirse gelsin çok fazla bir beklentiye girmemek gerekir. Hatta bu beklentiyi de çok yüksek tutmamak gerekir. Seçip gönderdiğimiz kişinin ertesi günü aleyhine geçmek ve onu eleştirmek yerine; “Milletvekilimiz bulunduğu yerde bizi temsil etsin yeterlidir” demek daha uygun olur. Seçilen kişi eğer elinden geliyorsa hükümet nezdinde elbette kendi şehri için bir şeyler yapacak, bazı tekliflerde bulunacaktır. Eğer aynı şehirden bir kişi bakanlık mevkiine veya daha yüksek bir bürokraside görev alırsa onun için de “Allah yardımcısı olsun, devlete ve millete daha çok ve daha iyi hizmette bulunsun” demek herhalde daha uygun düşer.

Vatanını, milletini ve devletini seven, adam kayırma, çeşitli aracılarla yakınlarını işe yerleştirme düşüncesi taşımayan insanların yapacağı en makul şey de budur.