Bir Cinayet ve Bir Hukuk

Hiçbir şekilde tasvip edilmesi mümkün olmayan bir cinayet ile karşı karşıyayız. Maktul Ülkü Ocakları Genel Başkanı olunca ister istemez hem olaya çok üzülen milliyetçi çevrelerin hem milliyetçiliğe ve milliyetçilere bir gol atma hayalinde olanlar hem de kendilerinin Marksist oldukları bilindikleri halde konu Ülkü Ocakları olunca mal bulmuş mağribi gibi konuya dört elle sarılanlar da oldu.
Önceki hayatlarında Ülkü Ocaklarının genel başkanlarını, eğitim faaliyetlerini ve Ocağın yolunu dahi bilmeyenler ne oldu ise birdenbire Ocak sever oldular.
Ortada bir durum vardır. Bu doğru. Biz bu durumu 3 başlık altında toplayabiliriz:
Birincisi; şehid edilen eski Ülkü Ocakları Genel başkanı Sinan Ateş’in yaslı ve yaralı eşi ve yakınları. Bu acılı aile ne derse ne yaparsa onların bu davranışlarını acılarına vermek gerekir. İnsanlar çok sinirlendiklerinde veya çok acılı bir durumda olduklarında ne dediklerini ne söylediklerini pek kestiremiyor olabilirler. Bu durum makul karşılanabilir. Sinan Ateş’in eşi; eşinin şehadeti nedeniyle feveran edebilir. Sinan Ateş Ülkü Ocakları Genel başkanı olmamış olsa bile acı, acıdır ve yaşanır. Açtığı yara da meydana getirdiği boşlukta kolay kolay geçmez, doldurulamaz. Allah sabırlar versin.
Fakat acılı ve yaslı bir ailenin verdiği hukuk mücadelesini onaylayıp desteklemekle birlikte, bu acılı aileye destek verenlere de dikkat etmesi gerekir. Kim ne için destekliyor diye bakması gerekir. Çünkü Marksist sol her durumdan bir vazife çıkartarak Milliyetçileri mahkum etme derdindedirler.
İkincisi; Şehid edilen eski Ülkü Ocakları Genel başkanını hiçbir şekilde tanımayan, onunla aynı ortamda dahi bulunmayan, ellerinden gelse Sinan Ateş ve mensubu olduğu fikirleri, ocağı ve Mhp’yi düşman olarak bellemiş çevreler nasıl olduysa aniden ve birdenbire Sinan Ateş aşığı kesildiler. Gönüllü olarak Ateş’i koruma kollama görevi üslendiler. Başka zamanlarda ve kendi belediyelerinde haktan adaletten hiçbir uygulamaları görülmeyenler birdenbire adalet savaşçısı, hukuk savaşçısı kesildiler. Bu durum iki yüzlülük değil de acaba nedir. Ne umuyor ne bekliyorlar anlamak pek de mümkün değil.
Ülkeden devlet ve millet düşmanı, yabancı kaynaklı ve de Marksist oldukları bilinen ne kadar mahfil, TV kanalları, internet siteleri varsa hepsi konu üzerine adeta atlayarak yangından mal kaçırırcasına hareket ediyor olmaları elbette gözlerden kaçmıyor. Konu sadece Sinan Ateş cinayeti ile kalmıyor ve şerefli bir mazisi olan Ülkü Ocaklarını’ da tarihe gömme gibi bir misyonu üslenmiş görünüyorlar. Buradaki ince çizgiyi ve art niyetlileri iyi ayırt etmek gerekir. Dikkatli olmak gerekir, her yayının doğruluğunu test etmeden inanmamak gerekir.
Üçüncüsü: Samimi Ülkücüler ve gerçekten samimiyetle adalet isteyenler. Her ne olursa olsun, meydana gelen bu menfur cinayeti hiçbir şekilde kabullenemeyen, camiada böyle bir durumun yaşanmamasını canı gönülden isteyen ve yine genellikle hesabı kitabı olmayan dürüstçe adalet isteyenler de var. Gerçekten adalet isteyenler işte bunlardır. Cinayetin arkasında ya da önünde neler vardır pek fazla bilmemiş olmalarına rağmen dürüst ve samimi bir insanın yaklaşımı ile bu cinayetin çözülmesini istiyorlar. Siyaseten kim nerededir, kim ayak oyunu yapar, kim üç kağıtçılık yapar pek bilmezler bilme ihtiyacı da duymazlar. Herkesi kendileri gibi dürüst sanırlar. Onlar bir davaya temiz duygularla inanmışlardır. İnançları gereği perde arkasında ne oyunlar oynandığını da pek bilmezler. Bilmeleri bazen pek mümkün olmaz. Onlar davalarının adamıdırlar. Saftırlar, temiz yüreklidirler. Her söyleneni söyleyeni kendileri gibi bildiklerinden inanmakta da beis görmezler.
İnancımız odur ki; meydana gelen bu cinayetin aydınlanması ve suçluların da cezalarının verilmesidir.