Büyüklere saygı...

Geçen yazımda anlattım. Lakabına Yastının oğlu derlerdi. Osman Hafız Büyük Camiinin imamlarından demiştim ya..
Bizim zamanımıza gelince, inşaallah sana da böyle hürmet ederler diye hayır dua etti. Şükür Allah’a ben hep büyüklerimin önünden geçmedim. Yetiştirdiğim kalfalar inanın şimdiye kadar önümü geçmediler.
Onlardan saygıdan başka bir şey görmedim. bende onlara sevgi gösteririm. Bizler ahilik terbiyesinde yetiştik. Yıllar geçti esnaflıkta kırküçyılı doldurdum. Bana Ahiler gününde plaket verdiler.
Plakette aynen şöyle; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 23-28 Eylül 2013 Ahilik Haftası kutlamaları nedeni ile hizmetteki kaliteniz, müşteri ilişkilerinideki duyarlılığınız ve esnaflıktaki farklı anlayışınızdan ötürü örnek esnaf olarak bu plaket size takdim edilmiştir.
İl kutlama komitesi Gümrük ve Ticaret Bakanlığı.
Bu bana onura olarak verilen plaketi aynen yazdım.
Demek ki, Osman Hocamın ve ustamın duaları kabul oldu.
Ahiler günü için bütün ustaların ellerinden öperim. Küçüklerin gözlerinden öperim.
DÜĞÜN GEZEN KÖPEK

Köyün birinde ağanın bir köpeği varmış. Ama çok sadık. Koyunların birisini dahi kaybetmiyor.
Yanlışlıkla çoban bir kayanın dibinse unutsa o koyunu alıp geliyor. Malına sahip çıkıyor. Ağada çok memnun oluyor.
Köpeğin yediği önünde, yemeği arkasında. Ama köpeğin bir huyu var. Köyde nerede bir düğün var, köpek orada. Düğün kapısının önüne yatar, düğün biter eve gelir. Ağa bu köpeğin ekmeksizliğinden çok kızgın, ula eti yersin, sütü içersin, nerde davul vurulsa oradasın, köpek kovacağım kıyamıyorum der. Bir gün köyün dört başına davul tutar. Davulcular çalmaya başlar. Biim köpek bir o yana bir bu yana koşar, yorulur. Kendinden geçer ve çatlar ölür. Ağada düğün gezen köpekten kurtulur.
Aslında bu büyük bir ders anlayanlar için...
Anlayanlarda anladı.
UYANIK ESNAF

Çok değerli eski şoförlerden kıymetli bir abimiz vardı. Ama hani derler ya adam gibi adam.
İşte öyle mert, inançlı bir abi. Yozgat’ta tanınan bir manifaturacı ve elbise satan bir abi ve uyanık.
Bir gün şoför abi ile İstanbul’a giderler. O zamanlarda Devlet Demiryollarının saati vardı. arkasında Devlet Demir Yolları diye yazar ve tren maketi vardı. Bu abi İstanbul’un Çıkrıkçılar yokuşundan ermeni esnaflardan iki çuval saat alır ve kuyumcuya götürür. Saatin arkasına Devlet Demiryolları damgasını bastırır. Ve köylere çıkar. Hangi odaya, köyün ağaları varsa oraya gider. Ağalar elinde iki tane Devlet Demir Yolları saati var diye duyurur. O günler kimse de saat yok. O ağalar ben isterim, biri de benim derler.
Uyanık esnaf her köye iki saat verir. Ve o güne göre çok büyük paralara satar, itiraz edenlere de aha gardaşım, benim şoför şahit der. Şoförde sadece kafasını sallar günah diye. Ağzından kelam çıkmaz.
Hüseyin gardaş, Allah günah yazmasın. Yaptığımız doğru değil, bir günde köylere giderler, takım elhise götürürler. Köy meydanında satarlar. O günde hava bulutlu çabuk gidelim yağmur yağarsa foyamız meydana çıkar diye şoför abiyi gayretlendirir.
Satar hemen çıkarlar köyden. Bir daha o köylere gitmezler. Çünkü sattıkları malın foyası çıkacak. Allah bilir herkes ettiğini çekecek.