Çok aradım bir dost bulamadım

Yalrıızlık sadece Allah’a mahsustur.
Allah kimseyi yalnız ve sahipsiz koymasın.
Bazen bir dost, ahbap bin derdine teselli olan candan dost arıyorum.
İnsanın gözleri, dostu görünce güler.
İşte o zaman gönül ne çay ister, ne kahvehane.
Gönül sohbet ister kahve bahane.
Gönül dost ister hepsi bahane.
Ama şimdi öyle zaman oldu ki, hakiki dost, hakiki ahbap bulmak mümkün değil.
Şimdiki dost gözüküp sahte üzüntüler.
Eğer başına bir iş geldi de, işini gücünü kaybetmişsen işte o dost gözükenler inanın seni yolda görseler, yolunu değiştiriyorlar.
Bir ihtiyacı olurda diye yolda başka yerlere bakıyorlar.
* * *
Bir gün işlerimi kaybettim.
Her şeyili ortağıma devrettim.
Bir yıl eve çekildim.
Bir gün kış, kar fırtına, evimin kapısı çalındı.
Baktım ki; iki delikanlı, tanıdım.
Mahal köyünden Pirzade pehlivanın oğulları gelmişler.
Hemen içeri aldım.
Çay, kahve içtikten sonra Hüseyin amca babamın selamı var.
Ortağından ayrılmış, Allah hayırlısını versin diyor.
Amca sana ihtiyacın olur diye para gönderdi.
Hemen bir balya parayı masanın üzerine koydu.
Bunu al amca, babam dedi ki; ‘eli bolarınca Hüseyin bey bize öder.
Şu anda ihtiyaç olur’ deyince inanın bu mükemmel dostluğa, arkadaşlığa çok memnun oldum.
Evlere sığmadım, parayı almadım, binlerce teşekkür ettim.
Gördünüz mü? Hakiki dostu gördünüz mü? Candan arkadaşlığı.
Kara günün dostu böyle olmalı. Seni yolda görüpde yüzünü öbür tarafa çevirmemeli.
Bu vesileyle Pirzade pehlivana Allah’tan rahmet diliyorum.


Dilini yersiz sözlerden koru


“Uygunsuz bir sözü terk etmek, nefse bir gün oruç tutmaktan daha ağır gelir...”
Yûnus bin Ubeyd hazretleri Tabiînin büyüklerindendir. Basralıdır.
Eshâb-ı kiramdan Hazreti Enes bin Mâlik’i gördü. 139 (m. 756) yılında vefât etti.
Hadîs ilminde hafız (yüz bin hadîs-i şerîfi râvileri ile birlikte ezbere bilen) idi.
Yûnus bin Ubeyd’in, Hazreti Hasan’dan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu:
“Sağdaki melek, soldakinin âmiridir. Kul, bir günah işleyince, soldaki melek (bunu yazayım mı?) diye sağdakine sorar.
Sağdaki, (beş günah işleyinceye kadar yazma!) der.
Kul beşinci günahı da işleyince soldaki melek yine (yazayım mı?) diye sorar.
Sağdaki melek (Hayır yazma.
Belki bir iyilik işler) der.
Kul bir iyilik işlediği zaman, sağ taraftaki melek der ki:
(Bize bir iyiliğin on misli yazılacağı emir verildi.
Gel, bu yaptığı iyiliğin on misli sevâbının beşini önceden işlediği beş günaha karşılık silelim.
Beşini yazalım.) Bunun üzerine şeytan sıkılır.
(Ben bu insanlarla nasıl baş edeceğim) diye sızlanır.”
Yûnus bin Ubeyd’in manifatura dükkânında, kardeşinin oğlu da çalışıyordu.
Yolda bir kimseyi kumaş satın almış gidiyor görünce, kumaşı tanıyıp, kendi dükkânından alınmış olduğunu anladı.
O kimseye, “Bu kumaşı kaça satın aldınız?” diye sordu.
O kimse dörtyüz dirheme aldığını söyleyince çok üzüldü ve “Bu kumaşın değeri ikiyüz dirhemdir.
Geri dönüp paranızın üstünü alınız” buyurdu.
O kimse, “Bu kumaş, bizim orada beşyüz dirhem eder, ben aldanmış sayılmam” deyince, “Olsun.
Siz, gidip ikiyüz dirhem paranızı alınız” dedi.
Sonra yeğenine, “Kumaşı bu kadar pahalıya niye sattın?” diye sordu.
Yeğeni “Vallahi kendi rızâsı ile aldı” dedi. Yûnus bin Ubeyd, “O râzı olsa da, sen râzı olmayacaktın” buyurdu.
Yûnus bin Ubeyd’in kıymetli sözlerinden bazıları:
“Uygunsuz bir sözü terk etmek, nefse bir gün oruç tutmaktan daha ağır gelir.
Ben, çok sıcak bir günde, insanları çekiştirmemeyi, insanlar hakkında uygunsuz sözler söylememeyi, o gün oruç tutmak ile mukayese ettim.
O sıcak havada oruç tutmanın dili tutmaktan daha kolay geldiğini gördüm.”
“İki şey var ki, bunlar bir kimsede tamam olursa, o kimsenin diğer bütün hâlleri bu iki hâli sayesinde tamam olur.
Birincisi, namazı vaktinde kılacak, ikincisi dilini kötü ve yersiz sözlerden koruyacak.
Bir kimse dilini yersiz sözlerden koruyabilirse, Allahü teâlâ ona mutlaka diğer amellerini düzeltmesini ihsân eder.”