Bir gün Gazi abi ile Çekerek’in Kendirlik köyüne gittik. Orada arkadaşları varmış, Evlerini sorduk, gösterdiler. Arkadaş bizi görünce çok mutlu oldu. Bizi evine davet etti. Çaylar içildikten sonra gelin sizi patates tarlasına götüreyim, size birer çuval patates ikram etmek istiyorum dedi.
Bizde kabul ettik. Ama Çayırözü’nün toprağından mı, suyundan mı bilemem, patatesi, soğanı çok lezzetli oluyor. Tarlaya vardık. Ne görelim 10-20 domuz girmiş tarlayı adeta yeniden sürmüş.
Ben ilk defa böyle bir facia gördüm. Hayatımda böyle bir şeye denk gelmedim.
Bütün patatesleri yemişler, inanamazsınız. Tarlayı yeni sürülmüş zannettim.Arkadaşlar ve ben tarlanın başında öylece donduk, kaldık.
Geçmiş olsun diyerek ayrıldık. Unutamadığım olaylardan biri.
Saygılarımla...
Bir gün köyümüze cami yapmaya karar verdik.
Elektrikçi Veli, ben köyün büyükleri olduk. Camiye başladık.
Babam dedi ki, Armudoğulu mevkiinde ağaçlarımız var, bunları keselim camiye vereceğim dedi.
Babam ile birlikte Veli Savaş ağaçları kesmek için dağa çıkarlar. Ağaçları keserler traktöre yüklerler, köyün dağ yolundan yavaş yavaş inerler. Veli Savaş, babam traktörün üstünde geliyorlar. O dar yollardan geçerken Veli, Apdi amca devriliyoruz deyince, babam yüklü traktörün üstünde ayağa kalkar Ya Allah Ya Allah, Ya Pir, Ya şehhim diye bağırır. Traktör şoförü kaza yaptık diye düşünür.
Biraz ileri de durur. İnerler, aşağıya bakarlar ki,traktörün arka tekerlekleri yere değmemiş. Teker havada kalmış. Ama o yüklü ağaçlara, babama ve Veli’ye bir şey olmamış.
Köye gelmişler biraz nefeslendikten sonra Yozgat’a dönmüşler. Babam Şeyhzade Ahmet Efendi’nin camiye gider. Ahmet Efendi, bana ağaçları vermişsin.
Bir şey demeden, Ahmet Efendi, güzel ama o yollarda traktörün üstünde senin ne işin var diye babama sormuş.
Babam haklısın efendim, düşünemedim diyerek özür dile rim, sizleri de üzdüm. Efendim, Allah sizden razı olsun diyerek tebessüm etmiş.
Ama, babam Şeyhzade Ahmet Efendi’ye ilk önce sormadan Şeyhzade Efendi söylemiş. Babam Şeyhzade Ahmet Efendi’yi çok severdi. Şeyhzade Ahmet Efendi’de babamı çok severdi.
Babam hemen hemen tüm vakit namazlarını Şeyhzade Camiinde kılardı.
Allah rahmet eylesin. Onların şefatinden bizleri de mahrum etmesin.
Bir gün köydeki odanın köylüler önünde oturuyor. Sohbet ediyorlar.
Köyün alt kısmında Köçeklioğlu köyünden bir düğün alayı gelir. Babam bakar ki, bayraktar olacak delikanlı yok. Hemen at arabasının üstüne çıkar, bayrağı eline alır. Düğün alayıl ile birlikte başka köye giderler.
O gün o köyde misafir kalırlar. O köyün bayraktarı arkadaşıymış. O günlerde bayraktar olanlara hediye verilirmiş. Çorap, kazak, heybe dedikleri babama hediyeleri vermişler.
O köyün bayraktarı, Apti sen bekarsın, ben nişanlıyım bu iki heybeyi sen götür demiş.
Babamın iki heybesi olmuş.
Köyden gelini almışlar, bizim köyden geçerken babam köyde inmiş. Odanın önünden geçer ken köylüler seslenmiş, ula oğlum neredesin iki gündür düğüne gittin demişler.
O meydanda dedem seslenmemiş. Eve gelince oğlum iki gündür neredesin, sanki düğüne gittin de çırpına çırpına güreş mi tuttun deyince babam iki heybe aldım. Tabi ki heybe alan delikanlı güreş tutar diye gururlanır. Dedem, sen hangi pehlivan yıktında övünüyorsun. Sana yıkılan pehlivanın demiş.
Aslında babam zayıf, atmış kilo bir delikanlı o zamanlar. Sevgi ve saygılar sunarım.