En Güzel Örnek

Peygamber efendimiz kendisinin peygamber olarak gönderiliş gerekçesini “muallimlik” olarak izah etmiş ve hali hayatını bir eğitme ve öğretme süreci içerisinde tamamlamıştır. Çevresiyle kurduğu tüm ilişkiler hep daha güzelini ortaya koymaya dönük olmuştur. Bu tespite bir örnek olması bakımından: “ Resulüllah (a.s.) bir gün mescide girer. Mescitte halka hâlinde oturmuş iki grupla karşılaşır. Gruplardan biri Kur’an-ı Kerim okumakta ve dua ile meşgul olmaktadır. Diğeri ise bir bilenin etrafında toplanmış ilim öğrenip öğretmektedir. Bu manzarayı gören Peygamber Efendimiz, memnuniyetini izhar ederek şu değerlendirmeyi yapar: “Bunların hepsi hayır üzeredir. Şunlar Kur’ân-ı Kerîm okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyorlar. Allah dilerse onlara istediklerini verir, dilerse vermez. Şunlar da ilim öğrenip öğretiyorlar. Ben de ancak bir muallim olarak gönderildim” buyurur ve hemen ilimle meşgul olan halkanın yanına oturur. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)
Peygamber Efendimiz bu davranışı ile bizlere, asırlara sari bir tercih yapma örnekliği sunar. O da önce bilgi halkasını tercih, yani önce doğru bilgiyle kuşanmaktır. Zira inancında, itikadında, söz, söylem, eylem, tercih ve davranışlarında gerçek, sahih ve doğru bilgilerle donanmamış kişi veya kişiler, her zaman ve her yerde sapma, saptırma veya saptırılmaya maruz kalacak ve kalmaktadır. Bunun için Peygamberimiz insan eğitip yetiştirmede yani onları terbiye ve tezkiye etmede öncelikle sohbet yolunu kullanmıştır. Bu sebeple onun ilim ve sohbet halkasına dahil olanlara aynı kelimeden türetilen “sahabe” ismi verilmiştir. Efendimiz’in sohbet meclisleri, ilâhî rahmet, bereket, feyiz ve sekînetin sağanak sağanak yağdığı cennet bahçeleri olmuş, ashab-ı kiram bu feyizli muhitlerde en güzel şekilde yetişme imkânı bulmuştur. Müslüman olmak üzere Mescid’e gelen Ka’b bin Züheyr (r.a.) Sevgili Peygamberimiz’in ashâbını nasıl yetiştirdiğine şâhit olanlardan birisidir. O’nun beyanına göre Resûlullâh (s.a.v.) halka halka oturan ashabının arasında oturur, kâh o taraftakilere, kâh bu taraftakilere yönelerek sohbet ederdi. (Hâkim, III, 671) Bu, Allah Resûlü’nün hayatı boyunca tatbik ettiği en mühim terbiye metotlarından birisiydi.
O’nun eğitim ve terbiye metotlarından bir diğeri ise, bizzat kendisinin uygulayarak yaptığı öğretim şekliydi. Amr bin Şuayb dedesinden şöyle rivayet etmiştir. Bir adam Fahr-i Kâinât Efendimize gelerek: Yâ Resûlallâh! Abdest nasıl alınır, diye sordu. Allâh Rasûlü hemen bir kapla su istedi. Ellerini, yüzünü, kollarını üçer kez yıkadı. Ardından başını meshetti. İşaret parmaklarını kulaklarına sokarak baş parmakları ile kulaklarının dışını, işâret parmaklarıyla da içini meshetti. Sonra da ayaklarını üç kez yıkadı ve “_ İşte abdest bu şekilde alınır. Bundan eksik veya fazla yapan kimse yanlış yapmış olur” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 52)
Efendimizin bir başka öğretim yöntemi de kolaydan zora doğru bir yol takip etmesi idi. Bir sahabi şöyle anlatıyor: “Biz, Peygamber Efendimiz’den on âyet alır, bunlardaki bilgileri ve amelleri öğrenmeden diğer on âyete geçmezdik. Resûlullah (s.a.v.) bize hem ilim hem de ameli birlikte öğretirdi.” (İbn-i Hanbel, V, 410; Heysemî, I, 165) O her ne sebeple olursa olsun muhatap olduğu insanlara, kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden mutlaka değer verir, Onlara hep gönüllerini ferahlatacak ve kendilerine olan güveni artıracak konuşmalar yapardı.
O’nun öğretim metotlarından birisi de, muhataplarının seviyelerini dikkate alması idi. O İbn-i Abbas (r.a)’yı bir gün şöyle uyarmıştı: “Ey İbn-i Abbas, insanlara akıllarının almayacağı bir söz söyleme. Zira böyle yapman fitneye düşmelerine sebep olur” (Deylemî, V, 359) Zira, her insanın duyduğu şeyden alacağı miktar, aklı oranındadır.