İnsanlarla iç içe yaşayıp dertlerine çare arama ve oralarda müreffeh Türkiye’nin meşalesini yakmasına imkân veren bir meslek olarak düşünülen öğretmenlik, okulu mesai doldurulan mekân olmaktan çıkarıp öğrencilerin dertleriyle hemdert olmayı yaşam felsefesi haline getiren bir düzeyde olmalıdır.
Öğretmenlik mesleği üzerinde söz söylerken o meleği icra edenlerin özlük hakları ve sahip olacakları statüler konusunda haklı olan iyileştirme talebinde bulunurken onların da geçmişte olduğu gibi karanlıkları aydınlatan meşale olmayı ve her bulundukları ortamda fark yaratan öğretmen olmayı yaşamaları ve yaşatmalıdırlar.
Öğretmenlik mesleğine eleman yetiştiren, bilimsel bilginin yanında pedagojik formasyon yükleyen eğitim fakültelerinin sorumluluklarına değinmeden geçmek olmaz. Eğitim fakültelerine giriş o kadar kolay olmamalıdır. Herhangi bir meslek icra edecek gibi genel bilgi düzeyinin ölçüldüğü sınavlarla aday seçimi yapılmamalıdır. İnsan unsuruyla birlikteliği ve sürekli içi içe olmayı gerektiren bir meslek olması hesabıyla öncelikle adayın psikolojik sorununun olup olmadığı ve insani ilişkilerinin sorgulanması ve mesleği bir gelir kapısı değil insanları sevmeyi ve onlara hizmet etmenin heyecanını yaşaması gerekir. Herkesin öğretmen olamayacağı fikri daha baştan kabul edilmelidir.
Eğitim Fakülteleri, öğretmen okullarının yetiştirdiği düzeyde meslek şuuruna sahip öğretmen yetiştirme konusunda henüz kendini ispat etmiş değildir. Bugün fakülte mezunu öğretmenlerin akademik bilgi yönünden belki artıları vardır. Belki diyorum, bu da tamamen kişilerin ilgileri ya da fakültelerin kurumsal özellikleriyle alakalıdır diye düşünüyorum. Ancak, meslek idealini yeteri derecede aldıkları konusunda uygulamada görülen tarafı ile iyi bir yerde olduklarını söyleyebilmemiz kolay olmayacaktır. Eğitim fakülteleri öğretmen adayları için her konuda bir laboratuar olmalıdır. Öğretmenlik mesleğinin mesai memurluğu olmadığını bilerek hareket etmekte yarar olduğu bilincinde insanlar yetiştirmekte daha fazla geç kalınmamalıdır. Bir ülkenin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştirmekle yükümlü olduklarının bilincinde ve idealinde insanlar yetiştirebilen kurumlar olmalıdır.
Yetişen ve yetiştirilenleri irdelerken öğretmeni istihdam eden Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerine düşen görevleri ele almazsak konuyu eksik bırakmış oluruz. İnsanlar her şeyden önce hayatlarını idame ettirebilmek için bir meslek seçer. Öncelikle biyolojik ihtiyacını gidermek önemlidir. Daha sonra sosyal ihtiyaçları ve diğerleri gelir. Bu açıdan bakıldığında öğretmeni istihdam eden kurumun, ülkenin geçim standartlarının altında kalmayacak bir yaşam standardı sunması yetmez, tercih edilen meslek durumuna getirilmesi için özlük hakları ve sosyal statüleri konusunda gerekli özveride bulunulması gerekir. İnsan sağlığı ile ilgili olan tıp doktorlarıyla, aynı insanın çağın gereklerine göre yetiştirilip yaşam standartlarına uygun ruhsal ve psikolojik yönden yetiştirilmesine doğrudan etkin olan öğretmenlik mesleği aynı düzeyse saygın meslek durumuna getirilmelidir. Okulların fiziki yapıları ve teknoloji alımına verilen değer, eğitimin ana unsuru olan öğretmenden esirgenmemelidir. Bakanlıktaki personel sayısının fazlalığı, o derecede hizmet alanının genişliği göz önüne alınarak personelin yükümlünün değerini düşürmez. Öyle ise, hizmet alanının önemine göre bir özlük hakkı verilmelidir.
Günümüz öğretmeninin entelektüel açıdan yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Öğretmenlerin okumadığı gibi bir gerçekle karşı karşıya olunduğu bilinmelidir. Öğretmeni okumayan bir öğrencinin okuması beklenemez. Okuyup kendini geliştirmeyen insan da topluma yararlı olamaz. Öğrencilerine hayat boyu öğrenmenin yollarını gösterecek olan öğretmenin kendisinin de sürekli öğrenmeye ihtiyacının olduğunu unutmamalıdır.
Ülkenin her yönüyle sıçrayışa geçebilmesi, mesleğinin bilincinde, çağdaş meşale olan ve fark yaratan öğretmenlerle mümkündür. Aranan fark yani artı değer, mesleğin yürütülmesi esnasında alan uygulamaları ve öğrenciyi güdüleme derecesiyle ortaya çıkarılabilir. Eğitim öğretime isteği artıran ve öğrenilip davranışa dönüştürülmesinde etki yönünden farkın ortaya koyması, öğrencilerinin yeteneklerini su yüzüne çıkarması beklenir.
Kariyer basamaklarını belirleme ve alanda çalışan eğitimcilerin değerlendirilmesinde, alan uygulamalarında artı değer katan fark yaratan öğretmenleri bulup çıkarmak ve özverili çalışmanın karşılığını esirgemeden vermek diğerlerine de yol gösterici olacaktır.
Not: Öğretmenlikte kariyer basamakları hususundaki düşüncelerimi paylaşmaya devam edeceğim.
ÇOCUK VE HAYAT
Çocuklar, bir değer olduklarının kabul edilmesi konusunda kaygı duymakta, anlaşılma sıkıntısı yaşamakta, yaşlarının gereği gibi yaşayamama duygusu taşımaktadırlar. İstikrarlı tutum ve davranışların onlar için ne kadar değerli olduğunun farkındadırlar. Büyüklerin arzu ettiği gibi bir çocuk olma yerine kendileri olarak hayatı yaşamayı, oldukları gibi kabul görmeyi ummaktadırlar. Onların da sürüp giden hayat içinde arzuları, istekleri, beğenileri, tenkitleri ve eleştirileri vardır. Kendileriyle ilgili alınan kararlarda söz sahibi olmayı, düşüncelerine değer verilmesini, kabul görüp ciddiye alındıkları ve kendilerine fırsat tanındığında rahatlıkla birçok şeyin üstesinden gelebileceklerinin bilincindedirler.
Bu kitap, pırıltılı zekâları, ışıltılı gözleri, derya gibi geniş yürekleri, her biri ayrı bir cevher olan ve yetişkinlerin her zaman anlamakta zorlandığı çocukların doğru anlaşılması kaygısıyla çıkılan yolda, onlar için bir şeyler yapma ihtiyacı hisseden eğitimcinin edindiği tecrübeler ışığında meselelere çözüm arayışıdır. Çocuk gelişiminde ihmal edilmemesi gerekenler konusunda, bir eğitimci kaygısıyla ortaya konan düşüncelerden oluşan bu kitabı okuyan herkes, tamamını değilse bile birçoğunu kendi yaşantısında göreceğinden emin olmalıdır.