Gozer Gibi Şemşâmerler

Dişikitli Şavgı’nın özün gıyısındaki Bıcahlığa can eksen can biterdi. Alüvyal mineralerle dolu hamır gibi toprah, tavlı, milli ve tertemizdi. Biri Gavahlı’dan, biride İt Deresi’nden iki yerden gôodem gibi su gelirdi ki, goca bosdannığı on dakkada sulayıp atardı. Avradı Oğursek Döndü, gıyıya gırana gaba bosdan, dûlek, gabah ne eker; o mübareklerde dike aşşaa süygünlerini guverinci gola gucağa sığmıyan mahsüller alırlardı.

Öz boyunca Sekoya’yı andıran devasa ağaçlar, albenili meyveler, güne yamaç ışılayan üzümler, adam boyu yeşillik, çeşit çeşit gül ve çiçekler milyonlarca börtü böceğe yurt olurken, o bosdana dalma ütopyası ise bize hergün dert olurdu. Yav orası bostan değil, cennetin bir tasviriydi. Dişikitli’nin gorhusuyla hep uzaktan seyreder, gozümüzü alamazdık. Ömrübillah ahlımızdan çıhmıyan o püsgullü misirlerin kohusunu, ala çamırlı hırların, gıvrımlı domatislerin, çapar duğleklerin, içi sarı çiğitleri gara garpuzların aromasını, pürçekliler, bimbiyaz pahlalar, gôo suvanlar, keli pancarları ve madenislerin dadını ben size nası annadıyım.

Dişikitli Şavgı ağzı bozuh, yüzü gülmez, gatı suratlı, heran döğüşe amade huyu çoh pis bi şerdi. Sôömüye bi başlasın iki saat susmazdı. O gavat bi daş atsın 200 metreden goca tosunu yıhardı. Attığı daş havada giderken vınnnnnn diyi ses çıharırdı. Gaç gişinin hotunu, gaç gişinin gıçını gırdı. Dalahlatmadığı adam, yarmadığı gafa, çınemediği eyâ galmadı. Dutduğuna sorgulamadan duşga, duluh, poküs, şaplah girişirdi. Bosdana ılgıyan günahsız sabi hayvanların acımadan gulağını, guyruğunu keserdi. Dikmeleri gemiriyo diyi Piç Osmanın eşşaa, Cinni İrbaham’ın gatırı gebertdi. Bu kafir çoh imansızıdı amma bek çalışganıdı. Zabahın koründen yasdı ezenine gadar elinde kürânen oralarda döneler, eve bile getmezdi. Fışgı avradıda şerde ondan geri galmazdı.

Yav gurbe ilaç nede gullanmazdı amma nasılısa aynı toprahlarda onların mahsüller bişekilidi. İplikli pahlaların dibine uzun uzun çipli kahar; pahla o çiplilerin taa depesinden geri dönüp bi de aşşaa dolanırdı. Hıyarların, gırmızıların, biberlerin, şemşâmerlerin, çamanların, madenislerin burcu burcu kohusu köprünün başında sorudan adamlara gelirmiş.

Çalıh Ümmusün’ün çevliğe uzanan alt başdahı söğütleri, gavahları, erikleri, guşburnular, biyazlı- gırmızılı güller, fişneler ve gaysiler orman gibiydi. Döndü Garı onnarın arasına daşdan bi ocah çatmış, pahır keklik gazanıynan guşluh vahıtlarında hergün baldırcan, goo pahla, gabah çiçâa cacığı, keli pancarı, melemen ya da pilav bişirir, siniynen yuha ekmâa serip, gişisiynen yerdi. Gabah tefânin borusuynan üfürerek öyle tavatır misir közlerlerdi ki.

Eşşek Gediği’nin depesindeki çorahlıhdan bungüldüyen su, kis topraklardan süzülerek onnarın bosdannığın dibinden öze inerdi. Pangacı Apış o bunguldâğan ağzına gıranları daşdan bi eşme yapmış, çıharından aharına pırıl pırıldı. Memba tadındaki suyu bal gibiydi, çayıda zorlu çıhardı. O datlı suyu ahşamaca iç tohanmazdı. Dişikitli; gabah tasıynan boducunu doldurur çitilgiden köz ocahda isli mavi çinko çaydanlığıyla öyle bi çay gaynadırdı ki, tavı, demi, keyfi ve lezzetini sultanlar, hakanlar, padişahlar bile tadamazdı.

Gırnav Hacı ve Gıllı Bekir’in Kesik’te dutulan bendin gürül gürül ahan arhı nehir gibiydi. Koyün uşâa ahşamaca o bentte çimer, ahıntısına gendimizi gapıp guverirdik. Dişikitli o arhın geverini İt Davudun gavahların dibinden gendinden yana çelinci güreden ahan o su goca bıcahlığı anında gole çevirirdi. Yazı yaban tüm suyudu. Hemide besberrak. Irasgeldiğin yerde dızıh iç.

Boy boy ağaçlar, çeşit çeşit meyveler, gür büyümüş zepzeler ve etrafındaki çalı grubu tikenler Eylül ayınaca yemyeşildi. Canlılık o bostanda her mevsim ilk baharı andırırdı. Tüm ağaçlarda ağaçkakan delikleri binlerce kuş yuvası vardı. Rengarenk kuşların cıvıltısı, kurbağa vırrakları 24 saat kesilmez, hepsi birbirinden güzel, birbirinden farklı binlerce çeşit yaratığın mutluluk notalarıyla süslü melodileri andıran çığlıkları, berrak doğanın senkronize estetiğinde çok sesli bir senfoni gibiydi.

Yarabbim biz noreciik. Cennet yanıbaşımızda İmansız Şavgı’nın gorhusundan bi türlü yanaşamıyoh. Kör atın gazzığa dolandığı gibi edırafında döneleyip duruyoh. O zamanki tek derdimiz, hangi bağa-bosdana dalarız, hangi kümeslikten yumurta çalarız, bugün nerden üzüm, gaysi, ceviz, hıyar, şemşamer, bosdan, kelek, misir, elma, armut, erik yolarız heyecanı ve planlarından ibaretti. Sur gibi bahçe duvarlarının ardındaki garıhlarda hangi sebze, hangi meyve var kohusundan anlar, koordinatlarını hislerimizle bilirdik.

Cingan Dursun’un evin altından, Dişikitli’nin bıcahlığa doğru bahıncı gozer gibi şemşamerler ayanaçık gorünürdü. Anam gurbannar oluyum onnar neyidi la... Denelerini ditmek için üsdüne saksağan, garaccula, sığırcık, gôo garga ve çalı guşları gonuncu o şemşamerler daddiri valli gibi sallanırdı. Helede yel esinci nazlı nazlı bi uğrelenillerdi ki içimiz giderdi. Hayran hayran bahar, çahılıp galırdıh. Guş ditmesin diyi çoğu şemşamerin kellesi kimi büruğnen, kimi tehlizinen dolalıydı. Yav yolacııhh amma Dişikitli gavat ordan heç getmiyo ki. Üsdelik ötaçede Et Gafa Şekir, gapısının onüne iki dene it bağlamış, bi goyrulsa adamı yir. Avradı Kirli Kezik o itlere goca bi teşt yal garıyo, 2 it bi dakkada bitiriyodu. Eğer o babayiğit itler ılgasada bi tumsa, longurun zağar boğduğu gibi bizi çeniledi çeniledi buğar, mavıladırdı.

Gelgelelim hırsızlıh kariyerimizdeki efsane organizesi altın madalyalara layık Dişikitli Bosdanı operasyonumuza.

Yasdı ezeninden soona Pij Mıradın Satılmış, Gure Fadimenin Memmed, Helutüne Haçca’nın Hacı, Cinni Dursunun Gara, Gôo oğlan, Sifli Satının Kazim, Gotlek Paşanın Nuru, Gıllı İbişin Şıhı ve ben Kirli Keziğin örende toplandıh. Gece gündüz beynimizi kemiren ve gara gara düşündüren bu bostana dalma projelerimizin alayıcıınıda masıya yatırdıh. Aynı geceye odaklı operasyonel bir plan yapdıh. Gece 12’de Doddiri Zalha’nın havlının altından bi girdik, Godek Guddusü’nün çalıların dibinden, Öjbe Hacelinin çeniye doğru tusa tusa gidip altbaşa vardıh. Oğursek Döndü ocağan üsdünde goca bi kupeli gazanınan yunah yumak için melefeleri ıslamış. Döşşek yüzlerini yumuş, güllerin orıya sermiş. Ocağın ateşi nerdeyse tamemn garalmış. Yani buralarda olmadıhları belli. Fişnenin dibinden sürünerek, bıcahlığın peykedeki ilk şemşamer kellesine uzandım. Dişiminen gedik açıp, şemşameri arha dibinden gôodeme çekip larhadan sapından ayırdım. Anam gurbanın oluyum burcu burcu kohuyodu lâ. İpdi çiçâani üfeledim. Aynı şekilde bi kelle daha gopardım. 3 olsa götürmenin imkanı yoh. Gıyıdan 6 dene gafam gibi bosdan yolup öze atdım. Özün suyu onnarı nası olsa aşşağ doğru kurüyüp getiriyo. Acikde hıyar, kelek, misir ne yolup suya atdım ve şemşamerlerimi sırtlayıp aynı yerden tusarak gaçdım ve eve depildim. Diğer arhadaşlarımda süreyi ve icraatı benzer şekilde kullanmışlar.

Çalılar heryerimizi cızmış, golumuzu ganadımızı ganatmış, üsdümüz başımız hep yırtılmış amma kimin umurunda.

Alayıcığmızda şemşamerlerimizi evlerimize atdıhdan soona hemen özün alt başına suyun getireceği yolup attığımız diğer bosdanları, hıyarları, misirleri garşılamıya gettik. Acik bekledik. Ayın ışığı ve yakamozundan suyun başına doğru bahdıydıh gurban olduhlarım düzümüynen bi geliyo. Yav o sevincin, o heyecanın tarifi varmıkide ben yapıyım. Alayıcığnıda sudan çıharıp, dağermenin örene goyduh 4-5 gün goç gibi yidik.

O zamanki sebzelerin, meyvelerin gendisi bedenimizi, kokusu ve aroması ruhumuzu beslerdi. Yav o koku bişekilidi. Helede o şemşamerlerin kökü, misirlerin püsgulü, duğleklerin tefâa, biyazlı-yeşilli hıyarların esansı hepsi birer efsane, hayallerimizde hazineydi. En büyük kariyer, en büyük zenginlik ve en büyük başarı ise her türlü tehlikeyi aşıp, bu mübareklere ulaşmak ve çalmaktı.

Dişikitli’nin bosdanı yolmanın başarısı bizim için Oxford Diplomasına denkti. Hatta ondan da değerliydi. İddia ediyorum yaptığımız bu efsane organizasyonu istihbarat örgütleri ve ordular eğitim amaçlı tatbikata dönüştürse, üniversiteler tez konusu yapsa, spor branşları ödüllü turnuvalar düzenlese bu hırsızlık organizasyonumuzun en küçük ayrıntısını bile başaramazlar. Duru beyinlerle düşünüp, kıvrak zekamızla süslediğimiz bu ayrıntılar, ömür boyu sürecek sadakati endişesiz güvenilir dostlukların da altyapısıydı. Birbirimize aşıladığımız üstün cesaretli özgüven ve takdik kurnazlık, müthiş organize kâabiliyetimizin en unutulmaz çılgın başarısıydı.

Şimdi hazır gıdalarla obez beslenip, gün boyu bilgisayar başında oturan hacıyatmaz tipi dandik çocuklar, kurmuş oldukları samimiyeti sıfır sanal dostluklara bakıp dostum, arkadaşım var zannediyor. Hergün vurucu-kırıcı savaş oyunları oynayıp kaleler, kuleler, ülkeler fethediyorlar ama, hiç biride 200 metreden gendilerine ılgıyan bir longur itin önünden bile gaçamazlar. Ne davar güdebilir, ne sığır sürebilirler. Cesaret ve zeka kelimelerini onlar üstünde test etmekte ne demek. Anmayın bile. Onların yetiştirilme hedefi ve umulan başarı skalaları önlerine konan onlarca test kitabını doğru çözüme odaklı. Ömürleri boyunca kullanamayacakları uygulamadan uzak bu uçucu ve sıkıcı bilgileri ezberleme formatında hepsi birer kör kuyuda. Et-süt, meyve-sebze zehen zehen zaten önlerinde. Hıyar yolmanın, ceviz çırpmanın, it daşlamanın, bosdan bozmanın dadını ne bilecekler.

Bağ-bosdan talanı diyinci bişekil oldum. Ahlımda, goonümde çekip maziye getti. Nostaljik özlemler zatin insana hep iç geçirtir ya. Gine durahsadım, semeleştim, sümsükleştim, gözlerim yaşardı.

Yüreğim diyor ki; Şimdi uyansam… Bir bakmışım ki, şu anki hayatım gördüğüm rüyadan bir safha.. Kalkmışım ki bizim Balıhlı’daki bosdannıhdayım ve Öz’ün gıyısındaki eşmenin başında çimenlere uzanmış yatıyom. Bol şakalı esprileri ve güleç yüzüyle Babam yanımda. Ben bi şeyler yedikçe melek yüzlü anamın musmutlu o ifadeleriyle yüzüme huzur dolu bakışı…

Şöyle birde etrafıma bakınıyorum mavi çinko çaydannığnan, daş çatılı ocahda çayımız tuğüldüyo. Horanta gıyının gıranın garıhların otunu deşiriyo, altını mahelliyo. Halbırınan gırmızılar, biberler, gıcır gıcır suvan pürleri, gôo pahla, gabah çiçâa, püsküllü misirler, keli pancarı, madenis, dereotu, soğuhluh, biyazlı-yeşilli hıyarlar yeni deşirilmiş şôorda duruyo. Yanım başım gaysi, erik, dut, elma, fişneyinen kahılı. O halbırdan ala çamırlı üfeleyip bi hıyar yesem. İt yanımda uzunlamasına yatıyo, Eşşek zikgesinin örklü olduğu sınırda ha bire anırıyo. Bızâa ve guzular özün evinde kipir kipir yayılıyo.

Öylene gabah çiçaa cacığı bişecek, torba yoğurdundan bi sitil kesekli çalhama garılmış. Meşirefinen tumdurup tumdurup içeciik. Alayıcııda apacer gırmızı-biber-suvan-madenisden eyi bi çoban salatası, bi ilaançe üzüm, yanında guvermiş çokelik. Yamalıhlı sufrayınan bi çarpım yuha ekmek sulanmış, düzlenmiş önümde.

Biraz soona özden balıh dutacııh, gabah tefayinen üfürüp balıh-misir kozliyeciik. Gılçıhlı Sarı Bursa buğdayından bi gelep firik üteciik, halbırın üsdünde kellerini üfeleyip yiyeciik. Fığ işliyeciik, tapan sokeciik, pırçalıh dişliyeciik, sormuh gulü emeciik, bentde çimeciik, helutüne guvalıyacııh, gabaldızların arasında guş yımırtası bulacııh daha neler neler..

Doğa yemyeşil, sular berrak, toprak bereketli, yiyecek bol, herşey leziz. Yazı-yaban rengarenk kelebekler, kuş cıvıltıları ve börtü-böcek sesleriyle dolu. Kimsenin kimseyi satmadığı gerçek dostluklardan teşkil mazarat ekiplerle akşam kimin bostanına dalacağız heyecanında enejik bir bekleyiş…..

Hergün bağ-bostan talanındaydık. Geceleri tummadığmız bağ, yolmadığmız bosdan yohdu. Tabiiki ertesi sabah bosdannıh saaplarının kükrercesine figanı, yaygaraları… Helede yeni sulanan garıhlar ayah izleriynen dolu, hıyar tefekleri haşat, gözer gibi şemşamer kelleleri yoh, içi sarı çiğidi siyah bosdanlar, goca goca şalahlar, duğlekler getmiş, gaysinin dalı gırıh, elmayı çırpmışlar, fişneler külhavıç ise…

Söğmeler, intizarlar beddualar… Vay papaz toğmuları, ganı yere ahasıcalar, donuz dinsizler, gavur emzirdikleri, ciğerinden topah topah gelesiceler, yaşı gara yerden gelesiceler, gaynar gazanlara giresiceler, babanın bekini yiyesiceler, gönüne gatıran dolasıcalar, yaşı-donu gara yerden gelesiceler, mıradı goynunda galasıcalar, … Ver hâ ver….

Gelde özleme o keyif ve curcunayı....

Ey Gurbannar olduğum n’oldu şimdi yaşadığım bu karmaşık hayat, biraz önce gördüğüm bir rüyada bir serüven, bir safha olsa. O günlerin güzelliğine tekrar uyandırsan. Keşke öyle bir uykuda olsak da o gülere uyanabilsek değil mi?

N’oldu Gurban olduğum…