Bir gün Allah Resûlü (s.a.v.); torunu Hasan’ı (veya Hüseyin’i) öpmüştü… O sırada Efendimiz’i ziyârete gelen Akra İbn-i Hâbis isimli bir bedevî; “Benim on tane çocuğum var, ama hiç birini öpmedim.” deyince; Allah Resûlü (s.a.v.) ona dönüp, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”[1] buyurmuştu... Yâni siz çocuklarınıza acıyın ki, Allah (c.c.) da size acısın; siz onlara muhabbet ve şefkat gösterin ki, Allah (c.c.) da size muhabbet ve merhamet etsin demişti… Resûl-i Ekrem Efendimiz, çocuklarına şefkat göstermeyen ve onlara kaba davranan, ilgisiz duran insanlara da sitem ederdi… Bir gün bir grup bedevî, Sahâbe-i Kirâm’a; “Siz çocuklarınızı öper misiniz?” diye sorunca, Sahâbîler de “Evet öperiz.” cevâbını vermişlerdi… Bunun üzerine bedevîler; “Ama vallâhi biz öpmeyiz.” deyince, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şunu söyledi; “Allah sizin kalbinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!”[2]
Hayatta kalan tek evlâdı olan “Betül”* lâkaplı, “Zehrâ” ** sıfatlı Hz. Fâtıma’yı (r.anha) çok sever ve ona “Ümmü Ebîha”***, “Gönlümün sevinci”, “Benim nezdimde en azîz olan” diye hitâp ederdi… Efendimiz; bir sefere çıkacağı zaman en son Hz. Fâtıma’ya (r.anha) uğrar, dönüşünde de ilk önce onu ziyâret ederdi.[3] Hz. Fâtıma (r.anha) babasının yanına geldiğinde, Allah Resûlü (s.a.v.) onu ayakta karşılar, yanaklarından öper ve yanına oturturdu…
Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm, Allah’ın Aslanı Hz. Ali’yle (r.a.) Cennet Hanımlarının Efendisi olan Hz. Fâtıma’nin (r.anha) nikâhlarını kıyarken; dâmadına, “Ey Ali! Kızımı sana câriye olarak veriyorum, ama unutma ki, sen de onun kölesisin.”[4] demiş; dünya durdukça devam edecek “Nur Nesli”nin filiz vereceği Muhammedî gülistanın bu en azîz “Gül” goncalarına; “Bu evliliği Allah’ın her ikisi için de hayırlı kılması” ve onların “İki bedende bir ruh gibi olması”[5] için Cenâb-ı Hakk’a duâ etmişti. Bu dünyanın en muazzez evliliğinde Hz. Fâtıma’nın (r.anha) çeyizi; “Bir kumaş örtü, içi ot dolu bir yatak, bir yastık, bir kırba (su kabı) ve (un ve bulgur için) iki el değirmeninden” ibâret sâde bir çeyizdi.[6] Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) en çok sevdiği bu iki azîz evlât; mutlu, fakat yoksul bir hayat sürmüşlerdi... Âile hayatında kaçınılmaz bâzı kırgınlıklar olunca Efendimiz hemen gelir, onları barıştırır, neşe ve mutluluklarını görünce mesut olarak ayrılırdı. Bir gün böyle bir barışma dönüşünde kendisine sevincinin sebebini soranlar “En çok sevdiğim iki kişiyi barıştırdım.” cevâbını vermişti...
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); çocuklarına bir taraftan çok büyük ilgi ve sevgi gösterip, onlara çok müşfik ve hoşgörülü davranırken; diğer taraftan da âile efrâdının âhiret günündeki büyük hesâba hazırlanması, bâkî âlemdeki mükâfat ve güzellikleri kazanması ve ebedî saâdete erişmesi için eğitmeyi ve yönlendirmeyi de hiç ihmâl etmezdi... İşte misâlleri:
Allah Resûlü (s.a.v.), teheccüd namazına kalktığında, âile efrâdının da bu fazîletli ibâdete devam etmelerini isterdi. Sevgi ve yumuşaklıkla bu amellere onları da teşvîk ederdi... “..Âilene ve ümmetine namaz kılmalarını emret; kendin de namaza devam et..”[7] âyeti nâzil olunca, Peygambe Efendimiz (s.a.v.) altı ay müddetle sabah namazına gitmeden önce, Hz. Fâtıma (r.anha) ve Hz. Ali’nin (k.v.) evlerine uğrar ve kapılarının önünde durur: “Ey Ehl-i Beyt, namaza kalkınız!” [8] diye seslenir ve onları sabah namazına uyandırırdı.
Bir gün Hz. Ali (k.v.), Hz. Fâtıma Vâlidemiz’e (r.anha) bir altın gerdanlık hediye etmişti... Fâtıma Anamız boynundaki bu gerdanlıkla Allah Resûlü’nün (s.a.v.) huzûruna gelmişti... Kızının boynundaki altın gerdanlığı gören Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şunları söyledi: “Herkesin, ‘Peygamber kızı Fâtıma’nın boynunda alevden bir halka gördük’ demelerini kabûl eder misin?” Hz. Fâtıma (r.anha), bu cümleden alınması gereken îkâzı hemen almıştı... Zîrâ bu uyarıyı yapan, Kâinâtın Efendisi ve Babaların En Sevgilisi olan İki Cihan Serveri’ydi... Hz. Fâtıma (r.anha) derhal îkâzın gereğini yapmış ve hâdisenin devamını şöyle anlatmıştı: “Hemen gerdanlığı sattım… Bir köle aldım… O köleyi de hemen hürriyetine kavuşturdum ve sonra da Allah Resûlü’nün huzûruna geldim ve yaptıklarımı kendisine bir bir naklettim... Resûl-i Ekrem, mesrûr oldu ve çok sevindi. Sonra da ellerini açıp; ‘(Kızım) Fâtıma’yı Cehennem’den koruyan Allah’a hamdolsun.’ diye duâ etti.”[9] Çünkü onlar Ehl-i Beyt’tiler ve diğer Müslümanlardan farklıydılar; başkaları zînetler içinde dolaşırken onlar çok daha sâde yaşamalıydılar ve yaşadılar… Çünkü onlar “Nur Nesli”ydi, Allah (c.c.) ve Resûlü’ne (s.a.v.) daha çok itâat etmeliydiler ve ettiler…
[1] Buhârî, Edeb 18; Tirmîzî, Birr 12
[2] Müslim, Fezâil 64; İbn-i Mâce, Edeb 3
[3] M. Yusuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, I, 59; *Nâmus âbidesi; **Parlak yüzlü; ***Annem
[4] Said Alpsoy, Bir İnsan Olarak Hz. Muhammed (s.a.v.), 98
[5] M. Yusuf Kandehlevî, a.g.e., III, 311
[6] M. Yusuf Kandehlevî, a.g.e., III, 314
[7] Tâ-Hâ, 20/132
[8] Tirmîzî, Tefsir 34
[9] Nesâî, Zînet 39
DEVAMI YARIN