“Gurbetçi” garibim….

1960 yılında Avrupa ile anlaşmalar yoluyla, gurbete gönderilen aslanlar gibi gençlerimiz, Alman Dr’lar tarafından bütün uzuvları ve ağızlarındaki dişleri sayılarak muayene edilen çakı gibi insanlarımız dilini, kültürünü bilmediği ülkelere ağaç bavullarla yurt dışına gönderdik. Gelenler çok çile çektiler, her gün eş, dost, vatan özlemiyle uykuya dalıp,uyandılar. Bir çoğu aile birleşimi nedeniyle evler kiralayarak eş ve çocuklarını yanlarına aldılar. Eşlerine çocuklarına kavuşmanın mutluluğunu yaşarlarken, çocukların ana okulu veya temel eğitim okulu kayıtları başladı. Çocuklar okula giderken Çocuklarının ana dili  ve dini ve kültürümüzün öğretilmesi sorunları anne ve  babayı düşündürmeye başladılar. Devletimiz yurt dışında Türk çocuklarının din ve dil eğitimi ve öğretimi için öğretmenler, imamlar gönderdi. İkinci, üçüncü nesiller derken bu gün dördüncü ve beşinci nesillerimiz yetişirken gurbet kelimesini, gurbetin ne olduğunu hasretliği bilmezler. Onların yurtları vatanları doğdukları yerler.
Gurbeti nihayet vatan edindiler.

Almanyada yaşayan gazeteci yazar dostum Yılmaz Kuzucu yazdığı makalesinde, ‘gurbetçi’ garibleri şöyle anlatmaktadır. İlk gelen nesil bu gurbet denen vatandan 11 ay yaban ellerde, asık suratlı bakışlar altında 3 vardiya canını dişine takarak çalışanları ancak biray izin de tanırsınız.

‘Yine 11 ay azami iktisatla biriktirip, izinde bir ay olsun fazla düşünmeden harcadığını görürsünüz.’

Siz onun ağzında maske, ayağında çizme asit kuyuları içerisindeki 8 saatini bilemezsiniz.

Kaçı dokuz parmaklı, kaç tanesi fabrika havasından “eser”  kapmış…
Kaç tanesi halatı kopan pres altında kalmış? nereden bileceksiniz.

Sürekli ezici söz ve bakışlara dayanamayıp, anlamadığı halde her köşeye bir dönerci dükkanı açanları…

Ruhr da, üçyüz m yeraltından kömür çıkarırken görmediniz ki onları..

Malûlen emekli olanları, günde on hap atanları…

Çocukları almanlar gibi iyi almanca konuşamıyor diye “özürlüler okulu”na (Sonderschule) gönderilenlerin
sayısı çıkmaz ki gazetelerde.

Çalışan annelerin, sabahın erken vaktinde arkada bıraktıkları yavruların ağlama sesleri gelmez tabi oralara..

Gündüz okuyan öğrencilerin harçlık için geceleri, ya dönercilerde çalışıp ya da posta kutularına reklam attığını bilemezsiniz ki.

Bir ev alabilmek veya İzin parası biriktirmek için yüzüne bakmaya doyamadıkları kız ve hanımlarını, almanların evine ve ofislerine temizliğe yollayanları nereden bilesiniz, hem kim anlatır ki size bunları?

Hemen her gurbetçinin ikinci bir işi olduğunu, inşaatlarda soğuktan titreyip,
fabrikalarda sıcaktan fenalık geçirenleri görmediniz ki.

Çoğu yiğitlerin elinden günde 10 ton metal geçtiğini,
bantın bir dönüşünde su şisesinin kapağını ancak açabilip, öbür dönüşünde içebildiğine şahit olmadınız ki.

Hasret ve üzüntüden mide hapı kullanmayan gurbetçi tanımıyorum.

Üniversite okuyan kızımızın, akşam çocuklara kurs verip, gece de annesiyle okulları temizlemeye gittiklerini yazmazlar ki Instagram’da.

Evet, siz sadece bindiği arabaya, senede bir defa üçbin km vatan hasreti ve akraba hayaliyle gelip harcadığı veya ödediği hesaba bakarsınız.
Onlar bir selam için o kadar yolu gelir de kimi kapısını, dolabını veya cüzdanını açmaya üşenir.
Nasıl olsa Almancı gücü var diye bilinir.
Okul tatilinden dolayı üç katına çıkan fiyatlara rağmen gelirlerken “sizde tam iş-hasat zamanı geldiniz yahu”
lafı ağır gelir.

Her iki taraftan dışlanmaya rağmen, her şey kendisinden umulan-beklenen o fedakar gurbetçim.

Garibim!

O yinede en kötü zamanda vatanın, akrabanın imdadına yetişir; döviz yollar.

Yaşamadığı memlekete, askerlik bedeli öder.
içinde oturamayacağı evler yaptırır.

Her türlü kadir bilmezliği unutarak, tekrar tekrar kat eder onca tehlikeli yolu.
Bir güler yüz, bir sıcak kucak bir muhabbet için.

Ana kucağı gibi anavatana sığınır.
Bulamadığı sıcaklığı “babavatan”daki.

Bilir ki, arkasında güçlü bir devlet varsa evelallah her türlü zorluk ve engelin üstesinden de gelinir.

“Biz yine de sizin gölgenizde buralarda tam güvendeyiz” der.

Hem,
kem gözlerin de üzerinde olduğu bu toprakların başından “gaile” hiç eksik olmamıştır.

Ayrıca,
savaş ve pandemiden dolayı tüm dünya şu anda bir kıriz ve darboğazda…

Kolay mı, kaç şehir birden helak oldu…
Unutmayalım
ekonomi iner de, çıkar da..
Esas olan iç huzur ve vatanın bölünmez bütünlüğüdür.
Vesselam Yılmaz Kuzucu