Yozgatlı Mimar-Mühendis Halil Selvi, 12 Eylül’ün karanlık sürecinde varlık mücadelesi vermiş ülkücü isimlerden bir tanesi. Sürgün gittiği Almanya’da iki üniversite birden bitiren Selvi, Yozgat Çamlık Gazetesi’ne yaptığı açıklamasında filmlere konu olacak hayatının bilinmeyenlerini paylaşmış, çok tarihe ışık tutacak çok önemli olayları anlattı.

Savaşlara yenilmedi koronaya yenildi

Kısa bir süre önce korona virüsün neden olduğu hastalık sonucu hayatını kaybeden Halil Selvi’nin hikayesi filmlere, belgesellere konu olacak türden.

12 Eylül sürecinde Abdullah Çatlı ile birlikte Ermeni terör örgütü Asala’ya karşı verdiği çetin mücadeleden Azerbaycan’daki savaşçı komutan ruhuna kadar yaşadıkları akıllara durgunluk verecek türden.

 

Azerbaycan’da 4 buçuk yıl savaştı

İhtilal yıllarında sürgün edildiği Almanya’da daha fazla kalmak için başladığı eğitim hayatında iki üniversite birden bitiren Halil Selvi, döner dönmez soluğu kardeş ülke Azerbaycan’da alır ve burada tam 4 buçuk yıl savaşarı.

Parmaklıklar arkasında geçen Türk’ün varlık savaşı

 

Türkiye’de üniversite kazanmasına rağmen okuyamadığı yıllardan bahseden Selvi, siyasi olaylardan dolayı sürgün edilmesi ile birlikte Almanya’da yeni bir eğitim dünyasının içinde bulur kendini.

Almanya’dan 1976 yılında mimar olarak ülkesine dönen Selvi, yaşadığı siyasi olaylardan dolayı hayatının büyük kısmının hapishanelerde geçiren bir ülkücü.

Azerbaycan'a nasıl gitti?

12 Eylül döneminin vatansever ülkücülerinden olan merhum Halil Selvi, Azerbaycan’a gidiş öyküsünü Çamlık Gazetesi’ne şöyle anlatmıştı:

“1990 yılının Ocak ayında Almanya’ya gittim. 3 gün bir otelde kaldık. Terter’de birisi cepheye gider misin dedi. Ağdere ile Terter arasında göl havzası var. Dediler ki orada askerler var. Seminer verir misin dediler. Vatan sevgisini anlattık. Dağlarda yattık. Sohbetler ettik. Askerlerin elbisesi yok, ayakkabısı yok. Terlikle gelmişler. Gidip Türkiye’ye bunlara ayakkabı, şeker, elbise, ayakkabı götüreyim dedim. Türkiye’ye geldim. Ayakkabı, ilaç, şekeri, elbise aldım. Azerbaycan’a götürdüm. Bakü’ye indik. Hiç kimseyi tanımıyorum. Harp cephesinden kim var dedim. Bozkurtlar var dediler. İskender Hamidov. Elçibey’in en yakın adamı. Terter’li olduğu için beni oraya gönderdi. Sulama kanalları var. Oradan sonra yüksek dağlar başlar. Oraya gittik. Orada eğitimler verdik. Ben eğitim çavuşuydum” şeklinde konuştu.

Azerbaycan’ın Bozkurtlarına önderlik etti

Halil Selvi, Azerbaycan’ın Bozkurtları ile büyük bir özgürlük savaşı verdiklerini söyledi.

Selvi, “Savaşanların sadece yüzde yirmisi savaşmayı, milliyetçilik duygularını biliyordu o dönemlerde. Bu da Azerbaycan ordusunun Bozkurtlarıydı. O zaman Azerbaycan 7 milyondu. Millet zannetmesin ki o zaman 7 milyon savaşıyordu. Çok zorluklar yaşadık. Açlıklar çektik. Öyle kolay değil. Simsiyah ekmekler vardı. Sıcakken yedin yedin yemediysen bir daha yeme imkanın yoktu. Öyle kolay değildi” dedi.

Savaşı ermeni ile yapmadık

Selvi, bölgede o gün de bu gün de farklı siyasi oyunların oynandığını belirterek, “Biz savaşı Ermeni ile yapmadık. Bugün olduğu gibi. 10 kişiyi öldürsek 1 -2 tanesi lejyoner çıkardı. Fransa’dan başka ülkelerden gelirlerdi. O coğrafyada başka ülkelerin planları vardı. Bugün de aynı planla yapılıyor. Bugün PKK liderliğini yapanların büyük bölümü Ermeni. O zaman da öyleydi. Şimdi de böyle. Biz açlıkla çok mücadele ettik. Silahı öldürdüğümüz Ermenilerden alıyorduk zaten. Biz açlıkla çok fazla mücadele ettik” şeklinde konuştu.

4 buçuk yıl savaştım

Azerbaycan’da 4,5 yıl savaştığını ve hiç ölüm korkusu yaşamadığını anlatan Selvi, “Bu sevda başka bir şey. Orada ben hiç ölümü düşünmedi. Eğer ölümden korkmuyorsan kurşun sana değmiyor. Atatürk’ün bir sözü var ‘kurşun korkaklara değer’ diye. O yüzden korkmadan savaştık. Ölüm hiç aklıma gelmedi. Ben belki ona sevdalı gibi koştum. Belki de ondan hiç kurşun değmedi” şeklinde konuştu.

Kadınları kendilerine siper ettiler

Gücünü Ruslardan alan Ermeni çeteleri hakkında bilgi veren Selvi, “Dağda bir adama rastladık. Az ilerde Ermeni askerleri var. Oraya gittik. 16 kişi gittik. 2 kişiyi öldürdük. O gürültüye çırılçıplak kadınlar ve erkekler çıktı,  kadınlar bağırıyor. ‘Biz Ermeni çocuğu taşıyoruz. Bizi öldürün’ dediler. 2-3 saniyede karar vermek zorundaydık. Kadınları siper etmişler. Ne varsa taradık. 40’ın üzerinde kadını şehit etmek zorunda kaldık orada. Bu bayrakları orada aldım. Bunlara baktıkça o zamanı hatırlıyorum. O acıyı yaşıyorum” ifadelerini kullandı.

Onlardaki nefret bizde yok!

 Selvi, Ermenilerin Osmanlı Devleti zamanından bu tarafa her zaman refah içinde yaşadıklarını belirterek, “Bu kin nereden geliyor bilmiyorum. Biz ülkemizde her zaman onlarla barış içinde yaşadık. Komşularımızdı. Bizde bu kin bu nefret yok. Ama onlar her zaman kin ve düşmanlık içindeydiler” dedi.

Muhabir: Orhan Kalabalık