Haramlardan Kaçınmak

Dünya bir imtihan yeridir. Bu imtihanın alanı, sınırları, keyfiyeti Allah (cc) tarafından belirlenmiştir. Rabbimiz, iman konusundan ibadetlere, ticarî hayattan yiyecek ve içeceklere, aile hayatından sosyal ilişkilere kadar hayatın her alanıyla ilgili bir kısım sınırlar çizmiş ve yasaklar koymuştur. Bu sebepledir ki Kur’ân’da yer alan farklı ayetlerde haramları ifade etmek üzere “Allah’ın sınırları”1 kavramı kullanılmıştır.
Allah haramın sınırlarını belirlerken aynı zamanda insana bu sınırları aşma kabiliyetini de verdiğini “Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun”2 ilahi kelamıyla bizlere bildirmiştir. Dinin ve Müslüman kimliğinin korunması ve kulluk bilincinin gelişmesi ve dünya imtihanının kazanılması adına bu sınırlara riayet etmek hayatî bir öneme sahiptir. Zira bu sınırları bizzat Yüce Allah belirlemiş, kesin ve bağlayıcı bir üslupla mükelleflerden bu sınırlara uymalarını istemiş ve buna riayet etmeyenlerin ahirette cezaya maruz kalacaklarını bildirmiştir.
“Def-i mefâsid celb-i menâfiden evlâdır” yani kötülüklerden korunmak iyilik yapmaktan daha faziletlidir küllî kâidesi haram işlememenin sevap işlemekten daha önemli olduğuna işaret etmektedir.
Çünkü haramlardan uzak durmaksızın dinin, nefsin, neslin, aklın ve malın korunmasından ibaret olan zarurî maslahatların korunabilmesi mümkün değildir. Esasında İslâm’ın getirmiş olduğu en önemli yasakların dinin, nefsin, neslin, aklın ve malın korunmasından ilgili olduğu görülecektir.
Bu yasakların korunamadığı bir toplumda telafisi mümkün olmayan büyük zararlar ortaya çıkacak, insanların can ve mal güvenliği kalmayacaktır.
Eğer günümüzde genel anlamda bir ahlâkî kriz yaşanıyor ve toplum ciddî bir dejenerasyona maruz kalıyorsa, hiç şüphesiz bunun en başta gelen sebeplerinden birisi toplumda helâl-haram hassasiyetinin kaybolmasıdır. İslâm’da yer alan helâl ve haramların günümüzün evrensel değerleri ve ahlâkî ilkeleriyle sıkı bir münasebetinin olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla Kur’ân ve Sünnet’te yer alan yasakların önemli hedeflerinden birisi de ahlâklı fertlerden oluşan temiz bir toplum inşasıdır diyebiliriz.
Burada dikkat çekeceğimiz bir konuda haramın isminin değiştirilerek topluma sunulması ve toplumda helal algısı yaratılmasıdır. Haram kılınmış bir maddenin ismini değiştirmek de onu helâl hale gelmeyeceği konusunda Hz. Peygamberimiz farklı hadislerinde bu duruma dikkat çekmiş ve insanların farklı isimler altında haramları işlemeye devam etmelerini kıyamet alâmetlerinden birisi saymıştır. “Ümmetimden bazıları başka isimler altında mutlaka içki içeceklerdir. Onların başuçlarında çalgılar çalınacak ve kadınlar şarkı ve türkü söyleyeceklerdir.
Allah onları yere batırsın ve onlardan domuz ve maymunlar yapsın.”3 bir başka hadis-i şerifte “Ümmetimden bazı topluluklar (değişik te’vil ve tefsirlerle) zina etmeyi, ipekli elbiseler giymeyi, içki içmeyi ve çalgılı eğlenceleri helâl sayacaklardır…”4;
Bu konuda metodumuzun ne olması gerektiğini Hz. Peygamber’in şu sözleri açıkça ortaya koymaktadır: “Seni kuşkuya düşüren şeyleri terk ederek, seni şüphelendirmeyen şeylere geç.”5 Şüpheyle ilgili, “Helâl ile haramın birbirine karışması”, “Helâl mi haram mı olduğu kesin olarak belli olmayan/bilinemeyen şey”, “Aralarındaki benzerlikten dolayı, iki şeyden birinin diğerinden ayırt edilememesi” şeklinde tanımlar da yapılmıştır. Şüpheli konularda başka hiçbir delilin bulunmaması durumunda ihtiyata göre amel edilerek şüpheden uzak durulacağı ifade edilmiştir. Zira şüpheli konularda ihtiyatî bir tutum ortaya koyan mükellef, dinî mükellefiyetler karşısındaki sorumluluğundan kesin olarak kurtulmuş olacaktır.
Burada dikkat çekmemiz gereken diğer bir konuda haramlarda iyi niyetin bir tesiri yoktur. Yani kişinin kastı ve niyeti ne kadar iyi olursa olsun, maksat ve hedefi ne kadar yüce olursa olsun yine de haramları mubah kılmaz. Mesela bir kimse Müslümanlara yardım etmek, hayır hasenat yapmak gibi yüce gayeler peşinde olsa bile, bu gayelere ulaşmak için kumar oynama, içki ticareti yapma, tefeciliğe bulaşma gibi gayr-i meşru yolları kullanamaz. Aynı şekilde bir insanın kendine göre makul sayılabilecek farklı teviller bularak haram kılınan şeyleri yapması da uygun değildir.
Son tahlilde özetle şunu söyleyebiliriz her bir Müslüman ahirette ebedi mutluluğa erişmek için Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürmeyi kendisine şiar edinmeli, bir işin iyi niyetle yapılmasına veya yapanların çok olmasına değil Allah’ın rızasına uygun olup olmadığına, haram işlerken bu konuda kimin çizdiği sınırları aşma cesareti gösterdiğine dikkat etmelidir.