Anadolu köylerinde kadınlar harman sonunda buğdayları kaynatarak hedik elde ederler. Pişmiş buğday tüm tane bulgur niteliği taşır. Pişme sonucu şişen ve yumuşayan taneye “hedik” denir.
Elde edilene hedikten; yarma, bulgur, düğür gibi kışlık yiyecekler elde edilir.
Anadolu'da hedik, çocukların ilk diş çıkardığı (diş hediği) zamanlarda da yapılıp komşulara dağıtılır ve hedik olarak da tüketilir.
Hedik kaynatmak zahmetli iştir. Çilekeş analarımız her yıl yaparlar hediği önce hedik yapılacak buğdaylar bir dere yâda akarsu ile iyice yıkanır tozu ve diğer atıklar alındıktan sonra toplanır ve hedik yapılacak yere getirilir. Buğday yıkama işi zahmetlidir. Yıkamadan sonra evin avlusunda ya da uygun bir yerde küpeli kazan dediğimiz kazanlar kurulur. Büyük odunlar yakılarak hedik kaynatma işlemi başlar saatlerce kaynayan buğdaylar yumuşadıktan sonra yine torbalanarak serilecek yere götürülür.
Serilen yer bazen harman yeri bazen bir dam başı olurdu. Rahmetli babam ile dam başında hedik yanında yattığımı hatırlıyorum. Gece yıldızları sayardım babama bazen bir yıldız kayardı hemen gösterirdim babama “baba baba bak yıldız kaydı diye” yıldız sayarken de dalar giderdim uykuya… Uyandığımda ise sabah olmuş anamla babamın hediği karıştırdıklarını görürdüm.
Çilekeş elleri nasırlı analarımızın işleri hiç bitmezdi. Her mevsimde iş yükleri ayrı olurdu. Yaz hazırlığı kış hazırlıkları hep devam ederdi. Alın teri dökülmemiş emek verilmemiş hiçbir şeyin kıymeti olmaz emek vermeyenler için olmuyor da zaten. Hedik kaynatmak, üzüm kaynatmak, yufka yapmak, kemre yapmak bunlar analarımızın elinden geçer alın terleri dökerlerdi. Bahçe de bağda da çalışmak tarla da çalışmak keza yine öyle…
İşte hedikte bunlardan biri yarma, bulgur, düğür yapmak ya da ortaya çıkarmak öyle kolay değil… Alın teri var emek var sıcak alnında yanmak var değirmen süreci var varda var…
Köyden yarma, bulgur, düğür alanlara sözüm… Lütfen pazarlığı aklınızdan dahi geçirmeyin verilen emeği dökülen alın terini düşünün derim.
Saygılarımla.