Her şey eskisi gibi olur mu?

Mümkünse bundan sonra her şey eskisi gibi olmasın.

Ne ülkem ne de şehrim için hiçbir şey ama hiçbir şey eskisi gibi olmasın.

Korona virüsün darmadağın ettiği bir dünyada tıpkı 1945 yılında üzerine düşen atom bombasından sonra yeniden ayağa kalkan Japonya misali ülkemde ve Yozgat’ımda bir diriliş hareketi bekliyor, öyle olması gerektiğine inanıyorum.

Korona virüsle mücadelede işlerin yolunda gittiğine sevinirken ne acıdır ki süreç akabinde seçim senaryoları yapan, avdan payına düşeni alma hesapları içinde olan cenahların olduğunu görüyorum.

Yeniden bir diriliş hareketi ile korona sonrası dünyanın parlayan yaldızı bir Türkiye yerine hala iç hesap ve koltuk savaşları yaşayacak bir Türkiye görüyorum.

Ve bu gün bu endişelerle yazıyorum.

Eğer ülkemiz korona sonrası süreci değerlendirip yeniden bir diriliş hareketi başlatmak yerine iç hesaplaşmalarla vakit kaybeder ise hem koronalı günlerin hesabını hem de iç savaşın hesabını masum halka kesmiş oluruz.

140 bin kişinin yaşamını yitirdiği atom bombası saldırısının izlerini yıllar boyunca hisseden bir Japonya’yı yeniden ayağa kaldıran ne oldu?

Sadece çok çalışmak mı?

Teknolojik gelişmeler mi?

Ya da robotları mı?

Hayır!

Bir millet kende kaderini kendi çizmek adına yola çıktığında bir şeye inanıyordu, köklerine bağlı, kültürüne sadık, benliğine sahip bir temel…

İşte o temel üzerinde gelişti Japonya’nın hem teknolojisi hem de ekonomisi.

İnancı, kültürü, değer yargıları ile dünyanın en zengin medeniyetine sahip olan Türkiye, koronalı günlerin ardından iç hesaplara kurban edilemeyecek kadar önemli bir özelliğe ve misyona sahip.

Sınırlarımızın hemen ötesinde bekleyen çakallar zayıf ve gaflet yüklü bir anımızı bekliyor.

Gelelim Yozgat’a.

Sağ-sol kavramları üzerinden çok fazla acılar çekmiş ismi Atatürk düşmanı şehir gibi saçma ve mesnedi olmayan bir iddia ile anılmış bir şehir Yozgat.

Ve bu gün devlet yatırımları ile gelecek istihdama umut bağlamış bir yapı.

Türkiye’nin en önemli tarım arazilerine sahip verimli üretimi sağlayamayan bir şehir.

Korona virüs sonrası dünyanın gıda problemi yaşayacağı gerçeğini konuşuyoruz.

Bu gerçek Türkiye’yi ve onun vatansever şehri Yozgat gibi tahıl ambarı olan bir diyarı işaret ediyor.

Yozgat bu anlamda şimdiden gerekli planlamaları yapmak, yarının parlayan yıldızı yıldızı olacak Türkiye’nin yeni dünya düzeninde ben buradayım diyen şehri olmalıdır.

Evet, zor ve büyük bir imtihanının içerisindeyiz ancak her imtihan ve meşakkat kendi fırsatlarını doğurur.

Yozgat da yeni dünya düzeninin parlayan ülkesinin nişanesi olacak özeliklere sahiptir.

Tüm mesele farkında olabilmek.

Tüm mesele Yozgat’ı dünün küçük düşünen ve küçük gören zihniyetinden arındırmak.

Dünden kastım yaşadığım şehrin son 50 yılıdır.

Ülkem adına ümitliyim.

Ümidim kaygılarımın çok önünde. Ama kaygılarımı dile getirmek, bu günden yarının uyarısını yapmak gibi bir sorumluluğum var.

Başta üniversitemiz olmak üzere yerel yönetimler, STK’lar kamuyu da ele alıp yeni dünya düzeninde mutlaka ama mutlaka Yozgat adına büyük çok büyük oynamak zorundayız.

Kurtuluş Savaşında askerinin gıdasını, sarayın etini karşılayan ve ezelden bu güne devlet yönetiminde söz sahibi olan Yozgat bu günden tezi yok yarını planlamak zorundadır.

Ve Yozgat o çok bildiği işi toprağından kazanma kültürünü yeniden kazanarak yeni dünya düzeninin gıda savaşlarında güçlü bir kale pekala olabilir.