Kuruluşunun 172.Yılında

TÜRK EĞİTİM TARİHİNDE ÖĞRETMEN OKULLARI

(16 MART ÖĞRETMEN OKULLARI GÜNÜ)

(Ankara E.Öğretmenler Derneği salonu-Bayındır Sokk.No.11/2- 16 Mart 2020-saat:13.00)

Bir ülkenin zenginliği eğitimli insan gücüdür.

Sosyalbilimcilere ve antropolglara gore ; eğitim geniş bir süreç olup, her türlü öğrenimi içine alır. Örgütlenmiş ve örgütlenmemiş olan öğrenimi içine alan bu süreç, kişinin kültür kazanmasını,kişiliğinin oluşmasını ve onun sosyalleşmesini, diğer bir deyişle,kendi toplumunun bir üyesi olarak yaşamaya uyum sağlamasını öğretir. Eğitim, çocuğun doğumu ile başlar ve tüm hayatı boyunca çeşitli şekillerde devam eder.

Aile ,okul ve çevre hayatın büyük bir kısmı üzerinde etkili olmaktadır.

Kültür,devam eden ve gelişen davranış biçimleridir.Diğer bir deyişle,bir görenekler topluluğudur.

Kültür insanlık mirası olarak, bir kuşaktan diğerine aktarılımlaıdır.Ulusal ve evrensel kültür mirası insanlığın ortak mirasıdır. Ülkeler ve Dünya Eğitim,Bilim ve kültür örgütü UNESCO bu amaç için çalışmaktadır.

Prof.Dr. Bozkurt Güvenç ,eğitim ve kültür ilişkisini şöyle anlatmakta: "Eğitim yol ise; kültür, yolcunun hayat boyunca yaşayarak öğrendiklerinin tümüdür."

Tarihe bakış:

Türk eğitim tarihi, genel Türk tarihi içinde yer alan,eğitim ile ilgili bir tarih bilimdir.

(Söylenen bir sözde: Oğuz toplumunun göçüp yürümediği yol var mı?Evini tutup oturmadığı yurt var mı?)

“Gök yüzüne yıldızlar yer yüzüne Türkler serpilmiş.”Özbek özdeyişi

“Cihanda iki ulu yol vardır, gök yüzünde Saman Yolu ,yer yüzünde İpek Yolu.”Özbek özdeyişi

Tarihi İpek Yolu, aynı zamanda Türk kültürüyle dopdolu…

Türk tarihinin önemli kısmını teşkil eden devletler:Hun,Göktürk,Uygur,Karahanlı,Selçuklu,Osmanlı devletletleri ve Atatürk’ün kurduğu ebediyen yaşayacak olan Türkiye Cumhuriyeti. Türk eğitim tarihinde bunların her birine ayrı ayrı kısaca bakarak geçmişi, bu günü ve geleceği değerlendirmek gerekir.

Tarih öncesi sözlü kültüre dayalı bilgiler ve yazının icadı ile başlayan tarihi devirler.

İslamiyetten önce ve sonraki devirler ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

1839’da Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketi ile o tarihe kadar uygulanan eğitim yöntemleri değerlendirilmelidir. Akılcı, bilimsel , araştırıcı bir anlayış önem kazanmakta.

Açılacak ve çağdaş eğitim yapacak batı modeli okullara ihtiyaç duyulmuş ve bu anlayışa uygun 16 Mart 1848’de Dârülmuallimîn adlı öğretmen yetiştiren bir okul açılmıştır. Bu tarih öğretmen okullarının kuruluş yılı olarak kabul edilir.

Dârülmuallimîn zaman içinde ilkokul, ortaokul ve liselere öğretmen yetiştiren “Dârülmuallimîn-i Âliye” okulu olmuştur. 1891 yılında bu kurumun içinde yer alan ‘Âli’ kısmı lise düzeyindeki okullar olan öğretmen yetiştiren Yüksek Öğretmen Okullarının çekirdeğini oluşturmuştur.

Osmanlı 1848 yılına kadar, öğretmenliği ayrı bir meslek olarak görmemiş ve düşünmemiş. Medrese öğrenimi görmüş olmak, öğretmen olmaya yetmiş. Batı ülkelerinde öğretmen yetiştirilmesine 18. yüzyılın başında, Osmanlıda ise 19. yüzyılın ortalarında 16 Mart 1848’de açılan Orta Öğretmen Okulu ile başlanmış (bkz. Okçabol’un kitabı Öğretmen Yetiştirme Sistemimiz). Bu okula alınacak öğrencilerin iyi Arapça bilmesi istenmiş ve ilk yıllarda medreseden öğrenci transfer edilmiş. Bir tek Anlatım ve Öğretim Birliği dersi meslek dersi olarak konmuş. Daha sonra ilköğretim ve yükseköğretime öğretmen yetiştiren okullar açılmış. İstanbul dışında öğretmen okulu açılması 1875’i bulmuş. Meslek dersleri çeşitlense de, okul ve öğrenci sayıları çok sınırlı düzeyde kalmış. Savaş yıllarında, koşullar gereği bu okulların bir kısmı eğitime ara vermiş.

3 Mart 1924 günü kabul edilen 429, 430 ve 431 sayılı devrim yasalarıyla Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı (Şeriye ve Evkaf Vekaleti) ile hilafete son verilip öğretim birliği sağlandıktan sonra, öğretmen yetiştirme ve eğitim konularına önem veriliyor. Yeni okullar açılırken öğretmenden, “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” gençlerle “fikren, bedenen ve ilmen güçlü” gençler yetiştirilmesi isteniyor. Bu yönde eğitim alacak gençlere de, “Cumhuriyeti ve bağımsızlığı sonsuza dek savunma” sorumluluğu veriliyor.

1926 yılında Konya’da açılan orta öğretmen okulu, Ankara’ya taşınıp 1930’larda Gazi Eğitim Enstitüsü adını alırken, nitelikli öğretmen yetiştirmenin yolunu açan eğitim bilimleri (pedagoji) bölümü kuruluyor. Bu bölüme en az üç yıl ilkokul öğretmenliği yapanlar sınavla alınıyor ve bu bölümü bitirenler öğretmen okullarında istihdam ediliyor. Yine 1930’larda köylere öğretmen yetiştirme arayışları artıyor. 1936’da başlayan bir uygulamayla, askerliklerini onbaşı/çavuş olarak tamamlayanlar 6 aylık kursa alınıp “eğitmen” adıyla köylerde görevlendiriliyor. Köy eğitmeni deneyiminden sonra 1940 yılında, köy çocuklarının alındığı köy enstitüleri açılıyor.

Cevad Memduh Altar'ın, 1931 yılında, sanat ve müzik tarihi öğretmenliği yapmakta olduğu Gazi Muallim Mektebi (Gazi Eğitim Enstitüsü) için yazdığı ilk ve tek bestesi olan G.M.M. Marşı, sonradan Öğretmenler Marşı olarak benimsenmiştir.

yazdığı ilk ve tek bestesi olan G.M.M. Marşı, sonradan Öğretmenler Marşı olarak benimsenmiştir.

Öğretmenler Marşı Güftesi

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,

Nura doğru can atan Türk genciyiz.

Yer yüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk;

Korku bilmez soyumuz.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

Candan açtık cehle karşı bir savaş,

Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!

Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;

Durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

İsmail Hikmet ERTAYLAN

Bu enstitülerde, çocukların bilişsel, devinimsel ve duyuşsal yönlerini geliştirecek, yaparak, yaşayarak ve iş başında eğitim yapılıyor. Köy enstitüsü mezunları, hem köy ilkokul öğretmeni olarak çalışıyor hem de köylünün üretim gücünü artırarak kendi ayakları üzerinde durmasına yardımcı oluyor. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki gelişimler nedeniyle öğretmen yetiştirmede sağlanan nitelik, köy enstitüsü uygulaması 1947 yılında sulandırılmış ve 1954 yılında sonlandırılmış olsa da, 1970’lerin ilk yarısına kadar devam ediyor.

1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu gereği, öğretmenlerin yükseköğretimde yetiştirilmeleri adına lise dengi ilk öğretmen okulları 1974 yılında kapatılıp iki yıllık eğitim enstitülerine dönüştürülüyor.

EĞİTİMDE UYGULAMA ATÖLYELERİNİN ÖNEMİ

Aç kapıyı,bekle bizi/Hep beraber gelen biz/Kol kolayız el eleyiz/Yoldayız biz, gelecek biziz

Soran biziz, bulan biziz/Soru biziz, cevap biziz/Merak edip araştıran/Dünyalar keşfedeniz

Oyun biziz, müzik biziz/Koşan biziz, duran biziz/Yürekteki rengi bulup

Hep yeniden resmederiz/Tohum biziz,toprak biziz/Güneş biziz, yağmur biziz

Her gün biraz daha büyüyorken/Çiçeklenip açan biziz/Yarınlarsa hep baktığın

Bir umutsa aradığın/O da biziz, o da biziz." Nil Karaibrahimgil

"Umut biziz ve gelecek biziz" diyen çocuklarımızın yeteneklerini bilgi, bilinç ve eğitimle yüceltmeliyiz. Bireyi ve toplumu kalkındırmak için yaparak,yaşayarak,uygulamalı eğitim esas alınmalıdır. Uygulama bahçelerinde,atölyelerde, deney merkezlerinde ve doğada yapılacak araştırmaya,yaratıcılığa ve üretime dayalı eğitim toplumu başarıya ulaştıracaktır.

Yaparak ve yaşayarak uygulamalı eğitim alanında en başarılı örnek ,"Ellerinde nasır,yüzlerinde nur ,ümitle yarınlara yürüyen, Türkiye' ye özgü olarak kurulan " köy çocuklarının okulu , köy enstitüleri olmuştur. Çağdaş, yeni bir Türkiye yaratmak düşüncesiyle, 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 Sayılı Kanunla kuruldu ve 27 Ocak 1954 tarihli 6234 Sayılı Kanunla kapatıldı.Bu okulların programları değiştirildi ve adı ilk öğretmen okulu olarak belirlendi.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Öğretmen” şiirinin – “A’dan başlar aydınlık “ dizesinden yola çıkarak her fırsatta ve her yerde aydınlık fikri ve gerçeğinin altı çizilmelidir.

Ülkemizde çeşitli kurum ve kuruluşlar örnek uygulamalar yaparak ışık tutmaktalar.

2.Uluslararası Temel Eğitim Kongresi(UTEK-2019), Bodrum'da 23-27 Ekim 2019 tarihlerind, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim fakültesi ve Çocuk Eğitimi Uygulama ve Araştırtma Merkezi ev sahipliğinde,çok sayıda üniversitenin iş birliği ile yapıldı.

Kongrenin amacı, temel eğitim çatısı altında yer alan ilkokul eğitimine ve okul öncesi eğitimine yararlı olacak bilimsel çalışmaları, araştırmaları, uygulamaları ve deneyimleri paylaşmak olarak belirlenmiş.

Kongrede, bu alanda çalışan öğretim üyelerini, öğretmenleri, öğrencileri ve MEB yetkililerini bir araya getirerek bilimsel ve sosyal iletişimi üst düzeye taşımak için işbirliği ve eş güdümü sağlayarak yeni bakış açıları oluşturmak amaçlanmıştır.

Son istatistiklere göre: Büyükşehir yasası ile 34 bin 247 köy okulu 5 yılda eritildi.Yurt genelinde 18 bin 335 köyde,açık okul 6 bin 845'e,öğrenci saysısı 587 bine indi.Bu yıl 326 köy okulu daha kapatıldı. Köyden kente taşınan öğrenci saysısı 1.2 milyona ulaştı.Köylerin büyük çoğunluğundaki ilk okullarda var olan uygulama bahçeleri bakımsız halde.Bu alanlar mutlaka ağaçlandırılarak değerlendirilmeli.

Boğazlıyan Oğulcuk Köyünde ilkokulu kuran ve yöneten,Pazarören köy enstitüsü ilk mezunu baş öğretmenimiz Hamdi Ünal, 20 dönüm arazi üzerinde kurduğu okul bahçesinde her türlü tarım ürününden örnek alanlar üzerinde uygulamalar yaparak çocukları eğitirdi. Yıllar sonra Ankara’da hasta yatağında yaptığı listede, yetiştirdiği çocuklardan iki bakanlar kurulu çıkabileceğini heyecanla ve büyük bir gururla bizlere göstermişti.Kendisini ve aramızdan ayrılan tüm köy enstitülü öğretmenleri rahmet ve şükranla anıyorum.

Diyarbakır Sur İlçesi Kumrucuk Köyü'nde uygulamalı eğitim sistemini hayata geçiren " ...Hayat ders kitaplarından değil,uygulamalı öğreniliyor ve Aziz Sancarlar köylerde gizli " diyen başarılı öğretmen Hasan Kartal,güzel örnekler vermekte.Kutluyoruz.

Bilgiyle ve bilinçle teknolojiyi almak ve yaygın bir şekilde toplum hayatı için kullanmak durumundayız. Geleceğin aydınlık olmasını sağlayacak. Öğrenciler,gençler, öğretmenler, veliler hep birlikte elele vermelidir. Geleceğimizi gençler şekillendirecekler. Bilim ve teknoloji projeleri üretme yarışına girmeliler.

Dünyada eğitim teknolojileri kongreleri düzenlenmekte. Dijital bir dönemin yaşandığı günümüzde, bu alanda yetkili ve sorumlu olanlara büyük ve önemli görevler düşmekte.

Sabancı Vakfı ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı "YARINI İNŞA ET" projesi başlatmıştır. Proje kapsamında 4 farklı şehirde(Adana,Trabzon, Konya, Mardin) 750 genç ,AKILLI ŞEHİRLER, ÇEVRE VE ENERJİ alanında sorunlara teknolojik çözümler üretecek. 150 öğretmene elektronik eğitimleri verileceği açıklanmıştır.

Bu projenin tüm ülke genelinde uygulanması için çalışmalar yapılmalıdır. TUBİTAK bu alanda çalışmalarını yaygınlaştırmalıdır. MEB ve üniversiteler işbirliği yurt genelinde yerine getirilmelidir. Bütün illerde bulunan üniversiteler çevrelerindeki ilk ve orta öğretime projeler ve uygulamalar konusunda ışık tutmalıdır.

Çocukların iletişim ve sosyal becerilerini geliştirmek, yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine katkılar sunmak amacı ile İstanbul Rahmi.M Koç Müzesi eğitim atölyeleri on bir farklı dalda çalışma başlatmış bulunmakta. Bu anlamlı ve yararlı örnekler, tatil dönemlerinde yurt genelinde yaygınlaştırılmalı.

Büyük önder Atatürk'ün ifadesiyle; "Milletimizi gerçek hedefine,saadet hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran irfan ordusu...Bu iki ordunun ikisi de hayatîdir."

Toplumların gelişmesinde bilginin,düşüncenin, üretimin,becerinin ve uygulamalı eğitimin önemi her zaman önceliğini korumaktadır.Çocuklar geleceğimizdir.Başarılı ve mutlu olsunlar.

1989-1990 yıllarında öğretmen okulları öğretmen lisesine dönüşmüş, bu okulu bitirenler iki yıllık eğitim enstitülerini bitirerek sınıf öğretmeni olmuş, daha sonra iki yıllık bu okullarla üç yıllık eğitim enstitüleri kapatılarak üniversitelere bağlanmış ve dört yıllık okullar haline dönüştürülmüştür.

Cumhuriyetten önceki yapısı ile devralınan Dârülmuallimin-i Âliye’nin 16 Ağustos 1934 tarihinde Yüksek Muallim Mektebi’nin adı Arapça kökenli sözcükler değiştirilerek Yüksek Öğretmen Okulu olarak isimlendirilmiştir. Bu Okul sınavla öğrenci alan bir-kaç okuldan biri olmuş ve ülkeye çok değerli bilim adamları kazandırmıştır.

Yüksek Öğretmen Okulu 12 Haziran 1946 tarihinde çıkarılan üniversiteler yasası ile bazı sıkıntılar yaşamış ve bir öğrenci yurduna dönüşme sürecine girmiştir. 1949-1950 yılı başında okulun kapatılmış, ancak iki yıl sonra 1 Mart 1951’de Çapa’daki binada eğitime yeniden başlamıştır.

Bakan Tevfik İleri’nin kendisine sunulan Yüksek Öğretmen Okulu modelinden “vatandaş bizden aynı zamanda essah öğretmen istiyor” diyerek etkilenmesi sonucunda 1959 yılında yeni projeyi yürürlüğe konması kararlaştırılmış ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu fiilen açılmıştır.

O dönemde Amerikalıların engel olmaya çalışmalarına karşın okul ilk mezunlarını 1962-1963 yılında verir mezun olan kırk dokuz kişiden yarıya yakını üniversitede asistan olarak kalmış, bu başarı ikinci-üçüncü yılda da sürmüş, okul mezunları üniversite yetkililerinin gözdeleri ve üniversitelerin akademisyen kaynağı olmuştur.

1960’lı yılların ortalarında, nicelik sorununun yol açtığı sorunlara ek olarak okullara siyasi ortamın girmesi ile Yüksek Öğretmen Okulları bir bakıma bozulmanın işaretlerini vermiş, 1968 olayları Yüksek Öğretmen Okullarında tartışma ile başlayan gerginlikler zamanla kavgalara dönüşmüş, yatılı olan okulda farklı düşüncedeki öğrencilerin kalması zorlaştırmıştır.

1974-1975 öğretim yılından başlayarak hazırlık sınıfı uygulamasına son verilmiş ve 1975-1976 yılından itibaren Yüksek Öğretmen Okullarına üniversite sınavını kazanan lise mezunları arasından sınavla öğrenci almaya başlanmıştır. Siyaset bulaştırılan, sonra kaynağı kurutulan Yüksek Öğretmen Okulları 18 Temmuz 1978 tarihinde kapatılmıştır.

Bu karar 130 yıllık görkemli bir geçmişi olan tarihi kurumun sonu olmuş, köy çocuklarının Yüksek Öğretmen Okulları ile ilişkilendirilmesinin sonu olmuş, “ülkeye essah öğretmenlerin yetiştirilmesi fırsatı” kaybolmuş, kaynağın başka merkezlere yönelmesine de fırsat sağlamıştır.

Tabii ki bunu sosyal, kültürel ve siyasal sebeplerlerin bu uygulamalardaki etkisini göz ardı etmemek lazım. Ancak, yapılan bu uygulamalar ile köyden, kentten, ilkokuldan gelen ve öğretmen olmak amacı ve ülküsü ile gelen öğrencilerin önü kesilmiş, öğretmen yetiştiren kaynak kurutulmuş, öğretmen yetiştiren ocaklar ortadan kalkmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında TBMM eğitim konularını tartışıyor ve çözümler aranıyor.Tokat Milletvekili Mustafa Bey şöyle diyor: "Benim ilimin nüfusu 100 bin küsurdur.Burada aydın olarak iki kişi bile yoktur.Neden okulların tümünü İstanbul ve Bursa'ya yaptılar da bizi eğitimden yoksun bıraktılar."

1927 Nüfus sayımına göre nüfus 16.200.694,bunun 12.400.952'si(%75) köylerde yaşıyor. Türkiye'de 1935 istatistiklerine göre 34.876 köy var.

1928 yılının sonlarında okuma-yazma kurs sayısı 5500 ve bu kurslara devam eden öğrenci sayısı 220.000 'i bulmuştu.Bütün kitaplar yeni yazı ile basılarak okullara dağıtıldı. 1-X1.1928'de Latin harflerinin kabulü hakkındaki 1353 sayılı kanun TBMM 'den geçti.

"Okuma yazmayı, her yurttaşa,kadına,erkeğe;hammala,sandalcıya öğretiniz.Bunu yurtseverlik ödevi biliniz" diyen Atatürk; 24 Kasım 1928 tarihinde 1048 sayı ile resmi gazetede yayımlanan "Millet Mektepleri Talimatnamesi" nin 4. Maddesinde ifade edildiği gibi : " Bu teşkilatın reisi umumiliğini ve Millet "Mektebi" nin Baş muallimliğini Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hz. kabûl buyurmuşlardır."

Köy Enstitülerinin kurucuları zamanın Cumhurbaşkanı İnönü'yü, MEB Yücel'i, Arıkan'ı ve İlk Öğretim Genel Müdürü Tonguç'u rahmetle anıyoruz.-

KÖY ENSTİTÜLERİ VE TONGUÇ

"Memleket evladını ekonomik ve toplumsal hayatta doğrudan etkili ve faydalı kılmak için gerekli olan ön bilgiler, iş içinde vermelidir. Atatürk-1 Mart 1922

Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlık yolunda en önemli ve etkin bir eğitim kurumu olan ve ülkemizin köy gerçeğine özgü kurulan Köy Enstitüleri,17 nisan 1940'ta 3803 sayılı kanunla kuruldu. 17 Nisanlar, Köy Enstitüleri Günü ve Bayramıdır.

İsmail Hakkı Tonguç'un, Milli Eğitim teşkilatına yolladığı ,Köy Enstitüleri'nde uygulanması gereken ilkeleri bildiren genelgesi:

"Köylerin kültürel ve genel hayatlarında ileri bir seviye yakalayabilmek yalnız klasik anlamda öğretmenle mümkün olmaz. Köy hayatı bir bütün olarak ele alnımaz da,şimdiye kadar olduğu gibi yalnız klasik kültür bakımından işlenmek ve bu vasıfta bir gelişme yaratılmak istenirse bu çalışmadan olumlu sonuç alınamaz. Köylere öğretmen yetiştirirken bir yandan öğretmeni çok yanlı işler görebilecek biçimde eğitmek,diğer yandan da öğretmenle birlikte köye giderek diğer iş sahalarında çalışacak elemanı yetiştirmek için gerekli tedbirleri almak gerekir.

Bunun için alınacak tedbirlerin esas ilkelerini kuramdan çok realiteden çıkarmanız lazımdır...Köyde hukuki,mali,iktisadi kurumlar,şehirlerdekinden tamamen başka şekiller almaktadır.

Şehirin hesapsız ve ölçüsüz bir şekilde getirmek istediği yeni ve köylüye göre korkunç pahalı olan şeylerin yüküne köylü dayanamamaktadır. Köylü vatandaşlar geçmişten sürükleyip getirdikleri bir takım gelenek ve alışkanlıkların etkisi altında bugünkü hayatın koşullarına uyarak hareket edememektedir. Ölümden ve sıkıntıdan kurtulmak için her şeyi vasıta yaparak çalışmaktadırlar.

Köye yollanacak öğretmenin bu gerçeklere göre hazırlanması gerekir. Bunun için öğretmen adayını ve diğer iş elemanlarını köy kaynağından alacak kanallar açılmalıdır. Beş yıllık ilkokuldan mezun ve askerliğini bitirmiş köy delikanlılarını, öğretmen veya köylerde geçecek bir iki meslek sahibi olarak yetiştirmelidir. Köy çocukları için lise ve yüksek öğrenim yolları açılmalıdır. Köyde öğretmen ve eğitmen olarak yetişecek elemanlar devlete büyük ve uzun yıllar sürecek külfet yüklememelidir. Bunun için okul üretici bir okul olmalı, yaşayabilmesi için gereken bütün araçları kendisi üretmelidir. Ancak ilk kuruluşlarında devletten yardım görmelidir.

Bu okullarda öğrenciye köy genel hayatının ilerlemesine yarayacak birkaç meslek birden öğretilmelidir. Öğretmenlik,inşaatçılık,köy demirciliği gibi...

Şunu da önceden öncelikle kabul etmemiz gerekir ki yeni ve orijinal işler görecek bir kurumun örgütünün bütün detaylarını,işin içinde çalışmamış olanların isabetle saptamaları kolay değildir. Örgütün kendi biçimini,dikkatle yapılacak denemenin sonucundan beklemek gerekir."(Tonguç,İlk Öğretim Kavramı,İst.1945,s.306-12.

Colombia Üniversitesi'nde Fay Kirby, "Köy enstitüleri ve Tonguç'un fikirleri ve eğitimle ilgili görüşleri " üzerinde doktora tezi hazırlamış ve onun, " Türkiye 'nin eğitim tarihinde değil, dünya eğitim hareketleri içinde de çığır açıcı, büyük bir eğitimci olduğunu" belirtmiştir.

Şair Orhan Veli'nin,"Ellerinde nasır,yüzlerinde nur ,ümitle yarınlara yürüyen" diye seslendiği ve şair Özbek İncebayraktar'ın, "Onlar,köy çocuklarıydı,yalın ayakları ve yırtık mintanlarıyla geldiler.Gönen'e, İvriz'e, Kepirtepe'ye,unutulmuştular bin yıldır;Ferhat oldular, yardılar İdris dağı'nı, gürül gürül akıttılar suyunu, Hasanoğlan'a. Köroğlu oldular,kafa tuttular Bolu Beylerine..." dediği ,köy çocuklarının okulu , köy enstitüleri , çağdaş ,yeni bir Türkiye yaratmak düşüncesiyle, 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 Sayılı Kanunla kuruldu . kırsal kesiminde 21 ayrı noktada , yoluna devam eden Köy Enstitüleri , eğitim tarihine damgalarını vurdular.Öğretmen Marşı her şeyi anlatmakta:

Cevad Memduh Altar'ın, 1931 yılında, sanat ve müzik tarihi öğretmenliği yapmakta olduğu Gazi Muallim Mektebi (Gazi Eğitim Enstitüsü) için yazdığı ilk ve tek bestesi olan G.M.M. Marşı, sonradan Öğretmenler Marşı olarak benimsenmiştir.

yazdığı ilk ve tek bestesi olan G.M.M. Marşı, sonradan Öğretmenler Marşı olarak benimsenmiştir.

Öğretmenler Marşı Güftesi:

"Alnımızda bilgilerden bir çelenk /Nura doğru can atan Türk genciyiz,

Yer yüzünde yoktur olmaz Türk'e denk /Korku bilmez soyumuz.

Candan açtık cehle karşı bir savaş /Ey bu yolda ant içen genç arkadaş

Öğren öğret hakkı halka ,gürle coş durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun." İsmail Hakkı Ertaylan.

1936' da eğitmenlik sistemiyle başlayan ve 1937- 1946 yılları arasında 8 bin eğitmenin yetiştiği ve eğitimde görev aldığı süreç , 17 Nisan 1940 'da yasayla kurulan Köy enstitüleri ile devam etti. On dört yılda 18.200 öğretmen yetişerek yurt hizmetine koştu.Köyden gelerek yetişen çocuklar ,öğretmen ve sanatkâr olarak köylere umut ve ışık olarak döndüler.

Âşık Veysel, Ruhi Su, Sabahattin Eyüpoğlu gibi usta öğreticilerin dersler verdiği, her öğrencinin yılda en az 25 dünya klasiği okuduğu, tüm öğrencilerin saz, mandolin, akordion, keman, mandolin, fülüt çalmayı bildiği, dersleri arasında arıcılık, el işleri,çiltçilik,demircilik, marangozluk,sağlık,inşaatcılık gibi sanatları öğrendiği, ülkenin acil ihtiyacı olan konularda uygulamalı eğitimin yapıldığı köy enstitüleri'ni bütün dünya eğitimcileri ve yöneticileri takdirle karşıladılar ve unutmadılar.

Türkiye' ye özgü olarak kurulan , uygulamalı eğitim ve öğretimi esas alarak kırsal kalkınmayı sağlayan ve dünyaya örnek bir eğitim uygulaması ile köy enstitüleri, Türkiye ve dünya eğitim tarihinde derin izler bırakan örnek eğitim kurumları olarak unutulmaz yerlerini aldılar.

Birtakım siyasi baskılar ve oyunlar sonucunda , 27 Ocak 1954 tarihli 6234 Sayılı Kanunla kapatılan köy enstitülerinin programları değiştirildi ve adı ilk öğretmen okulu olarak belirlendi. Eğitim programları değiştirildi.

Yabancı devlet adamları ve eğitimcilerin köy enstitüleri hakkında görüşleri bulunmakta:

"...Enstitüler, kuruluşunda veya işleyişinde bulunan bir sakatlıktan dolayı değil,dışarıdan gelen amiller yüzünden çökertilmiştir." Fay Kırby

"Dünyanın hiçbir yerinde böylesine yararlı ve anlamlı eğitim kurumları görmedim."Duhamel

"Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrencilerin oluşturduğu bir müzik topluluğu, bize verdiği batı müziği konserinde, Beethoven ve Mozart'ın parçalarını hatasız çaldılar."Prof.S.Kessler

Mimar Mualla Eyüboğlu: “Biz okulda Pisagor teoreminin niye öğretildiğini kavrayamazdık. Oysa köy enstitüsünde bunu öğrenciye çatı makası bağlarken anlatıyorduk. Öğrenci öğrendiğinin işe yaradığını somut olarak görüyor ve iş yaparken öğrendiği bu bilgiyi bir daha hiç unutmuyordu.” (Büyük Oğul Efsanesi / Öner Yağcı)

17 NİSAN KÖY ENSTİTÜLERİ BAYRAMI-UMUDA YOLCULUK (Başkent

Üniversitesi Kültür Yaynı BÜTÜN DÜNYA’da yer aldı.)

"Şöför durdu, Enstitü Mektebi, dedi./Süleyman Edip bey müdürün adı.

Ellerinde nasır,yüzlerinde nur,/Yarına ümitle yürüyenlere /Bir selam uçuralım."

Ünlü şair Orhan Veli'nin yüreği ve kalemi ile dizelere aktarılan köy enstitülerine ve şiirde yer alan Arifiye Köy Enstitüsünün müdürü Süleyman Edip beyin şahsında , o dönemde görev yapan tüm yönetici ve öğretmenlere selam olsun.

"Ellerinde nasır,yüzlerinde nur ,ümitle yarınlara yürüyen" köy çocuklarının okulu , köy enstitüleri , çağdaş ,yeni bir Türkiye yaratmak düşüncesiyle, 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 Sayılı Kanunla kuruldu ve birtakım siyasi baskılar ve oyunlar sonucunda , 27 Ocak 1954 tarihli 6234 Sayılı Kanunla , dönemin iktidar partisi tarafından kapatıldı.Bu okulların proğramları değiştirildi ve adı ilköretmen okulu olarak belirlendi.

Türkiye' ye özgü ve özgün olarak kurulan , uygulamalı eğitim ve öğretimi esas alan ve dünyaya örnek bir eğitim uygulaması ile köy enstitüleri, Türkiye ve dünya eğitim tarihinde derin izler bırakan eğitim kurumları olarak kaldı.

1936' da eğitmenlik sistemiyle başlayan ve 1937- 1946 yılları arasında 8 bin eğitmenin yetiştiği ve eğitimde görev aldığı süreç , 17 Nisan 1940 'da yasayla kurulan Köy enstitüleri ile devam etti. On dört yılda 18.200 öğretmen yetişerek yurt hizmetine koştu.Köyden gelerek yetişen çocuklar ,öğretmen olarak köylere umut ve ışık olarak döndüler.

Köy enstitüleri , eğitimin çağdaş ışığında, köye, köylüye ve umuda yolculuğun adıdır.

Şair Ali yücel hepimizin duygularına tercüman olarak , şöyle diyor:

"... Öğretmenlerimin öğretmeni / İsmail Hakkı Tonguç /Ve Hasan Âli Yücel,

Enstitüye gitmeseydim eğer, /Kölelik tacım başımda /Göğsümde kulluk madalyam

Demokrasi pehlivanı olurdum."

Bir yanda ikinci dünya savaşı ve bir yanda cehalet savaşı devam ederken , bilim, akıl ve çağdaşlık yolunda ulusumuzu kalkındırmak ve aydınlatmak üzere umutla, heyecanla, özveriyle, azim ve kararlılıkla yurdumuzun kırsal kesiminde 21 ayrı noktada , yoluna devam eden Köy Enstitüleri , eğitim tarihine damgalarını vurmuşlardır.

Tarım derslerine öğrenciler ,ZİRAAT MARŞI ile başlamaktaydılar:

"Sürüp eker biçeriz, güvenip ötesin /Milletin her kazancı, milletin kesesine

Toplandık baş çiftçinin, Atatürk'ün sesine /Toprakla savaş için, ziraat cephesine,

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köylüyüz."

Köy Enstitülerinde uygulanan iş ve meslek eğitiminin amacını en doğru biçimde anlatan Ziraat Marşı, yurdumuzu insanı ve toprağı ile kalkındırmayı, geri kalmışlıktan kurtarmayı sağlayacak eğitici önderleri yetiştirmek için çalışmaktaydı.

Köy Enstitüleri Marşı da çarşamba günleri öğle yemeğinden sonra söylenmekte ve devamında öğrenciler çalışma kollarına göre guruplara ayrılarak iş ve meslek uygulamalarına, atölyelerde, uygulama alanlarında, müzik, resim, el işi, tiyatro salonlarında devam etmekteydiler:

"Alnımızda bilgilerden bir çelenk /Nura doğru can atan Türk genciyiz,

Yer yüzünde yoktur olmaz Türk'e denk /Korku bilmez soyumuz.

Candan açtık cehle karşı bir savaş /Ey bu yolda ant içen genç arkadaş

Öğren öğret hakkı halka ,gürle coş durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun /Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun."

Kırsal kesimde kurulu 39.000 köyden 35.000' ninde okul ve öğretmen bulunmayan ve halkın büyük çoğunluğunun okuma -yazma bilmediği ülkemizi, eğitim çıkmazından kurtarmak üzere kurulan köy enstitüleri, ne yazık ki çağ dışı düşüncelere ,siyasi entrikalarla karanlık oyunlara kurban edilmiştir.

Yaşar Kemal şöyle demiş:

" Ben, üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin: Atatürk'ün gerçekleştirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası, Hakkı Tonguç'un gerçekleştirdiği demokratik eğitim ve Nâzım Hikmet'in getirdiği insancıl,ulusal şiir."

Köy Enstitüsü mezunu ünlü şair Mehmet Başaran"TONGUÇ BABA" şiiri:

"Adın bir destan şafağı işte /Umudu, sevinci büyütüyorlar okullar /Halk babası köyler babası

Ha desen horona kalkar milyonlar /Sen Anadolu'sun , halksın, köylersin."

Teorik ve uygulamalı eğitimin yanında, iş meslek kazanmayı da öğreten bir eğitim sistemini esas alan köy enstitülerinden mezun olan öğretmenler arasından çok sayıda yazar,şair, ressam, müzisyen, tarımcı, sağlıkçı, siyasetçi ve devlet adamı çıkmıştır.

Âşık Veysel, Ruhi Su, Sabahattin Eyüpoğlu gibi ustaların dersler verdiği, her öğrencinin yılda en az 25 dünya klasiği okuduğu, tüm öğrencilerin saz, mandolin, akordion, keman, mandolin, fülüt çalmayı bildiği, dersleri arasında arıcılık, el işleri,çiltçilik,demircilik, marangözlük,inşaatcılık gibi sanaatkârlıkları öğrendiği, ülkenin acil ihtiyacı olan konularda uygulamalı eğitimin yapıldığı köy enstitüleri'ni bütün dünya eğitimcileri ve yöneticileri takdirle karşılarken ülkemizde bu okullara karşı bir kesimin aldığı tavır hayret verici ve düşündürücü olmaktadır.

Yabancı devlet adamları ve eğitimcilerin köy enstitüleri hakkında görüşleri bulunmakta:

"...Enstitüler, kuruluşunda veya işleyişinde bulunan bir sakatlıktan dolayı değil,dışarıdan gelen amiller yüzünden çökertilmiştir." Fay Kırby

"Dünyanın hiçbir yerinde böylesine yararlı ve anlamlı eğitim kurumları görmedim." G.Duhamel

"Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrencilerin oluşturduğu bir müzik topluluğu, bize verdiği batı müziği konserinde, Beethoven ve Mozart'ın parçalarını hatasız çaldılar."Prof.S.Kessler

Yurt içinde ve dışında büyük ilgiyle karşılanan köy enstitüleri hakkında, kitaplar çıkmış ve tezler hazırlanmıştır.

Colombia Üniversitesi'nde Fay Kirby, "Köy enstitüleri ve Tonguç'un fikirleri ve eğitimle ilgili görüşleri " üzerinde doktora tezi hazırlamış ve onun, " Türkiye 'nin eğitim tarihinde değil, dünya eğitim hareketleri içinde de çığır açıcı, büyük bir eğitimci olduğunu" belirtmiştir.

Pazarören Köy Enstitüsü mezunu Hamdi Ünal öğretmenim, Boğazlyan Oğulcuk köyüne gelerek çok sayıda başarılı öğrenci yetiştirmiş ve UNESCO tarafından dünyaya örnek olarak gösterilmiş olan bir uygulama bahçesi kurmuştur.

Bütün köy enstitüsü mezunu öğretmenleri onun şahsında selamlayarak saygı ile selamlıyor ve anıyorum.

Köşe yazılarına, kitaplara, belgesellere sığmayacak köy enstitüleri için Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vefa borcu olarak yapacağı en önde gelen işlerden birisi de, 1941 yılında 600 dönüm arazi üzerinde kurulan, 120 binası ve 3000 ağacı ile Başkent yakının bulunan ,"HASANOĞLAN KÖY ENSTİTÜSÜ" eski yerleşkesinin " DÜNYAYA ÖRNEK BİR EĞİTİM UYGULAMASI -KÖY ENSTİTÜLERİ-ÖRNEK MÜZESİ" olarak düzenlenmesi ve açılmasıdır.

ABD İndiana bölgesinden , yıllar önce sürülen kızılderililere ait tüm yerleşkelerin korunarak bir açık hava müzesi olarak korunmakta olduğuna tanık oldum.

Bir köşe yazısına, kitaplara, belgesellere sığmayacak kadar derinliği ve görkemi olan köy enstitüleri için, eğitim fakültelerimizde araştırma enstitüleri kurulmalıdır.

17 NİSAN KÖY ENSTİTÜLERİ BAYRAMI

Türkiye cumhuriyetinin çağdaşlık yolunda en önemli ve etkin bir eğitim kurumu olarak ,ülkemize özgü kurulan köy enstitüleri , 17 nisan 1940'ta 3803 sayılı kanunla kuruldu.

çoğunluğu okuma yazma bilmeyen köylerimize öğretmen yetiştiren ve yurt genelinde yaygın ve etkin bir şekilde hizmet vermekte olan köy enstitüleri kısa sürede siyasi nedenlerle 1954 'de kapatıldı.

bu alanda büyük atılımlar yaratarak , köylümüze ve ülkemize umut ışığı olan köy enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz bütün alanlarda toplumsal değişim ve dönüşümün öncüleri oldular.

kısa sürede dünyaya örnek bir eğitim kurumu olarak ,kuruluşunun 77.yılında, çağdaş toplumu oluşturmada unutulmaz izler bırakan köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlerimizin aramızdan ayrılanlarını rahmet ve minnetle anarken, ülkemizin aydınlanması yolunda, özverili ,üstün hizmetlerine devam etmekte olan tüm öğretmenlerimizi saygı ile selamlıyorum.

Kurtuluş Savaşımız devam ederken , bir yandan cephelerde savaşlarla planlı bir şekilde uğraşan Gazi Mustafa kemal Atatürk , bir yandan da iç sorunlarla ve öncelikle eğitim sorunları ile yakından ilgilenmiştir.

15 Temmuz 1921 'de büyük bir eğitim kongresi ve daha sonra 27 Ağustos 1928 'de Ankara'da öğretmenler kongresi toplanmıştır.Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu kongrenin başkanı Atıf beye, Cumhurbaşkanı olarak gönderdiği telgrafta özetle şunları ifade etmiştir:

"Öğretmen arkadaşlarımızın yeni Türk harfleri ile son Türk'ü okutuncaya kadar büyük bir azim ve imanla çalışmaya karar vermelerinden pek memnun ve mütehassis oldum..."

Cumhuriyetin ilk yıllarında ,on dört milyon olan nüfusun çoğunluğunun okur yazarlık seviyesinin çok düşük bulunduğu kırsal kesimde, Anadolu köylerinin %98'inde okul bulunmamaktaydı.

29 Ağustos 1928 'de Dolmabahçe Sarayı'nda Gazi Mustafa kemal'in önderliğinde yapılan toplantıda harf devrimi konusunda gerçekçi ve önemli kararlar alınmıştır:

"Milleti cehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip, Latin esasından Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur..."

"Okuma yazmayı, her yurttaşa,kadına,erkeğe;hamala,sandalcıya öğretiniz.Bunu yurtseverlik ödevi biliniz" diyen Atatürk; 24 Kasım 1928 tarihinde 1048 sayı ile resmi gazetede yayımlanan Millet Mektepleri Talimatnamesinin 4. Maddesinde ifade edildiği gibi : " Bu teşkilatın reisi umumiliğini ve Millet "Mektebi’nin baş muallimliğini Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hz. kabûl buyurmuşlardır."

Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılında (1981 ) ,MEB bu tarihi esas alarak 24 Kasım' ı Türkiye'ye özgü bir gün olarak değerlendirmiş ve "ÖĞRETMENLER GÜNÜ" olarak kabûl etmiştir.

Birleşmiş Milletlerin Eğitim,Bilim ve Kültür örgütü (UNESCO) tarafından 5 Ekim günü, 1994'ten beri "DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ" olarak ilan edilmiştir. Yüzden fazla ülkede, 5 ekim Öğretmenler Günü olarak her yıl kutlanmaktadır.

O tarihlerde ,Kültür Bakanlığı ile MEB işbirliği sonucunda Ankara'da düzenlenen OKUMA YAZMA SEFERBERLİĞİ SERGİSİNDE ,tarafımca bütün arşivlerden derlediğim bilgi ve belgeler bir kitap halinde yayımlanmıştır.

TBMM kabul etmiş bulunduğu yeni Türk harflerini altın harfleri bastırıp çerçeveleterek Atatürk'e armağan etmiştir. (Bu tarihi belge ,Anıtkabir Atatürk Müzesinde sergilenmektedir.)

İlk "OKUMA YAZMA SEFERBERLİĞİ" yurt genelinde başlatılmış ve yurdumuzun her tarafı okul haline getirilmiştir.

Mustafa Kemal "BAŞÖĞRETMENLİK " yaparak yeni alfabeyi kara tahta başında ve her yerde halka ve aydınlara açıklamaya başladı. İlk dört ay içinde 5000 öğretmen yeni alfabeyi öğrenerek okuma yazma kurslarında herkese öğretmeye başladı.yeni kurslar açılmasına hızla devam edildi.

Bu aylarda Anadolu'yu dolaşan bir fransız gazeteci- yazar izlenimlerini şöyle anlatmaktadır:

"Ankara'dan Diyarbakır'a, Sivas'tan Konya'ya kadar gittim.Hemen her köy ve kasabada durdum. büyük bir halk kitlesinin gayretine yakından tanık oldum.Gençlerin ve ihtiyarların yeni yazıyı öğrenmek için gösterdikleri gayret pek dokunaklı idi...."

1928 yılının sonlarında okuma-yazma kurs sayısı 5500 ve bu kurslara devam eden öğrenci sayısı 220.000 'i bulmuştu.Bütün kitaplar yeni yazı ile basılarak okullara dağıtıldı. 1-X1.1928'de Latin harflerinin kabulü hakkındaki 1353 sayılı kanun TBMM 'den geçti.

Millet Mekteplerinde Halk Eğitimi , seviyelere göre A ve B sınıflarında açılan dört aylık kurslarda gece ve gündüz devam etti.

Mustafa Kemal'den bir alfabe isteyen köylüye : " Pekalâ, ama sana iki alfabe göndereceğim. Biri sana, biri hanımına" dedi ve gönderdi. Toplum hayatı için, okur- yazarlık sürekli gündemde tutulmalıdır.

"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir..." diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk,ulusun eğitilmesi,güçlenmesi ve bilinçlenmesinde çok önemli ve öncelikli bir yeri bulunan birliğimizin, kimliğimizin ve kültürümüzün temel kaynağı olan " DİL DEVRİMİ " ile toplumun bilgiden bilince ulaşarak çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni yücelteceğine inanmıştır.

Son yıllarda yaşanan eğitim kargaşasında neyi, nasıl ve ne zaman yapacağını öğrenmek isteyenler, Başöğretmen Atatürk'ün uygulamalarından gerekli dersleri almalıdırlar.

Okuma yazma alanında %94.1 ile dünya ülkeleri arasında 84. sırada yer alan ülkemizin bu konuyu bütün yönleriyle ele alması gerektiğine inanıyorum. Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle ve hasretle anıyorum.