Liselerimiz Neden Zayıftır (Doç. D Faruk Kadri Timurtaş)

Ünlü dil bilgin Faruk Kadri Timurtaş Hoca’nın Liselerimiz konulu yazısına geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bizim amacımız bizden önce yaşamış ve Türk milletinin geleceği için her zaman ve her ortamda milli endişeler taşımış büyüklerimizin neleri düşündükleri ve neleri kendilerine dert ettikleri ve ne gibi çözüm yolları gösterdiklerini bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmaktır.

“Liselerimizin neden zayıf ve yetersiz olduklarını ana çizgileriyle açıklamağa çalışacağım. Sebeple öğretmen, sistem ve metod, imkân ve şartlar, kitap olmak üzere başlıca dört mesele etrafında toplanabilir.

Öğretmen meselesi:

Lise öğretiminde de her dereceli okullarda, olduğu gibi en önde gelen mesele, iyi yetişmiş, bilgili, kaliteli öğretmenlere sahip olmak hususudur. Hemen ilave edeyim ki, yurdun dört bucağında feragatle ve fedakarlıkla vazife gören, bu vasıfları haiz arkadaşların sayısı hiç de az değildir. Yalnız son 15-20 yıl içerisinde öğretmenlik mesleğinin maddi ve manevi bakımlardan Türk cemiyetinde büsbütün itibardan düşmüş olması, değerli öğretmenlerin maariften ayrılıp başka sahalara kaymaları sonucunu doğurmuştur. Ayrıca son zamanlarda kabiliyetli gençlerin lise öğretmeni yetiştiren fakültelere çok az rağbet ettikleri, daha çok para getirecek meslekleri tercih ettikleri de bir gerçektir. Fakat bunların dışında asıl mesele liselerde, öğretmen olmayan kimselerin ders okutmasıdır.

Bugün liselerimizin ve öğrencilerin sayısı çok artmıştır. Öğretmen sayısı ihtiyaca yetmemektedir. Öğretmen olmayınca birçok yerlerde hekimler, avukatlar, subaylar, eczacılar, idareciler, mühendisler vs. öğretmenlik yapmaktadır. Bundan başka, lise seviyesinde üstün bir öğrenim görmeyen eğitim enstitüsü mezunu ortaokul öğretmenleri de kanuni hakları olmadığı halde liselerde ders veriyorlar. Bunlar arasında öğretmen okullarından enstitüye girmiş olanlar da vardır. Böylece kendisi lise öğrenimi yapmamış kimselerle, liseden üstün seviyede öğrenim görmemiş olanlar ve yüksek öğrenimlerini başka dallarda yaptıkları için lise bilgilerini derinleştirmeğe imkân bulamayanlar liselerde ders vermektedirler. Böyle bir öğretmenden ne hayır beklenebilir.

Hiçbir medeni ülkede lise hocaları, bizde olduğu gibi çeşitli menşelerden gelmemiştir. Lise öğretmenleri her yerde, Fen ve Edebiyat Fakültelerinden yetişirler. Bizde ise, uzun müddet sadece yüksek okul mezunu olmak yeter görüldüğü gibi bugün liselerimizin asli kadrolarında dişçilik, hukuk, mülkiye, ziraat öğrenimi yapmış olan pek çok öğretmen bulunmaktadır. Bunlar arasında gerçekten değerli ve ehliyetli, iyi hocalar bulunmakla beraber, büyük bir kısmı meslek için gereken esaslı bir hazırlıktan mahrumdur.  İstisnalar kaideyi bozmazlar. Lise öğretmeni olmak için, yüksek öğretmen okuluna bağlı olarak veya olmadan muayyen fakültelerde öğrenim yapmış olmak şarttır.

Öğretmen azlığı, mesleki öğrenim görmüş gerçek lise öğretmenlerini de körleştirmekte, yavaş yavaş işe yaramaz hale getirmektedir. Liselerde haftalık mecburi ders saati 15 olduğu halde, hemen hemen bütün öğretmenler 24 saat ders okuturlar. Haftada 24 saat ders veren bir kimsenin bilgisini artırmak için okuması şöyle dursun, ders hazırlaması, hatta bir gazeteye göz atması bile mümkün değildir.  Çünkü iş, 24 saat ders okutmakla bitmez. Yazılı imtihan kağıtları ve düzeltilecek vazifeler de vardır. Hoca bunları ya gerektiği gibi yapacak ya ihmal edecektir. Yaparsa otomat hale gelir. Yapmazsa vazifesinde kusurlu davranış olur. Her iki durumda, kendisi, öğrenciler ve eğitim için zararlıdır.

İşte öğretmenler böyle bir çıkmaza sokuldukları, hoca ihtiyacı esaslı şekilde ve mesleki formasyon olarak yetişmiş öğretmenlerle sağlanamadığı, sağdan soldan devşirme kimselerle ders okutulduğu için; liselerimiz zayıf ve yetersiz mezunlar vermektedir. Taşıma su ile nerede ve hangi işte değirmen döndürülebilmiştir ki, bu meselede başarı elde edilebilsin. Bazı liselerde bir kısım derslerin öğretmensizlik yüzünden, tamamiyle boş geçtiği de üzerinde ayrıca durulması gereken bir husustur.

Sistem ve metod meselesi:

Liselerimizin zayıf olmasının bir sebebi de öğretime, ders programlarına ve imtihanlara tesir eden ve onlarla yakından ilgili bulunan sistem ve metod meselesinde istikrarlı ve memleket bünyesine uygun bir anlayışa varılamayışıdır. Devirler ve iktidarlar değil, bakanlar değiştikçe sistem değişmektedir. Bu meselede nazım mevkiinde olan Talim ve Terbiye Kurulu gerektiği gibi bir rol oynayamamaktadır.

Liselerimizin son yıllarda birdenbire bu hale gelmesinin bir sebebi de aktif metodun alınması ve yanlış olarak tatbik edilmesidir. Bu metotta derslerin verilmesinde öğrenciler de öğretmen kadar faal olurlar. Bunun için bol ders araçlarına, zengin laboratuvar ve kütüphanelere ihtiyaç vardır. Mesela fizik, kimya derslerinde tecrübeler bizzat öğrenciler tarafından yapıldığı gibi, edebiyat, tarihi felsefe gibi derslerin konulan çeşitli kitaplara başvurulmak suretiyle öğrenciler tarafından hazırlanır. Amerika gibi geniş imkanlara sahip ülkelerde pek faydalı olan bu sistem ve metod, bizim gibi çoğumuzun evine gazete bile girmeyen bir memlekete uygun ve elverişli değildir. Zengin okul kitaplıkları dışında, büyük mahallelerinde belediye kitaplıkları bulunan, her evde kitaba yer verilen batı ülkelerinde bile aktif metod birdenbire kabul edilmemiştir. 1954-1956 yıllarında Fransa’da bulunduğum sırada aktif metodun ancak iki lisede tatbik edildiğini, alınacak sonuç müsbet olursa ancak kabulünün düşülebileceğini belirtmişlerdir. Hiçbir mukayese ve denemeye tabi tutulmadan hemen benimsediğimiz bu metod, bizde bugün öğrenciye “Kitabı açın, şu sayfadan şu sayfaya kadar okuyun, hazırlanın” şekline dökülmüş bulunmaktadır.

 İmtihan sistemi de bu metoda paralel olarak gelişmiş ve tembel öğrencileri koruyan bir mahiyet almıştır. Eskiden üçten fazla dersten ikmale kalınamadığı halde, son yıllarda bütün derslerden ikmale kalmak mümkün olmuştur. Bu yetmezmiş gibi, bazı derslerden borçlu olarak bir üst sınıfa geçmek hakkı da verilmiştir. Bilhassa bu son nokta işleri çığırından çıkarmış bulunuyor. Lise öğretimi bir ihtisas öğretimi değil, bir umumi kültür öğretimidir. Filan dersi şimdi, öbürünü sonra vermek bahis konusu olamaz. Lise öğretimi sınıf esasına dayanır ve bir bütündür. Zihni geliştirmek ve umumi kültür edinmek, ancak bütün dersleri öğrenmekle mümkün olur. Bir öğrenci bunları toptan ya yapabilir ya yapamaz. Bir kısmını yapamadığı halde üste çıkması doğru olmaz. Çünkü zekanın gelişmesinde dersler arasında ilgi kurulmuştur. Olgunluk imtihanlarının kaldırılması da çok zararlı olmuştur.

Lise öğreniminin 11 yıl olması da öğrencilerin zayıf yetişmesine sebep oluyor. Medeni ülkelerde, hatta az gelişmiş diyarlarda bile 11 yıllık lise tahsili atık yoktur. Umumiyetle 12 senedir. Bizde de 12 ye çıkarmak yerinde olur. Yalnız bir zamanlar yapıldığı gibi, üç yılda okutulan derslerin dört yıla dağıtılmasında hiçbir fayda yoktur. 

İmkân ve şartlar meselesi:

Öğrencilerin her gün biraz daha artışı karşısında bina ve öğretmen sıkıntısı çekilmekte, çift öğretim yapıldığı gibi sınıflar alabildiğine doldurulmaktadır. Bir sınıfta normal 30, en çok 50 öğrenci bulunması gerekirken liselerimizde çok defa öğrenci sayısı 100 ü bulmakta, hatta aşmaktadır. Bu durumda elbette iyi bir öğretim yapılamaz. Hoca öğrencilerle yakından ilgilenmek imkanını bulamaz. Ders araçları, laboratuvarlar ve kütüphane durumu da tabii buna göredir.

Kitap meselesi:

Mükemmel bir öğretim, iyi hocalara ve iyi kitaplara bağlıdır. Eskiden tek kitap sistemi vardı. Sonra doğru olarak çok kitaplı sisteme gidildi. Fakat yazılan kitapların büyük bir kısmı elverişli değildir. Fazla sayıda kitap bulunması da doğru değildir. Tahdit faydalıdır. Her önüne gelen kitap yazmamalıdır. Bilhassa kendileri lise tahsili yapmamış bazı ortaokul öğretmenlerinin lise kitabı yazmaya kalkmaları, hayretle karşılanması gereken bir durumdur. Mamafih Türkiye bir cesur adamlar ülkesidir. Herkes her şeyi yapmakta kendinde cesaret bulur. Hiç kimse, kapasitesini aşan bir işle karşılaştığı zaman yapamam dememektedir. İktidarımızı aşan bir işi kabul etmediğimiz zaman Batılılaşmış olacağız.

İşte derslerden bunalmış veya meslekten olmayan öğretmenlerle, çok kalabalık sınıflarda bu kitap ve ders vasıtalarıyla ve bu metodlarla yapılan bir öğretimden fazla bir şey beklemek elbet de doğru olmaz. Böyle sonuç almak bile iyi sayılabilir.

Not: Konuya devam edeceğiz

Faruk K. Timurtaş, “Liselerimizin Durumu ve Islah Çareleri”, Türk Kültürü Dergisi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayınları, Ayyıldız Matbaası, Ankara Nisan 1964, Yıl: II, sayı :18, sayfa: 70-72