Milli Ülkülere sahip olmak

Bilindiği gibi, milli şuur, milli ülkü, milliyetçilik, Türk tarihi gibi konular üzerinde çok duruyorum. Amacım; Türk insanının içinde bulunduğuna inandığım asli unsuru olan cevheri ortaya çıkartmak ve yine yeniden insanımıza kendini hatırlatmaktır. Bu yüzdem günlük politik konulara pek girmeden tarihimizi, kültürümüzü, millet ve devlet olarak geçmişte başardıklarımızı ve yeryüzünde bulunan eserlerimizi tekrar hatırlatmaya çalışıyorum.

Bu amaçla bizden önce yaşamış ve Türk milletinin yücelmesi ve yükselmesine gönül vermiş büyüklerimizden gerek alıntılar yaparak ve gerekse onların görüşlerini olduğu gibi aktararak yazılar ve makalelere yer veriyorum.

Bu yazımızda yine Ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun “ Türk Kültürü” dergisinin 1964 tarihli 16. Sayısında yayınlanan “Milli Ülkülere Sahip Olmak” adındaki makalesini size aktarmak istiyorum.

Belirttiğim makale 1964 yılında yayınlanmış. Yani 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ileri yıllarında yazılmış. Bilindiği gibi Türkiye’de her askeri darbe sonucunda bir Atatürkçülük, bir Atatürk milliyetçiliği ön plana çıkartılır ve halkın, aydınların, yargının ve basın mensuplarının ona göre davranması hem istenir hem de beklenir.

Şimdi Kafesoğlu Hoca’nın “Milli ülküler” hakkındaki görüşlerine geçebiliriz:

“Milletleri yaşatan, ilerleten, yükselten tılsımlı kuvvet büyük idealler ve milli ülkülerdir. Bundan mahrum olan toplulukların, dünya milletleri arasında önemli bir yer tutmasına imkân yoktur. Milli ülküler ortadan kalkar, zayıflar veya iyi anlaşılmazsa yahut ona sahip çıkanlar azalırsa; o zaman o ülkede bir gerileme görülür. Bu, her zaman için böyle olmuştur. Türk Milleti de gerek İslamiyet'tenönce gerek sonra, büyük idealler taşıdığı zaman dünya tarihinde ön planda roller oynamış, milli ülküden uzaklaştığı yahut buna sahip bulunmadığı zaman zayıf bir hale düşmüştür.”

Buradan anlaşılıyor ki; Son yıllarda ya da son asırlarda büyük ve çok güçlü olamayışımızın arkasındaki sebep millî ülkülerden yoksun nesillerin devlet yönetiminde ve millet hayatında yer almış olmasıdır.

“İdealleri millet hayatında ve topluluk içinde, idealistler (Ülkücüler) temsil ederler. Ülkülerin gerçekleşmesi, ülkücülerin sayısına ve kuvvetine bağlıdır. Ülkücüler engin feragat ve fedakârlık sahibi kimselerdir. Kendi çıkarlarını, şahsi emel ve gayelerini bir yana bırakıp topluluğun varmak istediği hedef ve amaçlar için gayret gösterirler. Bir millette tek tek bütün fertlerin idealist olmaları elbette mümkün değildir. Yalnız, millî ülkü için her şeylerini vermeye hazır, içleri millet ve vatan sevgisinin ateşiyle dolu, faziletli bir idealistler zümresine ihtiyaç duyulur. Bunlarında başında, bütün samimiliği ile kendini millî davaya vermiş aydın gençlik gelir. Ülkücülerin heyecanla ve hiçbir karşılık beklemeden davaya sarılışları, bunların gönüllerindeki ateşin, milleti meydana getiren öbür fertlerin gönüllerini de tutuşturmasına sebep olur. Böylece de gaye ve hedefe erişmek, milli ideali gerçekleştirmek kolaylaşır.”

Demek oluyor ki aynı yüce gaye için çalışan insanlar milletleri için her türlü fedakârlığa katlanırlar vr bunu yaparken de gözlerini kırpmazlar ve hiç yüksünmezlerr.

Çevrelerinde ve yakınlarında bulunan ancak makam-mevki dışında hiçbir şey düşünmeyen insanlar elbet olacaktır. Onlara da aldırmadan Ülkülerin doğru hızla koşarlar.

“İdeallere ulaşmak, sadece heyecan ve fedakârlıkla, samimiyet ve vatanseverlikte mümkün olmaz. Duygu ve heyecanların, ideolojiyle yoğrulması gerekir. İdeolojik temeli olmayan ideallerin gerçekleşmesi çok güçtür. İdeal ile ideoloji arasında sıkı sıkıya bağlar vardır. Bunlar birbirlerini doğurur ve geliştirirler. Milli idealler, milliyetçilik ideolojisine dayanırlar. Çünkü milliyetçilik, “mensup olduğu milleti sevmek, onun yükselmesi ve ilerlemesi için çalışmak, milli değerleri ve hasletleri korumak” demektir. Milli ülkücüler ise, milletin varmak istediği en ileri ve en son hedefleri gösterir.”

“Bugün ülkemizde işlerin bir türlü düzelmemesinin, sıkıntılardan kurtulamamamızın sebebi, iktisadi ve ictimai hususlara değil, daha çok ideal yokluğuna bağlanabilir. Herkesin kendi şahsi çıkarı ve gayesi ardından koştuğu milli ülküye yüz çevirildiği, apartman ve otomobil sahibi olmanın milli ideal sayıldığı, millet ve vatan sevgisinin sadece sözde kaldığı, feragat, fedakârlık ve samimiyetten eser bulunmadığı, ferdlerinin birbirine düştüğü kolayca görülebilen bir toplulukta, milletçe arzu edilen kalkınmayı başarmak, milli hedefe erişmek mümkün olmaz.”

“İnsan nasıl ki sadece tabii (Fizyolojik) kanunlara tabi bir varlık değil de ruhi ve ictimai yönleri de olan bir yaratıksa; insan cemiyetleri ve yalnızca maddi ve iktisadi şartlara göre gelişen bir topluluk değil, manevi şartlara da uygun bir realitedir. Milletlerin kalkınmasında ve ilerlemesinde plan ve programların elbette büyük rolü vardır. Fakat bunları gerçekleştirecek kuvvet “insan” olduğuna göre, manevi yönü ve göz ününden uzak tutmamak gerekir. Davaya inanmış insanlar ancak bir işi başarıya götürebilirler. Bunu sağlayan büyük güç ise, “milli ideal”e sahip olmaktır.”

“İkinci Dünya Savaşının milletler üzerinde büyük tesiri oldu. Milli ülkü sahibi milletler çabucak toparlanıp kendilerine geldiler, büyük hamleler yaptılar. Biz ise bir türlü kendimizi bulamadık. Bunda asırlarca süren ihmaller, halkın kendi mukadderatına bırakılışı, iktisaden geri kalmış olmanın verdiği hüzün ve ortaya çıkardığı imkânsızlık, parti kavgalarının doğurduğu yorgunluk, ümitsizlik ve bezginlik başlıca sebepler olarak gösterilebilir.”

Görülüyor ki Kafesoğlu Hoca parti kavgalarının olumsuz yansımasından ve bu yansımasının yorgunluğundan bahsediyor.

Biz de yıllardır kısır parti çekişmelerinin olumsuzluklarından da sık sık söz ediyoruz. Ve bu konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz.

“Türkler, milli ülküler ardından gittikleri zaman tarihte büyük işler yapmışlardır. Osmanlı Türkleri, “büyük devlet”, “cihangir devlet” kurmak idealine bağlı idiler. İslamiyet'i yaymak ve kuvvetlendirmek, Türk milletini dünyanın her yerinde hâkim kılmak gayesini gütmüşlerdir. Bu ülküyü bırakmadıkları, onun bilgi, teknik, iktisadi ve maneviyata, ahlâka dayanan şartlarını yerine getirdikleri müddetçe yükselmiş, ileri gitmişler; bunlardan uzaklaşınca gerilemiş ve çökmüşlerdir. Ziya Gökalp Türklük ülküsünü ve Türkçülük ideolojisini ortaya atmıştır. Bunun Birinci Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşımızda millet hayatında ne derece derin tesirler meydana getirdiği ortadadır.” “Bugün de bizim için milli ülkü, yükselmek, ilerlemek, milli benliği ve milli hüviyeti kaybetmeden çağdaş medeniyet seviyesine erişmek, “Kuvvetli ve ileri Türkiye” hedefine varmaktır. Bunun için Milliyetçilik ideolojisini benimsemek, çok şümullü ve derin bir tarih görüş ve anlayışına dayanan bir milliyetçiliği esas olarak almak gerekir.”

Ve yine görülüyor ki Kafesoğlu Hoca bundan 59 yıl önce milliyetçilik ve millî ülkü konusunda çok çarpıcı tesbitler yapmaktadır. Bu demek oluyor ki milletini seven insanlar her zaman aynı endişeleri taşımaktadırlar. Aradan senelerin geçmiş olması Millî bir ülküye yeteri kadar sahip olmayan veye milli ülkülerle donatılmış olmamanın verdiği sıkıntıları bugün bizler de çekmekteyiz.

(1)  Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, “Milli Ülkülere Sahip Çıkmak”, Türk Kültürü dergisi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayını, ayda bir çıkar. Ayyıldız matbaası Ankara 1964, yıl: II, sayı:16, s:31-32