Mutlak İdam!!!

Arabasına aldığı psikopat tarafından bir taksicinin öldürülmesi idam tartışmalarını tekrar ülkemizin gündemine taşıdı. Ne hikmetse idam bizim aklımıza : Gencecik bir kızımız hayatının baharında tecavüz edilip öldürülünce, annesinin babasının sevmeye doyamadığı evlatları, bir sapık tarafından tecavüz edilip öldürülünce, sokakta yürüyen masum insanlar vahşice katledilince... geliyor. Peki ne oluyor aklımıza gelince, olayın sıcaklığı ile hararetli hararetli tartışıyoruz idamı. Sonra herkes kendi hayatında...

Allah rızası için gözlerimizi kapatalım düşünelim, bu taksici bizim babamız, evladımız, kardeşimiz olsaydı ne yapardık?

Tecavüz edilen başı taşla ezilen bizim anamız, evladımız, eşimiz, bacımız olsa ne yapardık?

Daha ağzı süt kokan üzerine titrediğimiz 3-5 yaşında tecavüze uğayıp boğazı sıkılarak öldürülen sabi bizim evladımız olsa ne yapardık? Evet, biz gözlerimizi kapatalım düşünelim ama biz gözlerimizi kapatıp düşünürken kanun çıkarmaya yetkili olanlar da ellerini vicdanlarına koyup düşünsün. Sayın Vekillerim, bu insan olmadık malukatları asalım mı besleyelim mi? Sayın Vekillerim, idamı siz mi getireceksiniz yoksa canı yanan kendi adaletini kendi sağlayıp bir de suçlu mu olacak? Bu malukatları devletin imkanları ile hapishanelerde YAŞATIRKEN canı yananlara bir sorun bakalım ne düşünüyor size karşı?

Tarikatlar

Tarikat demek “Allah’a giden yol.” demektir. Orta Asya’dan itibaren Türkler islamiyeti kabul etmiş, ama bu kabul ediş Allah’a ulaşmada tasavvuf temelli yeni yolları da beraberinde getirmiştir. Bir anlamda tarikatlar dini yaşarken bu yaşantının içerisine kendilerine özgü yorumlarını da katmışlardır. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde 30 Kasım 1925 tarihinde 677 Sayılı Kanun’la tekke zaviye ve türbeler kapatılsa da bu kapatılma pratikte uygulanmamış, günümüzde hala tarikatlar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kızıl Goncalar dizisi ile tarikatlar tekrardan tartışmaya açılmıştır. Dizinin eksileri var mı kesinlikle var, dizi tarikatları tanımayanlar için tarikatları öcü gösteriyor mu gösteriyor. Samimi gerçekten Allah rızası için var olan tahrikatlara haksızlık yapılıyor mu dizide yapılıyor. Tarihe hoşgörüsü ile yön veren Yunus ve Mevlana da tarikat ehli, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayram Veli de tahrikat ehli. Ama biz muhafazakarlar da kusura bakmasın gerçekten dizide anlatıldığı gibi tarikat adı altında müslümanlığı yozlaştıran, din cambazlığı ve ticareti yapan yapılar var mı var? Cemaat adı altında bu ülkede darbe yapmaya kalkışan alçaklar oldu mu oldu? Bu diziye gösterilen tepkilerin nedeni aslında bildiğimiz çarpıklıklar. Kızdığımız ayna ile bize gösterilen bozulmanın canımızı yakması. RTÜK ne kadar ceza verirse bu diziye, bu dizi, ne kadar engellenmeye çalışılırsa emin olun, o kadar çok izlenecek.

Pavyonun “Dilber”leri 

Biz tarikatları tartışırken televizyon eli ile dindarlar sorgulanırken her dindar aynı kefeye konulmaya çalışırken, bir baktık ki ahlaksızlık meşrulaştırmaya, pavyon bu milletin kültürüymüş gibi anlatılmaya  çalışılıyor. Dinden uzaklaştırılmak istenen Türk toplumu, değersizleşmeyi değer zannetmeye itiliyor. Ama ilginçtir, RTÜK bundan memnun. “Kızıl Goncalar” dizisinde kendilerine dokundu diye ortalığı ayağa kaldıranlar bu yozlaşmaya karşı sessiz. Bakın bir eğitimci olarak acı gerçeği haykırmak zorundayım, kızlarımız sosyal medyada artık birer “Dilber”. Ama şunu da vurgulamak da fayda var, bu dizi de aslında Müslüman-Türk toplumunun geldiği nokta. Sanat kabul etsek de kabul etmesek de kızsak da hoşumuza da gitse toplumun yansımasıdır.