Nail Abbas Sayar

Nail Abbas Sayar, 21 Mart 1923’te Yozgat’ta doğan şair,ressam ve yazardır. Liseyi (1941) Yozgat’ta bitirdi. Maddi imkansızlıklar nedeniyle üniversiteye gidemedi. Kısa süreli memurluktan sonra yedek subay oldu. 1945’te İstanbul’da evlendi. Dört sömestr Türkoloji öğrenimi yaptı.

1923 yılında Yozgat’ta dünyaya gelen Abbas Sayar ,1941’de Yozgat Lisesi’ni bitirdikten sonra 1945 yılında evlendi ve İstanbul’a yerleşti. Dört dönem İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Türkoloji eğitimi aldı ancak eğitimini yarıda bırakarak Yozgat’a döndü. Bir süre çiftçilikle uğraştı. Yeniden İstanbul’a giderek matbaa kurdu, 1953’te Yozgat’a dönerek İstanbul’daki matbaasında 15 günde bir çıkarttığı gazeteyi Yozgat’ta yayımlamaya devam etti ve böylece gazete bayiliğiyle işe başlayıp şehrin Bozlak adlı ilk yerel gazetesini çıkarttı. Yozgat’ın Bozok ve İleri gazetelerinde çeşitli yazıları yayımlandı. Kısa bir süre politika ile ilgilendi. Yozgat Demokrat Parti müteşebbis heyeti kurucuları arasında yer aldı ama politikaya olan ilgisini kısa zamanda yitirdi.

Şiir yazmayı sürdürürken roman yazmaya başladı. 1970’te Yılkı Atı romanıyla ismini edebiyat dünyasına duyurdu. Abbas Sayar’ın romanları ve hikayeleri Orta Anadolu insanının hayatını anlatır. Abbas Sayar’ın hayatı, romanlarındaki hayatlara benzer; ya da o, romanlarını kendi hayatından aldığı ilhamla yazmıştır. Kitaplarındaki kahramanların hiç uzağına düşmeyen, onlar gibi yaşayıp onları yazan Sayar’ın karşısına çıkan ilk engel, Anadolu’nun bağrından kopup İstanbul’a gelenleri şehir kapısında bekleyen şeydir: parasızlık… Sayar, maddi olanaksızlıklar yüzünden geç girdiği üniversiteyi  yine bu nedenden dolayı bitiremez. Üstelik, düşlerindeki okuldur bırakıp gitmek zorunda kaldığı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü… Ardında bıraktığı ve derlenmeyi bekleyen şiirleri sayılmazsa üniversite öğrenimi, hayatında yarım kalan tek şeydir.

Yozgat’ta bir dönem de çiftçilik yapan yazar, ömrünün son yıllarını Ayvalık’ta resim yaparak roman ve şiir yazarak geçirdi. Abbas Sayar’ın kitapları daha önce E ve Can Yayınları’ndan çıkmıştı.

1971 yılında TRT Roman Başarı ödülünü alan Yılkı Atı’nın hâlen geniş bir okur kitlesi bulunmaktadır. "Yılkı Atı" romanı; hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş bir doru kısrağın yılkıya bırakılma öyküsüdür. Kışın dağda, belde başının çaresine bakacak, çıplak tabiatla savaşacak, ömrü olur da bahara yılkıdan sağ dönerse o zaman ona bir iş düşünülecektir. Eser, halk dilinin zengin kelime ve deyimleriyle işlenerek  şiirsel bir anlatımla ölümsüzleştirilmiştir.Abbas Sayar’ın yapıtları köy edebiyatı kategorisinde değerlendirilir. Yapıtlarında genellikle Orta Anadolu’yu anlatır. Romanlarında Türk köylüsünün nasıl yaşadığını bilmek, öğrenmek ve yaşam koşullarını değiştirmek gerektiğini aydınlara ve politikacılara haykırır.

İkinci romanı "Çelo" ile 1973 Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü ve üçüncü romanı "Can Şenliği" ile  1975 Madaralı Roman ödülünü kazanan ve TRT tarafından filme çekilen  Abbas Sayar, edebiyatımızda hemen her yazarın başına geldiği gibi vefasızlığa uğramış, ömrünün son yıllarında iyiden iyiye unutulmuştur.

Ötüken Neşriyat’ın yeniden yayımladığı ödüllü romanlar Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği, Yorganımı Sıkı Sar (öykü), Anılarda Yumak Yumak ve son kitaplarından biri olan Noktalar’ın kapağında yazarın kendi yaptığı resimler kullanılmıştır.

Kırk dört yıl gazetesinde yüzlerce, binlerce başyazı yazdı. 1989’da Ayvalık Lisesi Edebiyat Öğretmeni Hanife Ender Sayar'la ikinci evliliğini yaptıktan sonra Ayvalık, Balıkesir’e yerleşti. Edebiyatın yanı sıra resim sanatı ile uğraştı. 1990’larda Ankara, Antalya, Ayvalık ve İzmir’de sergiler açtı.   04.08.1999’da yatağında uyurken, gece yarısına doğru fenalaşarak beyin kanaması geçiren Sayar, bir hafta sonra 12 Ağustos 1999 tarihinde  İzmir 9 Eylül Ünv. Tıp Fakültesi’de hayatını kaybetti. Mezarı Yozgat’ta Çatak Mezarlığı'ndadır. Abbas Sayar’ın bir oğlu vardır. Yozgat’ta bir sokağa adı verilmiştir.

Edebî Hayatı

Yazmaya şiir ile başladı. Toplam 6 şiir kitabı yayımladı. Bu kitaplar çok dar bir çevrenin dışına çıkmadığından bugün bilinmemektedir. Ancak daha önce yayımladığı tüm şiirleri 1992 yılında derlenip Boşluğa Takılan Ses adıyla kitaplaştırılmıştır. 1999’da ölümünden sonra derlenebilen şiirleri ise Şiirler adıyla yayımlanmıştır.

1950’lerde roman türüne geçti. İlk romanı Yılkı Atı'nı yazdıktan yaklaşık on - on beş yıl sonra 1970'te yayımladı. Yılkıya bırakılan bir atın doğadaki yaşam savaşını anlatan ve arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliğini sergileyen roman, daha sonra filme uyarlanmıştır.

Yılkı Atı’nı yayımladıktan sonra ikişer yıl arayla romanlarını yayımlamayı sürdürdü. 1972’de yayımladığı Çelo, radyo oyununa (Nebahat Abla’yı Yitirdik adıyla)uyarlanmış; 1974’te yayımladığı Can Şenliği ise TV1'de dört bölümlük bir dizi ve sinema filmi olarak gösterime sunulmuştur.

Yazarın tek öykü kitabı Yorganımı Sıkı Sar 1976’da, Dik Bayır adlı romanı 1977’de yayımlandı. Takip eden yıllarda Tarlabaşı Salkım Saçak (1987, roman), Anılarda Yumak Yumak (1990, anı-roman), Boşluğa Takılan Ses (1991, şiir), Noktalar (1991, vecizeler) adlı kitaplarını yayımladı.

El Eli Yur El de Yüzü adlı romanında ise politika ile uğraştığı dönemdeki anılarından yola çıkarak 1954-1957 seçimlerinde Zağcıoğlu köyünün genel durumu, köylünün politikacılara bakışı, politikacılarla köy halkının birbirlerinden beklentilerini bir kara mizah örneği olarak gözler önüne serer.

“Yozgat Var Yozgatlı Yok” ta Abbas Sayar 1930’lardan 1980’lere uzanan takriben yarım yüzyıllık bir zaman dilimi içerisinde Yozgatlı’nın serüvenini olayların aydınlığında akıcı bir dille gözler önüne sermektedir. Sayar, bu eseri ile sadece Yozgat’ın Cumhuriyetli yıllarına ait tarihine mütevazi ışıklar yollamakla kalmıyor, Yozgatlıyı da eleştirel bir bakış açısıyla sorguluyor. "Yozgat Var Yozgatlı Yok", Ahmed Hamdi Tanpınar’ın 1946 yılında yaktığı meşaleden hiç etkilenmemiş olsa bile Anadolu şehirlerine Yozgat’ı da kattığı için beğeni ile okunacağını zannediyoruz. Yazarın, 1930'lardan 1980'lere kadar fasılalarla yazdığı, Yozgat'ı ve Yozgatlıları anlatan bu eseri, Yozgat efendiliğinin sembolü olmuş kâmil insanların portreleri eşliğinde renkli bir Yozgat envanteridir...Çapanoğlu'ndan başlayarak insanı merkeze alan, siyasi hadiseleri ironiyle yorumlayan farklı bir Yozgat Tarihi... Mahalli gazetelerde iki kez tefrika edilen fakat hak ettiği alakayı göremeyen bu yazıları, kitap halinde ilk kez görülmüştür.

ŞİİRLERİNE ÖRNEKLER:

KİLİTLERİ KIRILMIŞ KAPILAR

 

Üşüyorum,

Çevir sıcak bakışlarını üstüme

Erisin boşluktaki beyazlık!

 

Bu yalnızlık üşütüyor içimi,

Oynuyor yerinden köşe taşlarım,

Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi,

Dokunsalar boşanacak gözyaşlarım.

 

Hiçbir düşünüşe dur diyemiyorum,

Ben benim olmaktan çoktan çıkmışım,

Kapalı bir kapı sanıyordum kendimi,

Ardına kadar açıkmışım.

 

İçimde iki başlı bir adam var,

Biri beni, biri seni düşünüyor,

Üstelik ben de seni, ben de seni anıyorum,

Üç dünya birbiri peşinde dönüyor.

 

Üşüyorum,

Hasret ağır bastı üstüme,

Oynuyor yerinden köşe taşlarım,

Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi,

Dokunsalar boşanacak göz yaşlarım...

 

Abbas SAYAR

YOZGAT’I DİNLİYORUM

 

Yozgat’ı dinliyorum gözlerim kapalı

Geyik tepesinden bir güneş,

Selamlıyor büyük sabahı,

 

Güleç güleç vuruyor,

Tuzkaya'nın, Şekerpınar'ın,

Çatak mahallesinin evlerine…

 

Cam ısınıyor,

Sobaları yanmayanlara,

Ateşleri tütmeyen evlere, odalara,

— Merhaba diyor…

Ne bir kilim ne bir halı

Yozgat’ı dinliyorum, gözlerim kapalı…

 

İştahsız motor sesleri doluyor kulağıma,

İsteksiz saat kulesinin vuruşu,

Atatürk’ün alan’a isteksiz bakışı,

Parkta kesilmiş kavakların,

Gazeli kalmamış dalı,

Yozgat’ı dinliyorum gözlerim kapalı.

 

Oturuyorum Çamlığın tam ortasına,

Çam gövdeleri hışır hışır geriniyor,

Sabahın ilk yeli geçiyor üstlerinden,

Yaprakları gövdeye “Merhaba” diyor,

 

 

 

Çamlık tepesinde bir kara çalı,

Yozgat’ı dinliyorum, gözlerim kapalı,

 

Mavi yutuyor boşlukta alı

Yozgat’ı dinliyorum gözlerim kapalı

 

İştahsız gıcırtılar geliyor dükkan kapılarından

Biri, birine yalandan “Merhaba” diyor,

Sonra “Selamünaleyküm” dolaşıyor kahve masalarına,

Düşünce umudu yiyor.

 

Bugün günlerden Salı,

Bir sitil yoğurt alıyorum

Ve Yozgat’ı dinliyorum

Gözlerim kapalı…

 

Abbas SAYAR

------------------------------------

BEDAVA

 

Dağ başında karaçalı,

Çaput bağlamak bedava.

Felek gözün kör olsun,

Oturup ağlamak bedava.

 

Kısmet vermiş aşktan yanı,

Seven kim, sevilen hani?

Sözün kısacası yani,

Gönül eğlemek bedava.

 

Üzülmesi yoğa vara,

Zaten talihçeğiz kara,

Kuru kuru bulutlara,

Umut bağlamak bedava.

 

Emreyliyor ayak başa,

Söz getirme göze kaşa,

Müjde olsun dağa taşa,

Derdin söylemek bedava...

 

Abbas SAYAR

 

 

Abbas SAYAR

---------------

TAHTİREVALLİ

 

Doğrusu bu gidişin koymalıyız adını

Sefalet yolar iken herkesin kanadını

Çarşı pazarda fiyat pek kaçırdı tadını

 

Yüreğimiz kanıyor içten içe ılık ılık

Vurdu can evimizden, bu gaddar pahalılık...

 

*

Kasap ete yirmi der, narh yürümez soğanda

Kabahat sizde değil, bu günlerde doğanda

"Gel halimi gör" diyor radyo bile şu anda

 

Üstte başta bir şey yok, kalmadı giyim kılık

Büktü tam ortasından belleri pahalık...

 

*

 

Zengin kendi zevkinde kendi derdinde fakir

Ama, taş düşmüş suya, halka yayılır bir bir

Sanmayın bu gidişle, mutlu, rahat gün gelir

 

Kolda bilek kalmadı, büküldü oldu çalık

"Olmam de" gözleri kör ola pahalılık...

 

*

 

Alıp satılan yerde bir ölçü tartı gerek

Ne çare göz ucu bak fiyatlar bir engerek

Dayanmaz bu gidişe vallah ne diz, ne yürek

 

Bakılır listelere göz ucu alık alık

Malımız bit pazarı sebebi pahalılık...

 

*

 

Bir koyup on alana elbet her şey vız gelir

Ak borsa, kara borsa en güzel taviz gelir

Baş toprağa dayanır taşa ise diz gelir

 

Kemer sıkma, tahammül verir olundu salık,

Eller boş, mideler boş, yaşasın pahalılık...

 

Abbas SAYAR