7 Haziran tarihinde yazmış olduğumuz yazımızda Türk dış politikası açısından önümüzdeki dönemin belli başlı meselelerini gündeme getirmiştik. Bu meselelerin başında da İsveç’in NATO üyeliği meselesinin bulunduğunu ifade etmiş ve bu sürecin İsveç’in NATO üyeliği ile sonuçlanacağını söylemiştik. İsveç’in NATO üyeliğinin olumlu bir biçimde sonuçlanacağını ifade etmemizin temel sebebi İsveç’in NATO üyeliğinin başta Amerika olmak üzere Macaristan dışındaki tüm NATO üyeleri tarafından desteklenmesi ve bunun altında yatan jeo stratejik akıl idi. Bilindiği üzere İsveç yaklaşık 200 yıldır dış politikada tarafsızlık politikası izlemekte idi. İsveç tarihinde baktığımızda İsveç’in başta Rusya olmak üzere komşu ülkeler ile silahlı çatışmalara girdiğini görmekteyiz. İsveç geçmişte girdiği bu silahlı çatışmalar sonucunda giderek Avrupa güç dengesinde güç kaybetmiş ve önemli bir askeri güç olmaktan çıkmıştır. Özellikle Çarlık Rusyası ile girmiş olduğu askeri mücadeleler İsveç’i son derece zayıflatmıştır. Yaklaşık 200 yıl süren İsveç’in bu tarafsızlık tutumu tarihsel rakibi olan Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri hamlesi sonucunda artık sürdürülemez bir hale gelmiştir. Rusya’nın 18. Yüzyıldan itibaren emperyal bir biçimde Avrupa topraklarında yayılmaya başladığını düşündüğümüzde Ukrayna’ya sahip olan bir Rusya’nın ilerleyen süreçte Finlandiya ve İsveç içinde tehlike teşkil edebileceği tarihsel gerçeklerle uyumludur. Bu süreçte geçen mayıs ayında Finlandiya NATO’ya üye olmuş; İsveç’in üyeliği ise Türkiye’nin olumsuz tutumu sebebiyle askıda kalmış idi.
Türkiye’nin İsveç’e dönük eleştirilerin başında İsveç’in Türkiye açısından terör unsuru olarak gördüğü kesimleri himaye etmesi gelmekte idi. Her ne kadar gerçekte görünen sebep bu olsa da Türkiye açısından asıl önemli olan Türkiye’nin batı bloku açısından son derece önemli bir ülke olduğunu başta ABD olmak üzere diğer tüm üyelere göstermekti. Türkiye ABD ile olan askeri ve siyasi ilişkilerin daha yumuşak bir zemine kayması ve ABD’den istenen F-16 uçaklarının alınabilmesi adına İsveç kartını masaya sürmüştür. Elbette Türkiye’nin dış politika alanındaki bu manevrası karşısında başta ABD olmak üzere diğer NATO üyeleri Ukrayna savaşını NATO’nun Rusya’yı çevreleme politikasını sekteye uğratmaması adına hemen müdahil olmuşlardır. Özetle Türkiye’nin İsveç’e dönük olumsuz tutumu küresel ölçekte bir askeri güç haline gelen NATO için tehlike çanlarının çalması anlamına gelmekte idi. Türkiye son tahlilde İsveç ile NATO üzerinden yapmış olduğu müzakereler ile İsveç’in NATO üyeliğine evet diyerek başta ABD olmak üzere tüm batı bloku üyelerine kendi yerinin batı blokunda olduğunu bir kez daha göstermiştir.
İsveç’in NATO üyesi olması sonucunda Türkiye açısından ve NATO açısından şu sonuçlar elde edilmiştir: 1) Türkiye Avrupa Birliğine üyelik sürecinde İsveç’in desteğini kazanmıştır.
2) NATO’da ilk kez Terörle Mücadele Birimi oluşturulmuştur.
3) Türkiye-ABD ilişkilerinde yumuşama süreci başlamış. Türkiye başta askeri destek olmak üzere talep ettiği hususlarda sağlam bir zemin elde etmiştir.
4) Türkiye NATO’nun küresel ölçekte genişleme stratejine onay vererek başta Rusya olmak üzere NATO karşıtı tüm ülkelere karşı durduğu pozisyonu teyit etmiştir.
İsveç’in NATO üyesi olması orta ve uzun vade de NATO’nun genişlemeci stratejinin önünü açacak ve NATO’ya girmek isteyen Ukrayna gibi ülkelerin de şevkini arttıracaktır. Bu noktada Türkiye dış politikasının koşullara bağlı olarak ne derece faydacı bir yaklaşım sergileyebileceği başta Rusya olmak üzere tüm dış aktörlere gösterilmiş oldu. Bu saatten sonra Rusya’nın Türkiye’ye karşı takınacağı tutumu takip edip buna karşı Türkiye’nin izleyeceği dış politika hattını izleyeceğiz.