İki binli yılların başlarıydı. Sol zihniyete yatkın bir kurumda çalışıyorum. Solculuğu kendilerine kılıf olarak kullanan bu zihniyete sahip insanların yönetimi altında namaz kılmak cumaya gitmek öyle herkesin haddi değildi. Gidenler fişleniyor dinci, şeriatçı, irticacı, laik düşmanı yaftalamalarına maruz kalıyor gelmen gereken mevkilere gelemiyor haksızlık ve hukuksuzluğun diz boyu olduğu bir yerde çalışmak zor oluyordu. Her şey için dik durmak gerekiyordu…

Kazan dairesinden bozma tavanında havalandırma ve kazan dairesi borularının olduğu bir yer mescit yapılmış cumaya gidenler orada namazını eda ediyordu. Öyle ya bir kütüphane değildi mescit gericilerin gittiği yerin ne önemi vardı. Namaz kılanlar için her yer mescitti yerde yoktu zaten koca kurumda bulunamıyordu da.

Yine bir Cuma günü abdestimi almış mescide doğru giderken önümde yürüyen şahıs dikkatimi çekiyordu beline kadar uzanan saçları kulağında küpe kol içlerinde ne yazdığı belli olmayan dövmeler salaş bir kazak üzerinden düştü düşecek bir pantolon derken ben kendi düşüncem de önümde yürüyen şahsı dışlamış ötekileştirmiş zihnimde bir sürü söylemlerle mescide girmiştim. Kısaca aklım almıyordu bu nasıl bir giyim tarzı gençlik insanlık ne olduğu belli değil diye kendimce arkadaşı insan yerine koymamış ne olduğu belli olamayan bir insan diyerek kalemini kırmış ötekileştirerek hakkında hüküm vermiştim.

Ben mescide girerken o arkadaş da lavaboya girmişti. Ezan zamanı yaklaşıyor mescit yavaş yavaş doluyordu. İmam hatibin yerini alması ile birlikte ezanı ben mi okusam yoksa devamlı okuyan birkaç kişi daha vardı onlardan biri okur diye düşünürken o benim fikrimde ve düşüncemde kalemini kırmış olduğum arkadaş içeri giriyor müezzinlik yapılan yere geliyor ve ezan okumaya başlıyordu. O arkadaşı öyle görmek beni yerin dibine sokuyordu. Utancımdan nasıl namaz kıldığımı hatırlamamakla birlikte arkadaşın birde müezzinlik yapması ile de bir darbe daha vuruyordu bana mükemmel bir ses mükemmel bir tilavet kıraat müezzinliğe hâkimiyeti beni yerin dibinden dibine sokuyordu.

Nasıl böyle bir hataya düşmüştüm kılığı ve kıyafeti ile insanları ne zamandan beri yargılar olmuştum kendime yıllarca kızdım durdum yüzüne dahi bakmaya utandığım arkadaşın bir gün bahçede çay içtiğini gördüm yanına giderek müsaade istedim. Ve oturdum yanına direk konuya girdim senden helallik istiyorum dedim ben anlattıkça o gülüyordu. Senin ki de bir şey mi güzel kardeşim dedi ben ne hakaretlere maruz kalıyorum sen kendi düşüncende beni dışlamış hor görmüşsün benim ailemde beni bu tarzımda dolayı dışlayan insanlar var sizleri normal karşılıyorum diyordu. Demek ki sadece aynı hataya düşen ben değilim diye de içim biraz rahatladı ama bu yaptığım hatanın üzerini örtmezdi örtmedi de zaten bu olay bana tam bir ders olmuş artık kimseyi kılık ve kıyafeti nedeniyle dışlamamayı ön yargılı olmamayı öğrenmiştim kimin ne olduğunu Allah’tan başka kimse bilemezdi

Çevremizdeki entelektüel yâda marjinali diye gördüğümüz kişilere artık ön yargılı olmayalım.

Kendimizi eleştirmekten başka kimseyi eleştirme fırsatımız olamasın temennisi ve dilekleri ile…