ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında, küresel egemenliğinin önündeki büyük engellerden birinin İslam ülkeleri olduğunu anladı. Soğuk Savaş döneminde ABD Başkanı Carter’ın “Yeşil Kuşak Projesi” ile SSCB’ye karşı beslediği “kızıl tehlikeye karşı yeşil panzehir” silahının bir numaralı hedefi olarak ilan etti. ABD’nin, 11 Eylül saldırıları sonrası güya bataklığı kurutma arayışları Büyük Ortadoğu Projesi ile devam etti.
Büyük Ortadoğu Projesi hakkında bir takım siyasi ve askeri çevreler projenin temel amacının İsrail’in varlığını korumak olduğunu ifade ediyorlar. Ayrıca ABD’ye Kesintisiz petrol akışını sürdürmek, Kitle imha silahlarını yok etmek, muhalif yönetimleri ve unsurları etkisizleştirmek olarak dillendiriliyor.
Yeni Dünya Düzeni ya da Küreselleşme adı verilen bu oluşum etkinliğini her coğrafyada hissettirmektedir. Bir kısım eski sömürgeci ülkeler, geçmişte egemen olduğu topraklarda bugün de etkinliklerini sürdürmek istemektedirler. Siyasi bağımsızlığını kazanmış gibi görünen eski sömürge ülkelerinde, eski efendilerin hegemonyası yine oralarda devam ediyor. İslam ülkelerini ulusal bilinçten arındırmak için uygun bir alt yapı oluşturmaya çalışan Siyonist güçler hem bu ülkeleri sömürüyor hem de aralarındaki birliği- kardeşliği bozmaya çalışıyorlar.-
Özellikle Ortadoğudaki Müslüman ülkeler başta olmak üzeri, İslam coğrafyasındaki devletleri, "mezhep, etnik ve azınlık" kavgaları içine sürükleyip, isyanlar çıkarmak için büyük gayret sarfediyorlar. Bölgedeki Müslüman devletleri irili-ufaklı mini devletlere bölmek, "Büyük İsrail" projesinin yegane teminatı olarak görüyorlar.
Bölgede bir Yahudi Kürdistan devletini kurdurarak, parçalanma ve bölünme fay hatlarını uzatmak Müslüman ülkelerle uğraştırmanın gayreti içindeler. Kuzey Afrika ülkelerinden başlayarak diğer İslam coğrafyasındaki siyasi depremler ve fay hatları sürekli ilerlemektedir. Türkiye de bunun dışında kalamaz.
Türkiye'nin milli menfaatleri ve geleceği açısından Ortadoğu politikasının büyük önem taşıdığı gerçeği asla göz ardı edilemez. Bir başka ifadeyle Batı halen Osmanlı kalıntılarıyla savaşı- hesaplaşmayı devam ettirmektedir.
Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun varisi olarak, eski Osmanlı toprakları üzerinde bir nüfuz elde etme imkanına sahip olduğu zaman zaman dile getirilen önemli bir gerçektir. Ancak bundan daha da önemli olan, Türkiye'nin Balkanlar ve Ortadoğu'ya "nizam" getirmiş olan yegane gücün mirasçısı olmasıdır.
Bu ülkelerin hepsinin içinde Osmanlı'dan kalan bir "Türk-İslami" nüfus vardır ve bu nüfus; Batı Trakya, Bulgaristan Türkleri, Makedonya, Arnavutluk, Sancak, Bosna-Hersek hattında ilerleyen ve Balkanları ortasından ikiye bölen bir "yeşil kuşak" oluştururlar.
Bu kuşak, eğer iyi değerlendirilirse, Türkiye için potansiyel bir etki alanıdır. Türkiye bu kuşak üzerindeki Müslüman ve Türk nüfusun haklarını koruyarak bölge siyaseti üzerinde söz sahibi olabilir.
Ortadoğu'ya baktığımızda bu bölgenin de eski Osmanlı vilayetlerinden müteşekkil olduğunu görürüz. Bu durum Türkiye için büyük bir avantajdır. Türkiye bu tarihsel mirası daha etkili bir biçimde sahiplense, Ortadoğu'daki taraflar arasında uzlaştırıcı bir rol oynayabilir, bölgede büyük bir nüfuz elde edebilir.
Fransa bile, bölgeye olan uzaklığına rağmen, Suriye ve Lübnan'da geçirdiği bir kaç on yıllık sömürge döneminin hatırasına, Ortadoğu'da nüfuz elde etmeye çalışmaktadır. Üçüncü yön olan Kafkaslar/Orta Asya bölgesinde de yine Türkiye için büyük bir potansiyel nüfuz alanı vardır. Kafkaslar, tarih boyunca Rus zulmünden kaçarak Osmanlı'ya sığınmış Müslüman kavimlerin diyarıdır. Orta Asya ise, Osmanlı toprağı olmasa da, Türklük bağıyla Türkiye'ye bağlıdır. Bu vesileyle Ortadoğu ve Türk- İslam dünyası için Türkiye’nin bağımsızlığı oldukça önemlidir. Suriye de bunun bir parçasıdır.