Özel Eğitim/Öğretim Kurumunda Öğretmenlik

MEB bağlı okullarda görev yapan öğretmenlerin durumuna bir önceki yazımda genel olarak değinmiştim. Bakanlığın resmi kanalı bahsedilen durumdayken, aynı bakanlığın kontrolünde hizmet veren özel-öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin, vicdanları sızlatacak düzeyde bir özlük haklarıyla eğitim-öğretim sürdürüldüğünü tahmin etmek zor olmayacaktır.

Özel eğitim-öğretim kurumları; ülkenin eğitim kalitesini artırmak, sınıflardaki yığılmaları önüne geçmek, ekonomik gücü olanlara alternatif imkânlar sunmak amaçlı oluşturulan eğitim kurumlarıdır. İsminden de anlaşılacağı gibi tabelasında özel eğitim/öğretim kurumu yazan bir kurumun, hizmet verdiği ortamdan başlayarak vereceği her türlü hizmet dâhil “özellikli” olması gerekir ki, sunulan belli artılarından dolayı veliler çocuklarını ücret ödeyerek o okullara göndermeyi tercih etsinler.

Yıllar önce özel okullar ve dershaneler olarak bilinen özel eğitim kurumları, günümüzde iç içe girmiş, hangisinin eğitim kurumu, hangisinin öğrencilerin eksikliklerini tamamlama amaçlı kurs merkezi olduğu belli olmayan bir durumdadır. Apartman dairesinde okul olduğunu iddia eden ancak yaptıkları eğitim-öğretimin sadece öğretim yönü ön planda olan, MEB ortaya koyduğu müfredata dahi tam olarak uymayıp sınavlara öğrenci hazırlayan kurs merkezleri gibi hizmet sundukları bilinmektedir.

Çocuk denince akla, oyun çağı insanlar gelir. Onların olmazsa olmazlarından bir tanesi oyun alanlarıdır. Oyun alanının olmadığı, etkinlik salonlarının bulunmadığı, çocukların yaş ve gelişim durumlarına uygun fiziki alt yapıya sahip olmayan mekânların eğitim verilen alanlar olmasını kabul etmek akla ziyan bir durumdur.

Her konuda özellikli olması gereken özel kurumlarda çalışacak öğretmenler de “özellikli” olmalıdır. Sistemin ve velilerin beklentilerinin yüksek tutulduğu bir alanda görev yapacak öğretmenlerin özlük hakları da o nispette yüksek olduğu takdirde anlam kazanacaktır. Hizmet sahasındaki artıları ortaya koyacak olan öğretmenler, mesleğinin bilinciyle ve özverili çalışabilmesi, onun yaşantısındaki huzur, mutluluk ve başarıyı destekleyecek olan kendisine verilen değer ölçüsünde olacaktır. Bu da ancak özellikli bir özlük haklarıyla mümkündür.

Bu sayede ülke eğitim sistemine yapacağı katkının yanında resmi ve özel kurumlar arasındaki rekabeti artırsın, dolayısıyla eğitim alan çocuklarımız kazansın diye düşünülmektedir.

Mevcut olan durumda ise, meslek öncesi eğitimlerini tamamlamış tayin bekleyen ama MEB beklediklerini bulamayan binlerce genç ile birlikte, çeşitli sebeplerden dolayı erken emekli olmuş öğretmenlerin, meslekleri gereği ilk olarak çaldıkları kapı özel okullar ve kurs merkezleri olmaktadır.

Herhangi bir meslek grubu bir iş yeri açacaksa, icra edilecek meslek ile ilgili standartlara sahip olma zorunluluğu vardır. Herhangi bir meslekte bu ve benzeri standartlar getirilirken eğitim-öğretim kurumu gibi hayatlarının başında, gelişimlerini tamamlama ihtiyacı olan genç beyinlerin hizmet alacağı alanların belirlenmesinde çok daha titiz olmak gerekir.

Olması gereken standartlara uygun olarak hizmet vermeye devam eden, eğitim kadrosuna vereceği hizmet alanına yakışır özlük hakkı tanıyan eğitim kurumlarına söyleyecek sözümüz yoktur. Bunların yanında ticari bir işletme olarak pozisyon almış binlerce özel öğretim kurumunun olduğunu kimse inkâr edemez. Talebin yoğunluğuna ticari düşüncenin öne geçmesi eklenince, karşısında öğretmenlik yapma talebinde bulunan kişileri geçim sıkıntısından dolayı dilenen insanlar gibi algılayan zihniyetlerin insafına bırakılmaktadır. Ülkede vasıfsız herhangi birinin aldığı asgari ücreti dahi vermeyi çok gören, bunun karşılığında tam gün mesai çalıştıran, sigortasının hesaplanmasında çevrilmedik dümen bırakmayan, eğitimcilikten uzak tüccar kafalı bencil karakterler ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

Çok az detayı verilen yukarıdaki eğitim kurumlarının denetimi, fiziki standartlarıyla birlikte verdiği hizmete yakışan öğretmen istihdamının sağlanması konusunda MEB taviz vermemesi gerekmektedir. Kısaca, tabelasında özel eğitim/öğretim kurumu yazan bir kurumun, özellikli eğitim kurumu olması, çalışan öğretmenlerin de öz verili eğitimci olması sayesinde amacına uygun hizmet sektörü olacaktır. Bu sayede ülke eğitim sistemine yapacağı katkının yanında resmi ve özel kurumlar arasındaki rekabeti artıracak dolayısıyla eğitim alan çocuklarımız kazanacaktır.

ANLAMLI BİR HAYAT

İnsan, yaratılışı bakımından alemin fiziksel olarak küçültülmüş bir modelini temsil eder. Düzlükleri, çukurları, zirveleri vardır. Coşku ve hırsı zaman zaman fırtınalar, kasırgalar oluşturur. Şimşekler hızında olayları kavrayışı, yıldırımlar kadar kararlı ve serttir. Bazen durgun bir deniz gibi sakin, sakinliği nispetinde de derinliği simgeler. Bazen gökyüzünün sonsuzluğu derecesinde idealleri vardır, uzay boşluğunda bilinmezlere doğru yol alır. Sonsuzluğa uzanan yolda keşfedebildiği gizil güçleri sayesinde bilinmezleri bilir, olunmazları oldurur, her seferinde daha ileriye ulaşmayı gaye edinir.

Böyle bir yapıya yön verebilmek sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Bu derece geniş kapsamlı ve bilinmezleri bünyesinde taşıyan bir yapıyı idare etmek öncelikle onun hakkında yeterli ve doğru bilgiye sahip olmayı gerektirir. İnsanın kendisi ile ilgili yetileri tanıması, onları niçin, nerede ve nasıl kullanacağını bilmesi yanında o bilince de sahip olması gerekir. Bu da insanın kendi yapısının ve taşıdığı değerlerin farkındalığıyla mümkündür.

Anlamlı bir hayat anlayışı, insanı diğer canlılardan ayırt eden bir niteliktir. Var olma gayesinin bilincinde olarak yaşadığı ömrü doğru ve anlamlı tamamlamak ister. İnsanın yaratılışı gereği bilinç, duygu ve ruh yapısıyla bir bütün oluşturduğunu; bütünün parçalarının aklın kontrolüne verebildiği takdirde bir şey ifade edeceğini bilir. Bu parçaların birleşiminden bir bütün oluşur ki, bu insanı insan yapan benlik şuurudur. Bu şuuru sahip olan insanlar hayata farklı, derin ve insani bir anlam katarlar. Anlamlı bir hayat yaşamanın önemli şartı, insanın kendi öz değerlerini tanıması, çevresinde eşi ve benzeri olmayan diğer insanların varlığını kabullenmesiyle birlikte, bütün yaratılmışların da varlık sebeplerinin idrakinde olması gerekir.