“Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti ögretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.“ (Bakara Suresi-129)
"Andolsun size bir Peygamber geldi ki sizin sıkıntıya uğramanız onu incitir ve üzer. Çünkü o size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir." Tevbe Suresi 128
"Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir." (Ahzab Suresi 21)
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in etrafına îtimat ve huzur telkîn eden mübârek yüzü, yüzlerin en güzel ve en temiziydi. Yahudî âlimlerinden Abdullah bin Selâm, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medîne’ye hicret edince merakla yanına varmış, vech-i mübâreklerine bakınca da:
“Bu yüz aslâ yalan söylemez!” diyerek Müslüman olmuştu. (Tirmizî)
“O'nun (s.a.v) özü sözüne uygundu. Hiç kimse ile alay etmez ve kimsenin dedikodusunu yapmazdı. Kimseye küsmez, küskünleri barıştırır, suçluları affederdi. Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat gösterir; yetimlere, dul kadınlara ve ihtiyacı olanlara acır, elinden gelen yardımı yapardı.”
Bazı güzel hasletler vardır ki, her insan onlara sahip olmak, onları kendi hayâtında yaşamak ister: Sabır, kanaat, cömertlik, tevazu, fedakârlık, cesaret gibi... Çünkü bunlar ve benzeri güzel vasıflar, insana gerçekten "insan" olma özelliği kazandırır.
"Güzel ahlâk" adı altında toplanan bu güzel vasıfları "örnek insan" olarak en mükemmel şekilde yaşayan insan, Peygamber Efendimizdir (a.s.v).”
Onun ahlâkı, Allah'ın övdüğü ve Kur'ân'ın öğrettiği temiz ahlâktır. Yüce Allah, İslâmı insanlığın imdadına gönderip Kur'ân'ı indirirken, İlahî prensiplerin uygulamaya geçişini hayatıyla gösterecek bir insan olarak Peygamberimizi (a.s.) seçmiştir.
Efendimiz tevazu ve alçakgönüllülüğün en makbulünü ve erişilmesi mümkün olmayanı yaşamıştır. İnsanlar içinde hiçbir şekilde peygamberlik imtiyazını kullanmamış, kendisini üstün görmemiştir ve bir “Kul peygamber olarak kalmayı tercih etmiştir.”. Çok defa elini öpmek isteyenleri, aşırı şekilde hürmet gösterenleri hoş karşılamazdı.
Haya bakımından da insanların en hayırlısı ve en utangacı idi. O cahilliye devrinde Arapların yaptığı şeylerden tiksiniyor, hoş karşılamıyordu. O’nun hayası başkalarının kusur ve ayıplarını hatırlatmaya ve söylemeye meydan vermezdi. Söylemesi gereken şeyi doğrudan söylerdi.
Merhamet ve şefkat O’nun yüce şahsiyetinin bir aynası mesabesindedir. O’nun kadar merhametli, O’nun kadar müşfik ve ince ruhlu bir insan gelmemiştir. Ki: O Cenab-ı Hakk’ın Rahim ve Rauf ismini alması ne kadar merhametli ve müşfik bir kalbe sahip olduğunu gösterir.
Tevbe süresinin 128. ayetinde “And olsun ki size içinizden bir Peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır ve güç gelir. Size çok düşkündür. Bütün mü’minlere merhametli ve esirgeyicidir” buyurmaktadır.
Fakirleri, köleleri, zayıfları korur herkese eşit muamele ederdi. Duasında da “Allah’ım beni fakir yaşat, fakirlerle haşret” diye yalvarıyordu.
Kendisi yetim büyüdüğü için yetimliğin ne kadar zor olduğunu biliyordu. Onlara çok müşfik davranıyordu. Kendi evinden yetim hiç eksik olmazdı. Hz. Hatice’nin ilk kazasından ölen çocuğu, hatta Ümmü Seleme ile evlendiğinde, beraberinde beş yetimi vardı. Bir bayram gününde bir kenarda karnı aç, perişan bir vaziyette ağlamaklı duran bir yetim çocuğu aldı, Karnını doyurdu, giydirdi. O’nu evlatlığına aldı.
Bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarına alır, okşar severdi. Onlara selam verir, hal hatırlarını sorardı. Hatta bir keresinde yarış yapan çocukların arasına katılmış onların neşesine ortak olmuştur. Bilhassa kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Bir dizine Hasan bin Aliyi, diğer dizine de Üsameyi alır bağrına basar “Allah’ım bunlara rahmet et” diye dua ederdi.
İnsanların naziği, en nezih tabiatlısı, zerafet bakımından en ince ruhlusu davranış yönüyle en latifi idi. Enes bin Malik “Kendisine birşey sorana can kulağı ile dinler, soruyu soran ayrılmadıkça yanından gitmezdi” buyuruyor. Kendisini ziyaret edenlere ikramda bulunur, oturmaları için hırkasını sererdi. Kimsenin sözünü kesmez, konuşmasını yarıda bırakmazdı.
Mevlid Kandili vesilesiyle: Örnek insan ve Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) ümmet olma şuuru ile O’na, Ashabına ve Ehlibeytine salat’ü selam gönderiyor, Rabbimizden O’nun şefaatini diliyoruz. Allah onlardan razı olsun; bize de O’na ümmet olma şuuru nasip eylesin !...