Salsak gider mi?

Aslında siyasetinde ötesinde bir gündem ekonomi!
Bir yandan yaşamaya, diğer yandan yaşamın ötesinde lükslerden, keyiflerden taviz vermemeye devam ediyoruz.
Ve öte yandan bir ses ‘siyaset ulan siyaset’ diyor…
Fırsatçılar, kalpazanlar, simsarlar, üç-beş yüzlüler olanca açlıkları ile dolaşıyorlar etrafta.
Ve bulanık suya olta atmış balık avlamaya çalışanlar.
Ocaktaki aşını, sofrasındaki ekmeğini dert ederek başını yastığa koyanlarda endişe olsa, yürekler ramazan davulu misali atsa da kimilerine göre garip, bana göre ise derin bir şükür sessizliği var.
Peki ne yapmalı?
Fırsatçı,
Çok yüzlü,
İsyankar,
Ağlak,
Keyfi kaybetmenin yoksulu,
Siyasi rantın simsarı,
Ve sessiz şükrün sahibi vatandaş.
Acıtıyor, zorluyor, hiç olmazsa akaryakıt istasyonunda, daha olmadı doğalgaz, elektrik faturası ödeme sırasında ama bir yerde yakanıza yapışıyor ekonomik baş döngüsü.
Kaçış yok ama…
Amadan sonra başlıyor her şey…
Salsak gider mi?
Ne düzelir ne dağılır soruyorum şimdi sizlere?
Mevzu siyasetten de derin çıplak gözle bakabilene. Yok niyet ve bakan göz aynı istikamette değilse apaçık beceriksizlik bizdeki, dünya bolluk (!) içinde yüzerken.
Öyle mi?
Buradan da siyasi sonuç çıkaracaklar olacaktır elbette.
Emin olun o sonucun simsarları Ankara’da bilmem ne restorandın kapısında sıra bana gelse de o masada yemek yesem derdiyle dertlenenlerdendir.
Emin olun bir kârdan zarar etmenin verdiği acı ve ıstırapla konuşuyordur çığırtkan.
Zordayız millet olarak Allah’ın doğrusuna doğru, asla ve kat’a mücadele edenlere değil sözüm.
Çözüm arıyorum bugün kendimce, salmalı mı her şeyi yerle bir etme pahasına.
Salmalı mı, yanan yansın, yerle yeksan olsun tüm düzen sanallığı ile…
Yoksa durmalı mı akıl mantık çerçevesinden.
Bakmalı mı olaylara en derinlerden, dipten ve düzden.
Çok soru var zihin dünyamda ama bir gerçekle konuşmak istedim sadece, vatan gerçeği ve dahi devlet mevcudiyeti.
Yok ederek mi düze çıkarız çok ederek mi?
Siyasi istikbal uğruna, bir hırs ama gözleri kör eden bir hırs uğruna mı darmadağın olmalı her şey.
Masadaki her şeyi dağıttık sayalım, sürahi devrildi, bardak kırıldı, ayna çatladı, elimiz kanıyor, etraf yerle yeksan.
Sonra kim temizleyecek akıl başa geldiğinde tüm bunları.
Kusura bakmayın beyler, şu sıra Anadolu insanı tam da bu sorunun yanıtını arıyor.
Kim temizleyecek dağılanları ve kırılanların faturası kime kesilecek.
Şimdi bir kere daha sormak istiyorum, salsak gider mi?