Seçim Arabaları

En rahatsız olduğum konulardan biri seçim arabaları. O kadar çok şikayet var ki; o kadar çok yazmamı isteyen insanlar var ki... Resmen gürültü kirliliği, israf. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey görmedim, görülmedi. Sırf bizim ülkemize has bir durum bu. Her partinin birden fazla seçim arabası var. Sabahın köründe başlıyorlar, bangır bangır. Hasta mı var, çocuk mu uyuyor demiyorlar. Yolda telefonla ya da bir tanıdıkla konuşmak mümkün değil. Biri bitiyor, biri başlıyor. Ya da karşı partinin seçim arabasını gören diğer seçim arabası, sesi daha da yükseltiyor. Birbirlerinin sesini bastırmaya çalışırken olan bize oluyor. Bu ne kadar göreneksiz, ne kadar aymaz bir durum. Herkesin oyu belli, kimse o müziklere, o gürültülere oy vermeyecek. İnanın, göğsümüz milli duygularımız kabarmıyor; "Tamam, bu şarkıdır, ciğerime işleyen, oyum bu partiye" demiyor. Aksine, beynimize işliyor, sinir kat sayımız yükseliyor. Karargahlarda ki müzik hiç susmuyor, çevresinde olan oturan insanlara sabır diliyorum. Mesela, yakıt mazot çok pahalıyken, bu paralarla bir öğrenci okutulsa... İhtiyaç sahibi ailelerin sofrası donansa, faturası ödenseydi keşke... Belediye Başkanımız Sayın Celal Köse de bu durumdan rahatsızlığını dile getirdi. Eminim her partinin aday adayları da rahatsızdır bu durumdan. Bu gürültü kirliliği bir an önce bitse, en azından pazar günleri çıkmasalar yola... Ve müziğin sesini biraz azaltsalar, sabahın köründe değil, öğlene doğru başlasalar, inanın hepimiz çok rahat ederiz. Yolda yürümek çekilmez bir hal aldı. Buna bir çözüm bulunsa... Haftaya Ramazan. İnsanlar gergin olacak, uykusunu alamayan daha da gerilecek. Ben herkesin sesi olarak yazdım. Herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum.

Olmadı, Yakup Abi...

Geçen hafta köşe yazımda yazmıştım, Yakup Abi'yi... Yoğun bakımda, umudumuz çoktu. O kadar çok dua aldı ki; bütün dualarımız onunlaydı. Geçen hafta kaybettik Yakup Abi'yi. O kadar üzüldüm ki; hepimiz aynıydık. Gözümüzü açar açmaz, bir haber var mı diye sosyal medyamıza bakıyorduk. Kara haber, geçen hafta Çarşamba günü geldi. Olmadı, dayanamadı, yapamadı. Çok mücadele etti, çok mücadele ettiler. Canım Sabiha'm, iyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta diyerek, mücadelesinden hiç vazgeçmedi. Çok erken, çok vakitsiz... Sabiha'ya diyecek bir cümlem yok; o kadar zor ki. Ne desem, tesellisi yok. İçindeki yangın sönmeyecek, bayramları, doğum günlerini, yeni yılları sevmeyecekler artık. Kalbinde hep bir bıçakla yaşayacak. Yol arkadaşını, arkadaşını, kocaman Dağ'ını kaybetti. Ama güçlüdür Sabiha, çocuklarıyla birlikte tutunacak, kaldığı yerden devam etmek zorunda. Sosyal medyasındaki videoları çok ağlattı hepimizi. Bir yanını toprağa gömüp, bir yanıyla yaşamaya devam edecek; evlatlarının güzel günlerini görecek. Yakup Abi hep onlarla olacak, eminim. Cennetin en güzel yerinden bakacak onlara. İki evlat, en büyük mirası bu dünyada. Doğum gününe 2 gün kala vefat etti, Yakup Abi. Doğum gününde gitmek olur mu? Kimse doğum gününde ölmemeli, çünkü doğum gününde ölünmez. Babalar, eşler, evlatlar ölmemeli; vakitsiz gitmemeli. Beyaz atına binip, sevdiklerini bırakmamalı. Sabiha yorgun, bitkin, çok üzgün; ama başını yastığa koyduğunda, vicdanı o kadar rahat olmalı ki; elinden gelenin fazlasını yaptı, o kadar güzel baktı ki, pamuklara sardı, sarmaladı. Allah herkese öyle bir eş nasip etsin. Enerjisi hiç bitmedi, içinde fırtınalar kopsa da hiç belli etmedi; gülen yüzüyle moral verdi. Gözünün içine baktı, Yakup Abi'nin; ama buraya kadarmış. Çok güzel bir hikayeydi; hikaye bu dünyada sona erdi, öbür tarafta devam edecek. Ben Sabiha'ya, yavrularına, ailesine sabır diliyorum; mekanı cennet olsun, Allah onları cennetinde buluştursun. Hiç tanışmadığı bir insan için üzülürmüş insan. Üzüntümüz çok büyük. Geçen hafta, "Bu da geçer yahu" diyeceğiz, iyileşecek demiştim; yine, "Bu da geçecek" diyeceğim. Zamanla yavaş yavaş, hiç unutulmayacak; acısı hiç geçmeyecek.