Seçim sonrası yeni Dışişleri Bakanı olarak atanan Hakan Fidan’ı dış politika alanında son derece yoğun bir mesai bekliyor. Dış politika alanında Türkiye’nin öncelikli olarak ilgilemesi gereken meseleler ise başlıklar halinde ifade etmek gerekirse şunlar: 1) Rusya-Ukrayna savaşı ve Türkiye’nin denge siyasetinde giderek zorlanması. 2) Suriye’nin Arap Birliği Teşkilatına dönmesi ve bu bağlamda yeni dönemde Türkiye- Suriye ilişkileri ve bölgesel gelişmeler. 3) İran- Taliban rejiminin askeri bir çatışma içine girmesi ve bunun bölge için doğurabileceği riskler. 4) İsveç’in Temmuz ayında NATO’ya üye olma süreci ve Türkiye’nin pozisyonu. 5) Karabağ Meselesi ve Azerbaycan- Ermenistan ilişkileri. 6) ABD- Çin arasında ortaya çıkan yeni soğuk savaş ve bu soğuk savaşta Türkiye’nin konumu. 7) Suudi Arabistan’ın Çin- ABD rekabetine oynaması ve eksen değişikliği ihtimali. 8) Kosova’da ortaya çıkan etnik ve siyasi gerginlik ve doğurduğu bölgesel ve küresel riskler. Yukarıda özet olarak aktarmaya çalıştığım hususlar yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’nın masasının üstünde bulacağı konular olacak. Yeni Dışişleri Bakanı Fidan 13 yıl boyunca istihbaratçı kimliği ile aşina olduğu yukarıdaki konularda artık bu yeni dönemde çok daha geniş bir dış politika perspektifinden bir nevi bir diplomat gözüyle bakmak durumunda kalacaktır.
Türkiye’nin yeni döneme dair yukarıda sıralamış olduğumuz sorunlara dönük mevcut durumu ve ileride alması muhtemel tutumu dış politika perspektifinden kısaca analiz etmemiz gerektiğinde şunları söyleyebiliriz. 2022 Martında başlayan Rusya- Ukrayna savaşı haziran ayı itibarıyla Ukrayna’nın beş cephede Rusya’ya karşı saldırıya geçmesi ve Ukrayna’nın savaşı Rusya topraklarına taşıması sebebiyle savaş her iki taraf içinde kritik bir safhaya girmiş bulunuyor. Ukrayna saldırısı başarıya ulaşır ve Rusya topraklarında Ukrayna’nın başlattığı sabotaj faaliyetleri ve askeri yıpratma savaşının devam etmesi son derece zor durumda bulunan ve iç siyasi çatışmalar yaşayan Rusya için çok daha zor günlerin kapısını açacaktır. Bu noktada Türkiye’nin şu ana kadar başarılı bir biçimde devam etmekte olduğu denge siyasetinin Rusya lehine ne derece sürdürülebilir olacağı tartışma konusu olacaktır. Türkiye her şeye rağmen denge siyasetini sürdürmek istese de bu eskisinden çok daha zor bir hal alacaktır. Suriye’nin geçen ayın sonunda Arap Birliği Teşkilatına dönmesi ile başlayan yeni süreçte Türkiye- Suriye ilişkileri çok daha farklı bir boyut kazanacaktır. Zira Arap Birliği Teşkilatının Suriye’nin toprak bütünlüğü noktasında tüm yabancı güçlerin Suriye’yi terk etmesine dönük yaklaşımı bu yeni dönemde Türkiye’nin Suriye politikasını gözden geçirmek durumunda bırakacaktır. Türkiye’nin hali hazırda kendisine bağlı askeri güçler yoluyla Suriye’nin %9’unu kontrol etmesi Türkiye- Suriye ve dolaylı yoldan da Türkiye- İran ve Türkiye-Rusya ilişkilerini Suriye noktasında belirleyen temel faktör olacaktır. Yeni dönemde Türkiye – Suriye topraklarında kalmaya devam mı edecek yoksa bir çekilme planı mı ortaya koyacak bunu ilerleyen aylar da görmüş olacağız.
Son 15 gün içerisinde meydana gelen önemli olaylardan biri İran ile Taliban güçlerinin İran- Afganistan sınırı dahilinde çatışmaya başlamış olmaları. Bu çatışma süreci devam eder ve büyür ise bölge yeni bir istikrarsızlık sarmalı ile karşılaşmış olacaktır. Afganistan’dan yeterince göç alan ülkemiz on binlerce yeni Afgan göçmenin yurdu olma riski ile karşı karşıya kalacaktır. Böyle bir sürecin yaşanabilme ihtimali dahi hem Türkiye hem de bölge açısından yeni güvenlik risklerinin doğmasına sebebiyet verecektir. Türkiye – NATO ilişkileri açısından en önemli konu şu an için İsveç’in NATO’ya üye olması meselesidir. Temmuz ayı içerisinde İsveç, NATO’ya üye olacak ve bu küresel bir güç haline gelen NATO için yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Türkiye’nin Temmuz ayı içerisinde İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakması Türk- Rus ilişkileri açısından mutlaka gözetilmesi gereken bir husus olacaktır. Yeni dönemde Türkiye’nin bölgesel açıdan mutlaka meşru bir taraf olarak çözümüne katkıda bulunması gereken temel meselelerin başında hiç şüphesiz Karabağ meselesi bulunuyor. Geçen ay içerisinde Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ilan etmesi Karabağ meselesi konusunda Azerbaycan ile Ermenistan arasında yeni ve barışçıl bir dönemin başlamasına yol açabilecektir. Türkiye- Ermenistan ilişkilerinin barışçıl bir biçimde gelişmesi bölgesel barış ortamının gelişimine de katkıda bulunacaktır. Küresel açıdan yeni dönemin en başat belirleyeni ise hiç kuşkusuz Çin- ABD rekabetinin bir nevi soğuk savaşa dönüşmesi ve bu noktada doğu ve batı bloku olarak niteleyebileceğimiz yeni bir küresel düzenin ortaya çıkıyor olmasıdır. Türkiye başta finanssal açıdan batılı ülkeler ile entegre bir ülke olması ve NATO’nun Çin’i küresel düzeyde askeri bir tehdit olarak nitelemesi sebebiyle Türkiye; Çin karşısında çok daha mesafeli ve dikkatli olmak durumunda kalacaktır. Özellikle ekonomik koşullar Türkiye’yi bu yeni dönemde batılı güçler ile daha yakın ilişkiler kurmaya zorlayacaktır. Suudi Arabistan ile İran arasında başlayan yakınlaşma ve karşılıklı büyükelçi atanması sonrasında bölgesel bir yeni düzenin inşa edilmeye çalışıldığı çok açıktır. Özellikle Çin’in İran ve Suudi Arabistan arasında arabulucu bir rol üstlenmesi ve ağırlığını koyması Suudi Arabistan ile ABD ilişkilerinde soğuk rüzgarların esmesine sebep olmuştur. Suudi Arabistan , Çin ile ekonomik anlaşmalar imzalamış ve dış politika alanında ABD’ye karşı Çin kartını oynayarak kendisine dış politika alanında yeni bir alan açmaya başlamıştır.Türkiye’nin bu yeni dönemde bölgenin yükselen gücü Suudi Arabistan karşısında takınacağı yeni tutum bölgesel ve küresel dengeler açısından belirleyici olacaktır.
Son olarak Türkiye açısından her daim önemli bir bölge olan balkanlarda kaynamaya başlayan kazan balkanlar merkezli yeni ve büyük bir çatışmanın habercisi konumundadır. Kosova’da Arnavutlar ve Sırplar arasında ortaya çıkan gerginlik ve çatışma riski Türkiye açısından balkanlar politikası noktasında takip edilmesi gereken birincil mesele olacaktır. Türkiye balkanlarda yeni bir savaşın ortaya çıkmasını asla arzulamaz iken önümüzdeki günlerde Türkiye hariciyesi balkanlar nezdinde bölgesel barışın korunması adına çok daha fazla mesai harcamak durumundadır. Türkiye geçmişten bugüne takip ettiği denge siyasetini balkanlar merkezli olmak üzere yeniden kurgulamak durumunda kalabilir. Son söz olarak şunu söylemek gerekir ki dış politika alanında Türkiye’nin ilgilenmesi gereken çok sayıda mesele yeni dönemde yeni koşullar ve zorluklarla ortada durmaktadır. Yeni Dışişleri Bakanı Fidan ve ekibinin bu dış politik konular ile ilgili nasıl bir tutum takınacağı ve izleyecekleri diplomatik yaklaşımlar Türkiye’nin iç politikasını da belirleyecek temel faktör olacaktır. Dış politika alanında önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak olan gelişmeleri takip edip analiz etmek her zamankinden çok daha önemli olacaktır.