Sessiz bekliyorlar…

Sessiz bekliyorlar bir kenarda. Belki gözlerinin içine bakıp da halden anlayan olur umudu ile.
Sessizlikleri öylesine derin ki, görmek, hissetmek, fark etmek, dokunabilmek ne mümkün.
Talep makamında olamayanlardan bahsediyorum kıymetli hemşerilerim.
Kıymetli ağabeyim Zafer Özşık’ın her fırsatta dile getirdiği bir sözle konuya başlamak istiyorum:
“Nerede yaşıyorsanız yaşayın hiç olmazsa fitrenizi memleketinize gönderin!”
Ne büyük bir çağrı değil mi?
Memlekete, insanına vefanın yanı sıra aslında sessiz çığlıkların sesine dokunacak bir hareketin de mesajı bu ifade.
Yaşadığımız topraklar sürekli yokluk ve onun neden olduğu göçle imtihan olmuş.
Bu imtihanda gidenler de en zorunu yaşamış kalanlarda.
Özellikle sessiz bir köşede bakakalanlar için yoklukla imtihan, göçün geride bıraktığı sorunlar daha acı vermiş.
Acıları umutsuzlukları da beraberinde getirmiş.
Umuda tohum atan bir basın mensubu olarak en umutsuz zamanların üstüne de umut tohumları atmaktan yana oldum her daim.
Her şeye rağmen ve bazen de umutsuzluğun inadına umutlu olmak.
Bugün ki satıları umuda bir tohum atanların sayısını artırmak olarak görmenizi rica ediyorum.
Hayat çoğu zaman gerek meşakkati gerekse keyfiyeti ile insanı gerçeklerden ve etrafında yaşananlardan uzaklaştırabiliyor. İşi gözlem, değerlendirme, fark etme ve farkındalık oluşturma olan biz gazeteciler de kimi zaman göremeyenlerden olabiliyoruz.
Ramazan ayının ilk günün de ‘Dinginleşme vakti’ demiştik ya, bu anlamda dinginlikler bakar görmezliği de almaya birebir geliyor.
O halde, paylaşma ayında, mübarek Ramazan ayının bu günlerinde uzakları yakın etme, yakınları da görebilme adına bu çağrım.
Umutsuzlukların üzerine atılan bir tohum varsa birlikte yeşertme.
Sosyal devlet olabilme gücüne ve iradesine sahibiz şükürler olsun.
İnsanımız, ilgili kurumlar ziyadesiyle duyarlılar özellikle Ramazan ayında.
Ama tek başına yetmiyor!
Sessizliğin sesine dokunmak, sessizlikteki çığlıklara temas etmek için yetmiyor bazen.
Özellikle bir köşe de evinde ocağında ekmeği olan, hala muhtaçlık düzeyinde yaşam süren insanımız var. Onlar kendini göstermekten ar ediyor, ya da sesi çıkmıyor hayatın verdiği ağılıklar yüzünden.
Umutsuzluk dedik ya.
Bu dünya insanlığının üstüne savaşlardan, felaketten ve yoksulluktan daha ağır çökmüş bir kavram.
Anadolu insanına umutsuzluğu kader olarak aşılamış birileri yıllar yılı.
İnancının temeli umutla beslenen bizler için umutsuzluk nasıl da böyle iliklerimize kadar işlemiş?
Tüm bunların karşısında yanı başımızdaki seslerin sesini duyma vakti.
Ramazan ayında gördüklerimizden daha acı durumu olan görmediklerimiz var.
Sesiz bekliyorlar.
Bir ses için.
Bir dokunuş için.
Bir fitre, bir tabak yemek, bir tebessüm hepsi geçer onların dünyasına.
Siz yeter ki umutla yaklaşın.
Umudunuz eksik olmasın ey insanlık.