Sihir ve Zararları

Sihir, tabiat üstü gizli güçlerin yardımı ve aracılığıyla belli bir maksadı gerçekleştirmek ve belli bir gayeye ulaşmak için uygulanan ve etkili olduğu kabul edilen eylemler, bir şeyin veya olayın gerçek hüviyetinden uzak olarak başka bir halinin gösterilmesidir.
Sihir, İslâm'ın kesin olarak yasaklayıp reddettiği bir inanç ve işlem olup tabiat kuvvetleriyle insanlara bir takım etkilerin yapıldığı söylenen ilkel bir anlayış ve olgudur. Tevhid inancının insanların hayatından uzak kaldığı dönemlerde toplumların ilkel inançlara sapması ve totemlere inancın yaygın olduğu ortamlarda çeşitli göz boyama yollarıyla yapılan sihir, eski İran, Çin, Mezopotamya, Arap yarımadası, Mısır ve Hindistan'da yaygın bir meslek ve insanları aldatma yöntemi olmuştur. Allah inancının zayıf, iradenin güçsüz, insan fıtratında var olan zafiyetlerin doğru bilgi ve kaynaklardan beslenmediği ortam ve zamanlarda insanlar sihir, büyü, kehanet ve faldan medet umar hale gelmişlerdir. İslâm'ın sihirbaz, falcı ve kâhinleri kınaması da, insanları gerçek dışı, fıtrata aykırı, basit inanç ve düşüncelerle oyalayıp hak yoldan uzaklaştırarak ilkel ve akıl dışı anlayışlara sürüklemeleri sebebiyledir.
Sihir genellikle şu yollarla yapılmaktadır:
- Tapınmaya ve yıldızların etkisine dayandırılan ve tılsım adı verilen daha çok Keldanilerin yaptığı sihir. Hz. İbrahim (a.s) bu inanç ve anlayış ile mücadele vermek ve yıldızlara tapınan bu insanları hidayete davet etmek üzere gönderilmiştir.
- Ruh çağırma, hipnotizma ve benzeri yollarla insana etkili olduğu kabul edilen sihir. Bu sihri yapanlar insanları öldürmek ve diriltmek marifetlerinin olduğunu başkalarına telkin ile kabul ettirirler.
- Ervah-ı arziyye denilen yer yüzündeki cinlerin gizli kuvvetlerinden yararlanarak yapıldığı ileri sürülen sihir. Genellikle cincilik olarak halk arasında yayılan ve cahil kimselerin itibar ettiği bir kandırmacadan ibarettir.
- Herhangi bir olağanüstü yönü olmayan, sadece insanların idraklerini bir an için yanıltarak yapılan bir göz boyamadan ibaret olan sihirdir. Buna daha çok illüzyon denir.
- Olağan üstü işler yaptığına inanılan çeşitli aletlerle yapılan sihirdir. İnsanlar bu aletlerin özelliklerini bilmedikleri için, bunların bir el marifetiyle kullanılmasıyla olağan üstü işlerin becerildiği intibaını vermektedir. Hz. Musa'ya karşı içine cıva doldurulmuş hortum gibi bazı iplerin sıcak bir alana bırakılması sonunda cıvanın genleşmesiyle iplerin yılan gibi kıvrıldığı görülmekte ve bu hortumların yılana çevrildiği iddia edilerek insanlar aldatılmaktadır. Bu gibi oyunlar her zaman var olagelmiştir.
- Çeşitli ilaçların ve kokuların kullanılmasıyla yapılan sihirdir.
Bu gibi ilaç ve maddelerin kimyevî özelliklerini bilmeyen kitleler sihirbazın iş becerdiğine inanırlar.
- İsm-i A'zam'ı bildiğini insanlara kabul ettirerek karşısındakileri psikolojik baskı ile cezbetmek suretiyle yapılan etkileşimle ortaya çıkarılan sihirdir. Bu, insanları kandırmakta başka bir şey değildir.
- İnsanların gizli ve bilinmeyen yönlerini sahtekar ve gammazların yardımıyla öğrenen ve bu gizli yönlerini bildiklerini onlara ispatladığını söyleyenlerin yaptığı sihirdir. Bu da insanları aldatıp birbirine düşüren, birbirlerinin aleyhine kışkırtan ve aralarını bozan bir hokkabazlıktan başka bir şey değildir.
Diğer taraftan, islam âlimleri insan ruhunun bazı hâricî âmillerle tesir altına alınabileceğini de kabul etmişlerdir. Bu tesirlerin kötü niyete mebnî olarak fâsıklar tarafından oluşturulan bütün çeşitlerini sihir kelimesiyle tanımlamışlardır. Nitekim Kur’an’ı Kerimde Hz. Mûsa'nın Firavun'la olan mücadelesi bir sihir ve mucize mücadelesi şeklinde takdim edilir. “Onlar ortaya atınca Musa dedi ki, "Sizin yaptığınız şey sihirdir. Muhakkak ki, Allah onu iptal edecektir. Şüphe yok ki, Allah fesatçıların işlerini düze çıkarmaz." (Yûnus, 10/81)
Yine Kur'an'da Hârut ve Mârut isimli iki melek üzerinden: "...Fakat o şeytanlar kafirlerdir ki insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Hârut ve Mârut'a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar (o iki melek): "Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderildik), sakın (sihir, büyü yapıp da) kâfir olma" demedikçe hiç bir kimseye (sihir) öğretmezlerdi. İşte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki (sihirbazlar), Allah'ın izni olmadıkça onunla hiçbir kimseye zarar verici değillerdir. Onlar ise kendilerini zarara sokacak, onlara fayda vermeyecek şeyleri öğretiyorlardı. Andolsun, onlar muhakkak biliyorlardı ki, onu (sihri) satın alan (ona revaç veren) kimsenin âhiretten hiçbir nasibi yoktur. Onlar kendilerini cidden ne kötü şey mukabilinde sattıklarını bilmiş olsalardı" (Bakara, 2/ 102).
Ayeti kerimeler muvacehesinde sihir, şeytânî bir ameldir ve iki farklı kaynağa dayandığı anlaşılmaktadır:
1-Şeytanların uydurdukları eracif denen (uydurma sözler, yalanlar) hakikatsiz aldatmacadır.
2-Bâbil deki gibi, özü ve aslı melekî olan bazı hakîkî ilimlere ve garip sanatlara dayanan harikalardır.