Siyasi giyotin ve AK Parti’deki metal yorgunlar

Biliyorum biraz ürkütücü kavram, hatta ziyadesiyle rahatsız edici.

Ama millet menfaatine olacaksa şayet siyasi giyotin babamsa da işlemeli kardeşimse de kesinlikle işletilmelidir!

Mevzua Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la direk başlayalım isterseniz…

İsterseniz küçük bir örnekle konuya giriş yapalım.

- Bir işletme kuruyorsunuz, bir çalışan bir siz varsınız. Zamanla bu işletmeniz büyüyor, 10 çalışan ve siz oluyorsunuz. Derken 30 çalışana çıkıyor… Türkiye’de kurumsallaşma nedenli zordur bir düşünün. Nasıl bir mücadele vermek zorunda olduğunuzu, hakimiyet alanınızı düşünebiliyor musunuz? İşte bu gün geldiğimiz noktada AK Parti, dün bir patronu, bir çalışanı ile yol yürüyen siyasi işletme iken bu gün 20 yılı devirmiş, milyonlarca seçmeni, üyesi, teşkilat temsilcileri, eski-yeni figürleri olan dev bir holding misali.

Hakim olmanız gereken insan yapısını, hele hele güç gölgesinde hakim olmanız gereken insan yapısını/karakterini düşünebiliyor musunuz?

Çok uzağa gitmeyelim, 3 çocuklu bir aile düşünün. Çocuklar 16-18-25 yaşlarında. Bu çocuklara 3-5 ve 13 yaşlarında iken mi daha hâkimsiniz, tam kontrolünüz altında yoksa biraz büyüdükten sonra mı?

AK Parti bugün tam da bunu yaşıyor?

Bir de evlatlar sizi güçten düşmüş, otoritesi zayıflamış görüyorsa vay halinize.

Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı, ‘metal yorgunluğu’ adı altında partiyi yenileme operasyonları yaptı. Heyecanı canlı, diri ve sürekli aktif tutacak adımlar attı ama yetmedi!

Neden yetmedi?

Asıl metal yorgunu olanlar yerine olmayanlara partiden tasfiye edildi, küstürüldü, uzaklaştırıldı. (FETÖ sonrası süreç değil kastım, bilakis yeni kurulan partilere kaptırılan isimler, sessizliğe bürünen, AKP’lileşme karşısında direnemeyenlerden bahsediyorum…)

Cumhurbaşkanının söylemi ile süreci işletmesi gerekenler arasında sıra dağlar misali farklar oluştu. Söylemi eyleme dönüştürmesi gerekenler, sahada yine bildiklerini okudular, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu hedef ve planının bile isteye dışına çıktılar.

Her kim ki, elindeki gücü şahsi menfaatleri uğruna kullanıyor, bunu yaparken de olanca riyakarlıkla, sureti Hak’tan görüntüsü verip inanç ve samimiyet mekanizmasını ayaklar altına alma pahasına işlere imza atıyorsa; haram olsun doğmamış çocuklarımızın, yaşadığımız toprakları canları ile vatan kılanların, her şeyden habersiz milletimizin hakkı.

Ve her kim ki, ‘Çamurdan olsun benden olsun’, ‘benim namussuzum iyi namussuz’ diyorsa da yazıklar olsun!

AK Parti bugün geldiğimiz noktada istese de istemese de bu durumları yaşıyor/yaşattırılıyor.

Kimileri dava uğruna sessiz kalırken kimileri hala batan geminin malları misali yağma peşinde.

İçeride ve dışarıda yeni bir kurtuluş mücadelesi verirken, içerideki soytarıları zapt etmek, hele hele tespit etmek bir müddet sonra imkansız hale geliyor.

AK Parti’de yaşananların benzerleri diğer siyasi partilerde gerçekleşmiyor mu? Siyasetin maalesef genetiğinde olan bu durum siyasi partinin gücüne, mevcudiyetine göre kendini gösteriyor.

Devlet iradesinin en önemli gücü olan ve bu durumu 20 yıldır elinde bulunduran AK Parti’de yaşanan olumsuzluklar daha net görünüyor.

Son yaşananlar; ‘millet vicdanı’, ‘millet karakteri’, ‘millet aklı’, ‘millet hakkı’na ters, Hak’kın kabul etmeyeceği, hatta Müslüman olmayan milletlerin dahi ret ettiği, kabul etmeyeceği durumlar.

AK Parti’yi yönetenlerin bir an evvel ‘Metal yorgunluğu’ adıyla başlatılan ama amacına uygun cereyan etmeyen yenilenme hareketini ‘siyasi giyotini’ harekete geçirerek millet vicdanındaki beklentiye karşılık vermesinin zamanı geldi de geçiyor.

Siz, millet hakkını gasp edenleri bünyeden atar, kusar, bir de siyasi giyotini harekete geçirip bu dünyanın cezasını hakiki dünyaya bırakmayacak kadar adaletli olduğunuzu gösterirseniz ancak siyasi ve vicdani etki ve yetkiniz kendini bulur.

Onun dışında bir temizlenme hareketi laf-ı güzaftan başka bir şey değildir.

AK Parti’nin 20 yılda yaptıklarını maalesef bu tip insan modelleri ve neden oldukları fulü olaylar bir kalemde silip atıyor, yok hükmüne getiriyor. Bir basın mensubu olarak bugüne kadar yapılanları görmezden gelen, göz ardı eden, beyaza siyah diyen olmadım.

Lakin sureti Hak’tan görünüp millet hakkını gasp edenlerin oluşturduğu kokuşmuşluğun üstünde istesek de gül yetişmiyor, son bir umut temizleyin bereketli topraklarını üstünü gül de dikelim karanfil de… Kul istemese de inanın Hak verir mis kokulu en güzel çiçekleri.

Bu işin siyaseti yok, endişem, korkum, kaygım millet menfaati, yeterince bedel ödedik daha fazlasını çocuklarımıza ödetmeyelim!