Odgurmuş: Sayın Monşer size hem şaşıyorum hem de şaşırıyorum. Çok tutarsız davranıyor ve sanki rakip firmanın satış elemanı gibi hareket ediyorsunuz. Hatta daha da ileri giderek düşman devletlerinin beşinci kolu gibi hareketler sergiliyorsunuz.
Monşer: Nereden çıktı şimdi bu? Benim neyime şaşıyor, neyime şaşırıyorsunuz anlamadım. Ben halkımı seven demokratik, laik bir aydınım.
Odgurmuş: Şaşıyorum çünkü her konuda tutarlı bir görüş sergilemiyor, bir dereden bir tepeden fikirler ileri sürüyorsunuz. Şaşırıyorum çünkü uğruna mücadele verdiğinizi dile getirdiğiniz önceki fikirlerinizden tamamen sıyrılmış gibi hareket ediyor. Fikren yan yana gelmenizin mümkün olmadığı vatan ve millet düşmanları için taziyede bulunuyor, onlara rahmet diliyorsunuz. Marksist olduğu bilinen ve hem devlet millet aleyhine faaliyet gösterdiği bilinenlerin çalışmalarını da takdirle karşılıyor ve hatta kayran olduğunuzu ifade ediyor, onlara özeniyorsunuz.
Bu tür davranışlarınız için hem şaşıyor hem de şaşırıyorum.
Nerede bir devlet, millet, ordu ve dinimiz İslamiyet düşmanı varsa ona sahip çıkıyor, onun ardından methiyeler diziyor, onlara adeta hayranlık duyuyorsunuz. Diğer taraftan da söz açıldığında “biz de milliyetçiyiz” hatta daha da ileri giderek arada bir “Ülkücü olduğunuzu, bununla da gurur duyduğunuzu” vurgulama ihtiyacı duyuyorsunuz. “Milliyetçiliğimi kimseye tartıştırmam” düşüncesini taşıyorsunuz. Bütün bunlar çelişkili durumlar değil mi?
Monşer: Ne demek şimdi bunlar. Ben tutarlı bir insanım. Benim fikirlerimde herhangi bir tutarsızlık yok. Gelmişiz şu yaşa, eğriyi doğruyu sizden mi öğreneceğiz. Belki eski fikirlerimde bazı değişimler olmuş olabilir. Fakat asıl fikirlerimde bir milim dahi sapma yoktur. Ben hem halkçı hem laik hem de Türkçü bir insanım.
Odgurmuş: Nasıl olur pek sayın! Monşer, paylaşımlarınıza da bakıyoruz. Nerde bir Türklük düşmanı var bazen onlardan da paylaşım yapıyorsunuz. Batının ne kadar fikir adamı varsa sizin yazılarınızın ve düşüncelerinizin baş köşelerinde yer buluyorlar. Çok affedersiniz biraz kaba olacak ama “bizim kendi ilim, fikir, Din ve tasavvuf adamlarımıza kıran mı girdi?” Yoksa tek parti döneminin baskıcı yönetimi tarafından tercüme ettirilip kütüphanelere doldurulan Yunan klasiklerini okuyarak onları kendinize rehber mi edindiniz?
Monşer: Yunan klasiklerini okumakta ne gibi mahsurlar var anlamadım. Kitap kitaptır.
Odgurmuş: Siz ne kadar da milliyetçiyim deseniz de o kitapları okuya okuya o kitapların verdiği bakış açısı ile kendi milletimize ve halkımıza bakıyor ve “Bizden adam olmaz, bizde şu yok, bizde bu yok, ilmi gelişme yok diyerek batı penceresinden kendimizi görüyorsunuz ve tabi netice olarak da mutlu olamıyorsunuz.
Ortaya koyduğunuz görüşler, yaptığınız paylaşımlar ve fotoğraflar hep öte taraftan oluyor. Paylaşımlarınızın Türk milleti ile, dinimiz İslamiyet’le hiçbir ilgisi yok. Bütün misalleriniz yabancı kaynaklı, bütün örnekleriniz yabancı yazar ve düşünürlerden alıntı. Sizin dağarcığınızda bize dair hiçbir şey yok mudur da tüm misalleriniz tüm alıntılarınız batı filozoflarından. O halde nasıl oluyor da siz kendinizi hala milliyetçi olarak tanımlıyorsunuz. Bu mümkün değil.
Anladık, Batı’yı, Abd’yi iyi öğrenmişsiniz, Avrupalarda hem fiilen hem de fikren çok dolaşmışsınız anladık. Çok hayran kalmışsınız. Biraz da ülkemize gelseniz, Türk’ten, Türk milletinden, Dinimiz İslamiyet’ten, kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden bahsetseniz. Kendimizden misaller verseniz. Kendi halkımızı eleştirmek yerine içinde bulunduğumuz durumlarla ilgili yapıcı, tamir edici, kuşatıcı ve kucaklayıcı görüşler serdetseniz daha iyi olmaz mı?
Anlayalım; siz hangi milletten yanasınız. Türk milletinden yana olmadığınız belli de hangi milletten, hangi kültürden yana olduğunuz pek de anlaşılmıyor.
Ayrıca; biraz daha ciddi olamaz mısınız, bazen her konuyu alay mevzuu yapıyorsunuz. Yaptığınız bu şaka türü şeyler de içinizde özlemle ve hasretle yanıp tutuştuğunuz apaçık belli olan batı hayranlığınız ve batı kültüründen kurtulamamanın dışa vurumu görünümünde.
Cemil Meriç’te okumuştum: “Üstad bir münasebetle otobüsle Konya’ya giderken yanına bir üniversite öğrencisi düşer. Üstad Cemil Meriç öğrenciye açıldıkça açılır, Hint mistisizminden girer, Fransız düşüncesinden çıkar. O kadar çok anlatır, o kadar çok şey söyler ki, sonunda yanındaki delikanlı nihayet dayanamaz ve ona “siz bizden değilsiniz” der. Yani delikanlı “siz Türk Milletinden, İslamiyet’ten başka şeyler anlatıyorsunuz” demek ister.
Durum bu noktaya gelince Cemil Meriç içinde bulunduğu durumu anlar ve Hint ve Batı düşüncesinin yanı sıra Türklük ve İslamiyet, Türk devleti, cumhuriyet gibi konular üzerine de eğilir.
Peki sizin özentiniz ne zaman sona erecek? Ne zaman Müslüman Türk gibi davranacak, ne zaman olaylara Türk-İslam açısından bakacaksınız. Bu gidiş bu gidiş değil. Monşer’liği bırakın Müslüman Türk gibi davranın. Netice itibariyle bu devlet bizim devletimiz, bu din-İslamiyet bizim dinimiz. Bu millet bizim milletimiz, bu tarih bizim tarihimiz, bu kültür bizim kültürümüz. Milletimize, devletimize, dinimiz İslamiyet’e, tarihimize, kültürümüze dil uzatmaktan dil uzatanlara da yol vermekten lütfen kaçının.