Aklıma Divanlı Köyü’ndeki hadise geldi…
2014 ya da 2015 yılları olabilir. Dönemin Valisi Necati Şentürk köyün yolunu bozan hızlı tren firmasıyla davetimiz üzerine geldi ve karşılığında yeni okul yapılması için pazarlık etmeye başladı.
Firma Vali’nin hatrına bir şeyler yapmaya razı oldu. Tamam dediler temelini atalım.
Anlaşıldı.
Yalnız Vali Şentürk’ün köylülere şöyle bir talimatı oldu. “Mevcut binayı yıkın ve yeni bina aynı yerine olsun.”
Elbette bu hiç kimsenin aklına yatmadı. Sonraki süreçte köylü biliyor yıkılırsa elindeki okuldan da olacak.
Bir davet daha gerçekleşti. Bu sefer Sayın Vali firmaya “Siz kabasını da yapın biz tamamlarız” dedi.
Anladık ki köylü o gün okulunu yıksaydı bugün okulsuz bir köy olacaktı.
Allah’tan hayırsever bir iş adamı yeni bir okul yapıp aileden birinin adını vererek bu işi çözdü.
Vali ve hızlı tren firması da tereyağından kıl çeker gibi işin içinden sıyrıldı.
Efendiler…
Vali Kemal Yurtnaç döneminde Şehir Hastanesi’nin toplantı salonunda siyasetçilerimiz ile birlikte tüm Yozgatlı bürokrasinin bulunduğu bir ortamda şehir stadyumun yer konusu konuşulmuştu.
Yer önerisi yapıldı.
Hizmet İş Sendikası Başkanı Ferman Zararsız bizzat yer gösterdi.
“Buyrun gelin buraya yapalım” dedi.
Kabul görmedi.
Bugün mevcut stadyumun yerine aynı stadyum yapılmak istedi. Hiçbir kritere de uymuyor. Yani ulusal müsabakalarda dahi yeterliliği yok.
Sonuç bu yapılamadığı gibi elimizdeki stadyumdan da olduk.
Şimdi saman alevi gibi, kamuoyu bir parlıyor sonrası geçiveriyor.
Kabul etmek gerekir şehirde heyecan ve umut da yok.
Zamanında yapılması gerekenleri ama yapılmayanları hep sorguladık.
Neden gecikti diye, neden daha bitmedi diye.
Ama bu sorgulama topyekün olmalı.
Bir şehir istemeli.
İsteseydi o stadyumdan önce 2018 yılında temeli atılan o havaalanı şimdiye kadar çoktan yapılırdı.
HEMŞEHRİM İŞİ UZMANINA VERELİM
Tarık Yılmaz kardeşim önceki gün ki yazısında; son yıllarda oldukça ön plana çıkan, açıklamalarıyla dikkatleri çeken, tepkileriyle kamuoyunda ses getiren, eğitim hayatının bir kısmını Yozgat’ta geçiren ve şu an parti kurma çalışmalarında olan siyasetçilerden Yavuz Ağıralioğlu ile yaptığı telefon konuşmasına ve arada geçen sohbete değindi.
Yazısının başlığı ise “Akıllı tahtalar değil akıllı öğretmenler gerek…”
Konuyu genelleştirdiğimizde ise Tarık kardeşimin yaptığı şu tespit tamda buna uyuyor.
“Şu an yaşadığımız Türkiye’de siyaset de devlet bürokrasisi de maalesef adam yokluğu ve yoksunluğu yaşıyor.”
Neden bu hale geldik?
İşte genel olarak çözüm aranması gereken konu bu değil mi?
Siyasette ve bürokraside ilk çeyrek de büyük bir değişim yaşandı.
Maalesef liyakatin yerini bir çok şey aldı.
O birçok şeyinde siyasete ve bürokrasiye büyük olumsuz yansımaları oldu. Devam ettikçe bu sorun büyüdü.
Çözüm beklendikçe sorun daha da çözümsüzlüğe doğru yol aldı.
Tek çözüm yolu var.
Çok basit.
Eş, dost, akraba ve mülakatı bir kenara koyacağız.
“Hemşehrim işi uzmanına verelim” diyeceğiz.