“Yaratılmışların en hayırlısı, en mükemmeli ve en şereflisi olan, her şey hizmetine sunulan insanın; Allah katındaki değeri îman, ibadet, sâlih amel, takva ve güzel ahlakı nispetindedir. Çünkü Allah insanları bu açıdan değerlendirmekte, onların fiziki yapılarına, renklerine, ırklarına, cinsiyetlerine, sağlam veya engelli olduklarına bakmamaktadır.Kur’ân’da dünya veya âhiret hayatında, hakîkî, çoğunlukla mecâzî anlamda görme, işitme, konuşma, ortopedik ve zihinsel engellilik ile genel anlamda hastalıklardan söz edilmektedir. Hakîkî anlamdaki engellilik, ya benzetme veya dîni görevlerde ruhsat bildirme veya tedâvi etme veya değer verme anlamında geçmektedir.Kur'ân'da, fiziksel anlamda çeşitli musibetlere maruz kalan peygamberlerden söz edilmiş ve bu sıkıntılar karşısında metanet ve sabır göstermelerinden dolayı örnek olarak onlardan övgüyle zikredilmişlerdir. Mecâzî anlamda engellilik; îman etmeyen insanların ilâhî gerçekleri anlamamaları, görmemeleri, duymamaları ve konuşamamaları anlamıyla Kuranda, geçmektedir.Ahiret hayatında görme, duyma ve konuşma engelli olmak; hakîkî ve mecâzi anlamda, kâfirler için gerçekten kör, sağır ve dilsiz olmaları veya kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleri, duyamamaları ve delil ile konuşamamalarıdır.En güzel biçimde yaratılan insanın fizîkî ve ruhî varlığını sağlıklı olarak, sürdürmesi temel görevidir. Bu görevin ihmali, insanda bir takım özürlerin meydana gelmesine sebep olabilmektedir. Öte yandan insan, ölümü ve hayatı ile imtihan halindedir. Bazen nimetlerle bazen de musibetlerle imtihan olur. Dolayısıyla başına gelen her sıkıntının müsebbibi bizzat kişinin kendisi olmayabilir. İlâhî imtihanın yanı sıra, anne-baba ve toplumun da ihmal ve kusurları olabilir.İster ilâhî bir imtihan sonucu, isterse kendisi ve diğer insanların kusuru sebebiyle olsun bir musibetle karşılaşsın insanın her şeyden önce metanet ve sabır gösterebilmesi gerekir. Bu, sıkıntılarından kurtulmak için maddî ve manevi çarelere başvurmasına engel değildir. Çarelere başvurur ancak “musibet ancak Allah’ın izni ve takdiri ile olmuştur, O, izin vermeseydi olmazdı, bunda da bir hayır vardır diyerek” rahat olma bilincini kazanabilmesi, insanın Allah’a olan imanının sonucudur. Asıl engellilik, manevi engelliliktirEnes b. Mâlik (ra) diyor ki: “Ben Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu işittim: ‘Yüce Allah, ‘İki sevgilisi (olan gözlerini almak sureti) ile kulumu sınadığımda sabrederse, o ikisi yerine ona cenneti veririm.’ buyurdu.’”Ebû Zer’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “…(Âmâya veya yol sorana) yol gösterivermen sadakadır. Gücünle güçsüz birine yardım etmen sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen sadakadır...” (İbn Hanbel, V, 152)Hz. Peygamber’in (sav) eşi Âişe (ra) şöyle diyor: “Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Batan bir diken bile olsa Müslüman’ın başına gelen her bir musibeti Allah onun günahlarına kefaret sayar.’” (Buhârî)Zayıfların, düşkünlerin, fakir ve yoksulların gerçek dostu ve hamisi olan Allah Resûlü, engellilere yapılacak her türlü yardımın bir sadaka olduğunu söyler. Peygamber Efendimiz’e (sav), varlıklı Müslümanların namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerin yanı sıra sadaka vererek de sevaba erdiklerini söyleyen, ancak kendilerinin buna imkân bulamadıklarından yakınan Ebû Zer’e Hz. Peygamber sadakanın birçok çeşidinin bulunduğunu belirterek şöyle buyurur, “…(Âmâya veya yol sorana) yol gösterivermen, sadakadır. Gücünle güçsüz birine yardım etmen, sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen sadakadır...” (İbn Hanbel) (