Türkçe; milletimizin nâtıkasını, râbıtasını, rûhunun şifresini, derûnî nefesini, gönül sesini, ahlâk ve terbiyesini ortaya koyan, güneşin ışıkları üzerine nurlar yağdıran söz sanatlarının gülistânı; deyim, cinas ve mazmun dîvânı, duygu penceresinden ömür rüyâsını seyreden bir hayat destânı ve coşkun ırmaklar gibi çağıldayan has şiirin anavatanıdır.
Türkçe; karanlığı aydınlatan bir şafak ihişâmıyla “gün ve ay ışığından ve yayla çiçeği kokusundan” güzellikler sunan, bir parmak balın, tâze bir kaymağın tadını alır gibi dilimizi, damağımızı şaklatan, her kelimesinde, her cümlesinde hissiyâtımızı ve fikriyâtımızı en zârif ifâdelerle, kendine has idrâk, his ve yorumlarla Türk’çe anlatan millî kimliğin şekillendiği bir liyâkat nişanıdır.
Türkçe; katmer katmer açan bir gül tomurcuğundan seher vakti yayılan kokular gibi rûhumuza târifsiz şevkler ve zevkler tattıran, çehremizi ve çevremizi ışıklandırıp gönüllere bir güneş gibi doğan, ufuk çizgimizi aydınlatıp hayâl penceremizi genişleten, rengârenk sanat ve edebiyat çiçeklerine ev sâhipliği yapan çok büyük bir turkuaz gülistânıdır.
Türkçe; Türk’ün en güzel türküsü, “Dilde Birlik” aşkını terennüm eden mukaddes bir ülküsü, Altaylardan Tuna’ya kadar dalgalanan ses ve söz bayrağı, Türk Dünyası’nın hayâti bağı, Türk-İslâm Medeniyetinin en görkemli otağı ve Tûran illerinden “allı turnalara” selâm eden vuslat âsumânıdır.
Türkçe; teknik açıdan mükemmel bir lisan olup, kelime köküne yapım ve çekim ekleri getirilerek yeni sözcükler oluşturan, az kelimeyle çok şey anlatan, “matematik gibi bir dil” ve öznesi başta, nesnesi ortada vurgusu sondaki fiilde olan ve bir tür kreşendoyu hatırlatan cümlelerinin müzikalitesi dil âlimleri tarafından tescil olunan muhteşem bir bediîyat limanıdır.
Hâsılı kelâm; Yahyâ Kemâl Beyatlı’nın; “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve rûhu Türkçedir.” dediği, Nihad Sâmi Banarlı’nın da; “Ataların bize mîrâs bıraktığı en güzel iki şeyden biri bugünkü Türk vatanı ise, ikincisi de Türkçedir.” diye ifâde ettiği Türk dili bizim mânevî vatanımızdır.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihinde Türkçeye Türk’çe bir bakışla yayınladığı; “Şimden girü hiç kimesne kapıda ve divanda ve mecâlis ve seyranda Türk dilinden gayrı söz söylemeyeler…” fermanı; Türkçenin devlet dili olması, gelişmesi ve gelecek nesillere nakledilebilmesi bakımından çok önemli bir tarihî hadisedir. “Türkçenin Karanlık Günleri”nin hitama erdirilmesinin ilk adımını atan Karamanoğlu Mehmet Bey’in 747 yıl önce yayınladığı bu ferman dolayısıyla 13 Mayıs “Türk Dil Bayramı” olarak millî bir şuur ve gururla kutlanmaktadır.
Türk kimliğinin ve Türk kültürünün temelini oluşturan ve dünyanın en köklü, en zengin dillerinden birisi olan Türkçenin; korunmasını, zenginleştirilmesini, sanat, edebiyat, ilim ve eğitim dili olarak daha yükseklere taşınarak geliştirilmesini, art niyetli bir zihniyetle “dili arılaştırmaya” (?!) çalışanlara (?) fırsat verilmemesini, Türkçeleşmiş kelimelerin îtibarının korunmasını, Türkçenin ecnebî söz, cümle yapısı, aksan ve yabancı dil işgalinden kurtarılmasını, Türkçenin doğru kullanımla gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan ve Şevki Bey’in; “Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz” diyen hicaz şarkısındaki gerçeğin derûnunu idrak edip, “dil yâremize” çâre arayan gönül dostlarıma en kalbî teşekkürlerimi arz ediyorum.
Türk Dil Bayramı’nın 747. yılı azîz ve asil Türk milletine ve mânevî vatanımız Türkçeye gönül veren herkese kutlu olsun.
Cümle gönül dostlarına bâkî selâm ve kalbî muhabbetlerimle...