Türkiye İstediklerini ABD’den Alabilir Mi?

31 Ekim tarihinde Başkan Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında Roma’da gerçekleşen görüşme sonrasında tarafların geçmişten bugüne gelen temel dış politika meselelerine dair pozisyonlarını koruduklarını söyleyebiliriz. Türk – Amerikan ilişkilerini belirleyen çok sayıda mesele olmakla birlikte bugün için öncelikli olarak Türk-Amerikan ilişkilerini belirleyen dört temel mesele bulunuyor: 1) F-35 savaş uçağı programından Türkiye’nin resmen 23 Eylül itibarıyla çıkarılması. 2) Rusya’dan alınan S-400 savunma sisteminin NATO üyesi bir ülke olan Türkiye tarafından kullanılmasa dahi bulundurulması ve ikinci parti bir S-400 bataryasının daha Türkiye tarafından alınmak istenmesi.3) Türkiye’nin Suriye konusunda ABD ile farklı bir tutum takınması. 4)Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası ve Türkiye- Yunanistan ilişkilerinin giderek gerginleşmesi.

Türkiye’nin resmen F-35 programından çıkarılması sonrasında bu program dahilinde daha önce verilmiş olan 1,5 milyar dolarlık ödemenin yeniden alınabilmesi meselesi bu görüşmeden sonrada masada görüşülmeye devam edecek zira bu program kapsamında önceden yapılmış olan anlaşmalar çerçevesinde Türkiye bu meseleyi sadece ABD ile kuracağı ikili ilişkiler yoluyla çözebilmek durumunda. Çünkü anlaşmaya göre Türkiye haklarını uluslar arası bir tahkim mahkemesinde arama hakkına sahip değil. Bununla birlikte Türkiye’nin F-35 savaş uçağı yerine 40 adet F-16 savaş uçağı alabilmesinin önünde de en büyük engel ise silah alımlarının ABD kongresinin onayından geçmek zorunda bulunuyor olması. Türkiye’nin bugün itibarıyla ABD kongresinde her hangi bir lobi gücü bulunmuyor. Dolayısıyla Türkiye’ye ABD kongresinin F-16 verilmesi hususunda onay verebilmesi maalesef mümkün gözükmüyor. Rusya’dan alınan S-400 savunma sistemlerinin NATO üyesi olan Türkiye’de halen kullanılmasa dahi bulunuyor olması Türk-Amerikan ilişkilerini zehirleyen en önemli konu başlıklarından birini oluşturuyor. Türkiye’nin bir NATO üyesi ülke olarak S-400 savunma sistemlerini NATO sistemine entegre etmesi mümkün gözükmüyor. Bu savunma sistemleri Türkiye’nin elinde olduğu müddetçe başta ABD olmak üzere NATO’nun kurumsal olarak Türkiye’ye açıktan destek verebilmesi olanaksız. Türkiye , Suriye konusunda ABD ile son derece farklı yaklaşımlara sahip olmaya devam ediyor. ABD, ypg başta olmak üzere Suriye’de var olan kürt örgütlenmelerini desteklerken Türkiye bu yapıları birer terör örgütü olarak görüyor. ABD,Türkiye’nin Suriye’ye dönük gerçekleştirdiği operasyonlara olumlu bir gözle bakmaz iken Türkiye hali hazırda Kuzey Suriye’ye dönük yeni bir operasyonun eşiğinde bulunuyor. Son olarak Türkiye’nin doğu Akdeniz konusunda takındığı agresif tutum ABD tarafından endişe ile takip edilirken Yunanistan’nın Fransa ve ABD ile kurduğu askeri bağlar ve anlaşmalar sonucunda Yunanistan açık bir biçimde Türkiye ile savaşabileceğini deklare ediyor.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım hususlar noktasında genel bir değerlendirme yaptığımızda Türkiye’nin 2022 yılında da ABD ile yeniden eski güzel günlere dönebilmesi pek imkan dairesinde gözükmüyor. Zira Türkiye-ABD ilişkileri son 10 yılda aşama aşama bugünkü kötü noktaya evrilmiş bulunuyor. Türkiye- ABD ilişkilerinin eskisi gibi yeniden rayına girebilmesinin en temel yolu Türkiye’nin her koşulda diplomasiyi öncelemesi ve sert güç yerine yumuşak güç unsurlarına ağırlık vermesinden geçmektedir. Türkiye dış politikada ABD’ye karşı Rusya kozunu oynamaktan artık vazgeçmeli bu politikanın Türkiye’ye özellikle son 5 yıl içinde ne derece zarar verdiğini görmelidir. Türkiye ege’de savaş tamtamlarının çalındığı şu günlerde öncelikle Yunanistan ile temasa geçmeli ve Yunanistan’a diplomasi dışında kullanacağı her hangi bir yolun bölgesel açıdan felaketle sonuçlanacağını açık bir biçimde anlatmalıdır. Ayrıca Fransa ile de bir araya gelerek Fransa’nın Yunanistan’a gereksiz bir özgüven sağlamasının önüne geçmelidir. Türk- Yunan ilişkilerine tarihsel açıdan baktığımızda Yunanistan’nın büyük güçleri yanında hissettiği vakit büyük hatalar yapabildiği vakidir bu açıdan da Türkiye- ABD ilişkileri bölgesel barışın korunması açısından her daim önemli ve değerli olmayı sürdürmektedir.