Yozgat’a dair…-1:- Kayısı çekirdeği toplayan çocuklardık…

Bize öğretilen yaşam şekli böyle miydi?
Bize öğreten büyüklerimiz öğretmeyi başardılarsa, biz, neden başaramadık?
Biz anneye, babaya, aile büyüklerine, mahalle büyüklerine, toplum içerisinde saygı duyulması gereken herkese saygı duyduk. Vicdanlı, merhametli, dürüst, gelenek göreneklerine harfiyen uyan, inançlı, aza kanaat eden, tasarruf etmeyi bilen, çalışkan bir nesil olarak yetiştirildik.
Belki de fakirlik, yokluk bizim daha fazla düşünüp üretken olmamızı sağlıyordu. Evimize alınan sebzelerin kasalarını bile değerlendirirdik. Tahtasını kırar, Çıra olarak soba tutuşma da, çivisi toplar biriktirir, sokaktan teneke çivi toplar, kayısı yer çekirdeğini atmaz kutularda biriktirirdik. Sokaklardan topladığımız eski hurdaları almaya gelen, kayısı çekirdeklerini almaya gelen seyyar satıcılara, kayısı çekirdeğini metal parçalarını vererek kendimize naylon terlik, bulaşık leğeni gibi şeyler alırdık.
Aile planlaması ismi verilen az çocuk yapma kavramı ile annelerimiz daha tanışmamış, en az beş çocuklu ailelerden oluşan, tek maaşla geçinmeye çalışan fakir insanlardık. Kayısı çekirdeği toplamak, paslı demir toplayıp satmak bize hiçbir sıkıntı olmazdı ve gayet doğal karşılardık bu durumu.
Oyuncaklarımız yine kendi ürettiğimiz, çelik Çomak, kiremit, taş buna benzer satın alınmayan sokaklarda olan, çocuk psikolojisini olumsuz etkilemeyen doğal nesnelerdi.
Mahalleler sokak aralarında dalya, yakan top, beştaş oynayan, ip atlayan birdirbir, evcilik oynayan çocukların sesleriyle dolar taşardı..
… sobanın üzerine kolonyayı döker alevine hayran kalır, portakal kabuğu koyar evimizi mis gibi kokuturduk. Sobanın Alevinin evin tavanına yansımasını karanlık odada yatağımızdan izleyerek hayallere dalıp giderdik. Evcilik oynayarak anne, eş, baba olmayı, doktor hemşire polis olmayı, öğretmen olmayı öğrendik. Asfalt olmasa bile, sokak aralarına kurduğumuz tiyatrolarımız, hayal dünyasında ürettiğimiz okullar, hastaneler, evler, karakollar, sahneler içinde yaşayarak hayatı öğrendik.
… peki ne ara biz bu hale geldik? Bakıyor ama görmüyoruz, etrafımızda olan biteni sadece seyretmekle yetiniyor, hiçbir reaksiyon göstermiyoruz.
Manevi değerlerimize, yaşam biçimimize müdahale edilip, robotlaştırılmamız karşısında neden elimiz kolumuz bağlı, neden seyirci kalıyoruz?
Bu soruya cevabı olan var mı?