Yozgat’ta eski ramazanlar-4: Teravih sonrası lise caddesi turu

Bizim hayattan büyük isteklerimiz olmadı, ufak tefek güzelliklerle yetinmeyi bildik ve mutlu da olduk. Ne alırsan 10 liracı rüyalarımı süslerdi.
Yozgat’ın kenar mahalleleri, asfalt ile hiç tanışamamıştı. Oyuklar, çukurlar bir çok yere de arabayla girmek mümkün değildi. Sokak ortalarında, tavuk, horoz, köpek, kedi bütün hayvanlar özgürce dolaşır, tıpkı mahallenin çocuklarının yaptığı gibi yerler mühürlendiği zaman herkes evine dönerdi. Bazı akşamlar yolu şaşıran sarı tavuğu sokak aralarında aradığımı çok iyi hatırlıyorum. Sokak aralarına ancak at arabaları girebilirdi.
Soğuk kış günlerinde, dar sokaklarda yokuş aşağı inmeye çalışırken, tekerleğinin Çamlıktan inen yağmur sularının oluşturduğu oyuklara girmesi sonucu, kömür yüklü at arabalarının devrilip, zavallı atların evine üç kuruş götürmek için yağmur, çamur, soğuk demeden üzerindeki kir ve pastan tanınmaz haldeki siyah mantosu, yamalı pantolonu, ayağında soğuk kuyusu, ağzında Bafra cigarası gözlerinde donmuş akıp akmama arasında tereddüt eden, buğulu gözlerle Çamur içinde debelenip çırpınan atını ve ekmek teknesi çaresizlik içinde kurtarmaya çalışan, at arabacı emmi yüreğimin en güzel köşesinde büyük bir sevgiyle saklıyorum seni..
Bizim babalarımız, bu şartlarda bizi okuttu yedirdi, giydirdi. Aç, susuz, yokluk içinde, çok zor şartlarda. Biz onlara hak ettikleri değeri verdik mi? Hep bir ağızdan evet!!!diye bağırdığınızı duymak yüreğime su serpecek. Yozgat’ta hamallık yapıp evine helal ekmek götürmüş emmilerim mekanınınız cennet olsun.
İftar açıldıktan, akşam namazları eda edildikten sonra alelacele teravih namazı hazırlığı başlardı. Eski Yozgat evlerinin çoğunda tuvaletler genellikle hatta hemen hemen hepsinde bahçeye inşa edilirdi. Çünkü, eğer evin içinde olursa evlere melekler girmez, hayır bereket gider evi kötü cinler basardı.! Babaannelerimizin felsefesine göre...
Mahallemizde iki tane Ali Emmi vardı. İkisi de duyma özürlü (sağır) İkisi de saçını kaybetmiş(kel). Ali Emin’in biri hiç duymaz, diğeri biraz duyardı. Ne hikmetse hiç duymayanın lakabı kel Ali emmi, biraz duya bilenin lakabı sağır Ali emmi. Uzun yıllar boyu bu bilmeceyi çözemedim.
Çünkü kel Ali emmi dediğimiz Ali emmi hiç duymazdı, bir şey anlatmak istediğimiz zaman öyle bir bağırmamız gerekiyordu ki Eskipazar‘dan bağırırdık saat kulesinden duyulurdu. Yozgat kültürünün insanlara illa bir lakap takma, bunu yaparken de engelli organ ya da dış görünüşlerini kullanma özellikleri olduğu için elimde olmadan kullandığım kelimeler sebebiyle bütün engelli insanlardan özür diliyorum. Sizi çok seviyoruz! Sürçülisan ettiysek af fola.
Ne yazık ki bu bir kültürün yansıma şekli ve hiç kimsede bu gibi lakaplarlardan rahatlık duymaz , büyük bir olgunlukla gülüp geçerlerdi. şimdi bir başlasam Yozgatlının hemen hemen hepsinin lakabı vardır. Günler yetmez sayfalar yetmez saymaya, Kor Eysan, Topal Üsüyün, Çalıh Meymenet, Ahraz, guru Hüsne, topah Anşa…
Velhasıl kel Ali amca bacaklarında oluşan ağrı nedeniyle, evin içine tuvalet inşa etmeye karar verir ve bunu hayata geçirir.. Bunun üzerine ailenin üzerinden kara bulutlar eksilmez. Kazalar, hastalıklar, zor günler birbirini ardardına kovalar. Ve tabii ki mahallenin dört büyük otoritesi babaannelerimiz bu durumun, evin içine yapılan tuvaletin gazabı olduğu senaryosunu yıllarca evirip çevirip anlatıp, vura vura dizlerinde morluklar oluşturdular. Babaannelerimiz demirbaşlarımızdı, baş tacımızdı şimdiki gençler gibi evlenir evlenmez aile büyüklerinden kurtulma çabaları başlamazdı, evin en güzel köşesi babaanne ve dedeye ayrılırdı…
Devamı yarın.. Sagılar.. (lise caddesi turu)