Ziya Gökalp

Ziya Gökalp (23 Mart 1876, Diyarbakır – 25 Ekim 1924, İstanbul), Türk yazar, toplum bilimci, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebûsanda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmıştır. "Türk milliyetçiliğinin babası" olarak da anılır.

23 Mart 1876'da Diyarbakır'da dünyaya gelmiştir. Babası Vilayet Evrak Memuru Tevfik Efendi'dir. (1851–1890) Baba tarafı 19. yüzyılın başlarında Çermik'ten Diyarbakır'a göç etmiştir. Annesi Diyarbakır'ın köklü ailelerinden olan Pirinççizadelerden Zeliha Hanım'dır (1856–1923). Doğduğu ev bugün müze olarak kullanılmaktadır.

İlk yazılarında Ziya, Ziyaeddin, Mehmed Ziya, Hüseyin Vedad, Tevfik Sedad, Mehmed Mehdi, Mehmed Nâil, Demirtaş, Celâl Sâkıb takma adlarını kullanan yazar, Genç Kalemler dergisinde çıkan (nr. 14, Kânunusâni 1327 / Şubat 1911) “ Altın Destan” manzumesinde Gök Alp imzasını kullanmış, bu tarihten sonra da hemen bütün eserlerinde Ziya Gök Alp adını tercih etmiştir (Celâl Sâkıb ve Gök Alp adları Ali Canip Yöntem tarafından da bir süre kullanılmıştır).

Edebî Yönü. II. Meşrutiyet sonrası siyaset ve fikir akımları arasında önemli bir yere sahip olan Ziya Gökalp aynı dönem edebiyatı için de dikkate değer bir isimdir. Bir edebiyatçı olarak Gökalp’i iki açıdan değerlendirmek gerekir: Şiirleri ve diğer edebî yazıları, edebiyat üzerine görüşleri.

Yeni Hayat adlı eserinin başında kendisinin de belirttiği gibi “şiirin değil şuurun hâkim olduğu” bir devri yaşadığı için Gökalp’in şiirlerini bir ideolojinin, bir fikir sisteminin programını aksettiren metinler olarak görmek gerekir.

 

ESERLERİ

– Kızıl Elma (1914)

– Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1918)

– Yeni Hayat (1918)

– Altın Işık (1923)

– Türk Töresi (1923)

– Doğru Yol (1923)

– Türkçülüğün Esasları (1923)

– Türk Medeniyet Tarihi (1926 ölümünden sonra)

 

ALA GEYİK – ZİYA GÖKALP

 

Çocuktum, ufacıktım,

Top oynadım,acıktım.

 

Buldum yerde bir erik,

Kaptı bir Ala Geyik.

 

Geyik kaçtı ormana,

Bindim bir ak doğana.

 

Doğan, yolu şaşırdı,

Kaf Dağından aşırdı.

 

Attı beni bir göle;

Gölden çıktım bir çöle,

 

Çölde buldum izini,

Koştum, tuttum dizini.

 

Geyik beni görünce,

Düştü büyük sevince.

 

Verdi bana bir elma,

Dedi, dinlenme, durma.

 

Dağdan yürü, kırdan git,

Altın Köşke çabuk yet.

 

Seni bekler ezeli,

Orda dünya güzeli.

 

Bin yıllık çile doldu!

Bunu dedi, kayboldu.

 

Yedim sırlı elmayı,

Gördüm gizli dünyayı.

 

Gündüz oldu, geceler;

Ak sakallı cüceler,

 

Korkunç devler hortladı,

Cinler, cirit oynadı.

 

Kesik başlar yürürdü,

Saçlarını sürürdü.

 

Bir de baktım, melekler,

Başlarında çiçekler.

 

Devlere el bağlıyor,

Gizli gizli ağlıyor.

 

Kılıcımı çıkardım,

Perileri kurtardım.

 

Kurtardığım periler,

Adım adım geriler,

 

Kanadını açardı,

Selam verir, kaçardı.

 

Az, uz gittim, dolaştım,

Altın Köşke ulaştım.

 

Bir kapısı açıktı,

Öteki kapanıktı.

 

Kapalıyı açarak,

Açığa vurdum kapak.

 

At önünde et vardı,

İt, ot yemez ağlardı;

 

Otu ata yedirdim,

Eti ite yedirdim.

 

Açtım bir elmas oda;

Dev şahı uykuda

 

Gördüm, kestim başını,

Dedim, Ey dev nerede?

 

Nerede Dünya Güzeli?

Dedi, Elinde eli!

 

Döndüm, baktım. Bir Kırgız

Elbiseli güzel kız.

 

Durmuş, bakar yanımda,

Şimşek çaktı canımda.

 

Güldü, dedi, Türk Beyi!

Tanıdın mı geyiği?

 

Kimse, beni bu devden

Alamazdı. Ancak sen,

 

Kaya deldin, dağ yardın,

Geldin, beni kurtardın.

 

Ah o imiş anladım,

Sevincimden ağladım,

 

Dedim, Turan Meleği!

Türkün yüce dileği!

 

Yüz milyon Türk bu anda

Seni bekler Turanda.

 

Haydi, çabuk varalım,

Karanlığı yaralım;

 

Sönük ocak canlansın,

Yoksul ülke şanlansın

 

İndik, iti okşadık,

At sırtına atladık.

 

Geçtik nice dağ, kaya,

Geldik Demirkapıya.

 

Kapanması, çok yıldı,

Açıl! dedim, açıldı.

 

Yol verince gizli yurt,

Aldı bizi Bozkurt,

 

Kaf Dağından geçirdi,

Türk Eline getirdi.

 

ÇOBANLA BÜLBÜL – ZİYA GÖKALP

Çoban kaval çaldı, sordu bülbüle:

“Sürülerin hani, ovan nerede?”

Bülbül sordu, boynu bükük bir güle:

“Şarkılarım hani, yavrum nerede? ”

 

Ağla çoban ağla. Ovan kalmadı.

Göz yaşı dök bülbül, yuvan kalmadı.

 

Çoban dedi: “Ülkeler hep gitse de,

Kopmaz bende Anadolu Ülkesi,”

Bülbül dedi: “Düşman Hased etse de

İstanbul da şakıyacak Türk sesi”

 

Çalış çoban, kurtar öz yurdunu.

Şairlerden topla, bülbül bir ordu.

 

Çoban dedi:”Edirne’den ta Van’a

Erzurum’a kadar benim mülklerim.”

Bülbül dedi: “İzmir, Maraş, Adana,

İskenderun, Kerkük en saf Türklerim”

 

Sarıl çoban, Sarıl. Mülkü bırakma.

Yad elinde, bülbül, Türk’ü bırakma.

 

Çoban dedi: “Sürülerin hep kaçsa

Benim sürüm var, kaçmaz, adı Türk ili.”

Bülbül dedi: “Şarkı ölsün, yok tasa;

Türkülerim yaşar söyler halk dili.”

 

Yalvar çoban, yalvar. İlin kurtulsun.

Dile haktan, bülbül, dilin kurtulsun.