Köyün en zengin çiftçisi, Ali Ağa, tarlasının verimliliği ile gurur duyuyordu. Diğer köylüler, onun bu zenginliğine imreniyorlardı. Kıskançlık ve rekabet, köydeki dostlukları sarsmaya başladı. Bir gün, Ali Ağa, komşusu Hasan’a karşı bir haksızlık yaptı. Bu durum, köydeki kardeşlik bağlarını kopma noktasına getirdi.
Bir gece, köyün yaşlılarından biri, bir rüya gördü. Rüyasında, köyün üzerine kara bir gölge düştüğünü ve eğer köylüler arasındaki kardeşlik yeniden sağlanmazsa, köyün kaybolacağını gördü. Yaşlı adam, bu rüyayı köylülerle paylaştı, ancak çoğu kişi bu uyarıyı dikkate almadı.
Felaketten Sonra
Günler geçtikçe, köydeki tartışmalar büyüdü. Ali Ağa ve Hasan arasındaki husumet, diğer köylüleri de etkiledi. Bir sabah, köylüler uyandıklarında, köylerinin ortasında büyük bir çatlak oluştuğunu gördüler. Toprak, kayaların ve ağaçların arasında sarsılmaya başladı. Kısa süre içinde, köyün tamamı büyük bir gürültü ile yerin altına gömüldü.
Köylüler, felaketin ardından Yozgat’ın başka bölgelerine dağılmak zorunda kaldılar. Kayıp köy ise, zamanla efsanelere karıştı. Bazıları, o köyün hâlâ yerin altında var olduğunu ve köylülerin ruhlarının birbirine kenetlendiğini söyler. Yıllar geçtikçe, bu hikaye Yozgat’ın dört bir yanında anlatılmaya başlandı.
Günümüzde
Bugün, Yozgat’ın köylerinde yaşayan insanlar, bu eski hikayeyi çocuklarına anlatıyor. Kardeşlik ve dayanışmanın önemini vurgulayan bu hikaye, nesilden nesile aktarılıyor. Yozgatlılar, geçmişte yaşananların dersleriyle dolu bir toplum oluşturuyor. Kayıp köyün efsanesi, Yozgat’ın kalbinde yaşamaya devam ediyor; zira dostluk ve kardeşlik, her zaman koruması gereken değerlerdir.
Yozgat’ın kayıp köyü, sadece bir hikaye değil, aynı zamanda insanların birbirine ne kadar bağlı olması gerektiğinin hatırlatıcısıdır. Bu hikaye, Yozgat’ın ruhunu ve kültürünü besleyen bir parça olarak, günümüzde de yaşamaya devam ediyor.