Çocukken annelerimiz ne zaman ağzımızdan kötü bir söz çıksa bizi ağzımıza acı biber sürmekle tehdit ederlerdi, korkumuzdan bir daha söyleyemezdik o meşum sözleri. Belli ki, daha körpecik bir çocuğa “amcana bir küfret bakayım” diyenler ya da sokakta yürürken yanından yöresinden geçen insanlara aldırmadan ağzının dolusunca küfreden gençler annelerinden böyle bir tehdit duymamış olsa gerek.

Sokaklarımız o kadar kirlendi ki, artık insanın ailesiyle ya da bir dostuyla şöyle bir cadde turu yapası gelmiyor maalesef. Hasbelkader bir işimiz gereği çarşıya inmek zorunda kaldığımızda da kulaklarımızdan tacize uğramış, öfkeden yüzümüz kızarmış olarak kendimizi bir sığınağa atmak durumunda kalıyoruz. Bu kirlilikten kastımız anlaşılıyor diye düşünüyorum. Öyle bir kirlilik ki üç beş kişinin çabasıyla temizlenecek gibi değil, kısa zamanda da yapılmaz. Topyekûn toplumsal bir bilinçlenme lazım.

Küfretmenin, galiz sözler söylemenin her türlü medya ve sinema filmleri ile hayatın içinde doğal bir durum olduğu ya da komedinin, eğlencenin olmazsa olmazı gibi lanse edildiğini görüyoruz maalesef. Medya her zamanki gibi ifsat etmeye devam ediyor. Ama biz neden evlerimizin ve sokaklarımızın maddi temizliğini önemsediğimiz kadar gönlümüzün ve dilimizin temizliğini önemsemiyoruz? Asıl sormamız gereken bence bu. Evde anne babasından galiz söz işitmeyen çocuk, bu sözleri zorlasanız söyleyemez. Yani maalesef sorun evimizden başlayıp sokağa taşıyor.

Bir de küfür etmenin, galiz ifadeler kullanmanın psikolojik boyutu var, galiba bu şekilde dilini kirletenler kendilerinde garip bir güç hissediyorlar. Bence psikoloji bu soruna eğilmeli.

Dil kirliliğini, tüm kirlilik türlerinden daha önemli görmek gerektiği kanaatindeyim. Gönlümüzü temizlemeyiz, zira dil gönle bağlıdır. Gönülde ne varsa dilden o çıkar. Gönlü temiz gençler yetiştirmeliyiz. Bunun için herkes dikkat etmeli. Bilhassa anneler, babalar, öğretmenler. Bugün bağlamından saptırılan mahalle baskısı dediğimiz aslında geleneksel toplumsal kontrol mekanizmalarımızın ciddi şekilde işlemesi gerekiyor. Dil kirliliğine müsaade edilmemeli.

Bir de çocuklarımız bu hafta karnelerini alacaklar. Eski heyecanı kalmasa da tatlı bir heyecan vesilesi. Ama karnelerde tüm anne babaların daha çok dikkat etmesi gereken yer karnenin sol tarafı değil, aslında karnenin sağ tarafında bulunanlar soldakilerden kıymetli. İşte anneler, babalar ve toplum olarak karnenin sağında yazanları solunda yazanlardan daha önemli görebilirsek yukarıda bahsettiğimiz sorunu kökünden çözmüş olacağız. İnsanlığımızı hem karnede hem de amel defterinde, sağda yazılanların solda yazılanlardan yüksek olması kurtaracak.

Unutmayalım, dilimiz kimliğimizdir. Kim olduğumuz dilimizden çıkanlarla belli olur.