Kıraathaneler ve Kahvehanelerden  önce sohbet mekanları olarak “ Köy Odaları” vardı. Bizim çocukluğumuzun efsane mekanları olan köy odaları toplanma yerleri idi. Özellikle kış mevsiminde bütün koy halkının durak ve sohbet yeri olan mekanlardı buralar. Bizler çok küçüktük, ilkokul öncesi ve ilkokul döneminde uğradığımız mekanlarda  sobalar yakılır sıcak bir ortamda çay demlenir ve yarenlik sohbetleri olurdu. 
     Bir değil bir kaç köy odası bulunur mahalle mahalle toplanırdı köyün genç ihtiyar erkekleri...
     Odaya girenler saygıyla selam verir içerdekiler de aleyküm selam diye karşılık verirlerdi. Gelenler yaşlı ise baş köşeye buyur edilirdi. Gençler ve çocuklar kapı yakınına oturur yaşlılara saygı gösterirdi. Tatlı bir muhabbet başlar hatıralar anlatılır askerlik anıları dile gelirdi.. Herkes saygı çerçevesinde konuşanı dinler anlatılanlardan ders alınırdı.
     Okula başladığım dönemde bana da bir kaç defa hikaye okutmuşlar saygıyla dinlemişlerdi. Galiba Kerim ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin hikayelerini buralarda duymuş halk aşıklarına hayranlık beslemiştim. 
     Bir kaç defa da dini hikayeler okuduğumu hatırlıyorum. Özellikle Hz. Ömer’in Müslüman oluşunu bir kaç kez okutmuşlardı bana. Yaşlı amcalarında hikayelerden duygulanıp ağladıklarına şahit olmuştum.
     Malumunuz olduğu gibi bizim köyümüz Yozgat’a 15 kilometre uzaklıkta bir Tatar ve Türkmen köyü... Kürk kökenli ailelerde vardı. Köylülerimizin tabiri ile biz Aşağı Mahallede oturuyorduk. Genelde Kafarların odada toplanır muhabbet ederdik. Köy odalarının hoş sohbeti tatlı muhabbeti saygısı küçükken bizleri de etkilemiştir.
    Kolay kolay dövüş ve çekişme olmaz aksine tatlı şakalar yapılırdı. Tahta sedirler ve minderlerden oluşan odada herkes bağdaş kurup oturur saygıda kusur edilmezdi. 
Bir Halk mektebiydi adeta buralar...
Zemheri ve Karaaş ( Aralık- Ocak) ayları çok kar yağar her taraf kapanırdı. Yozgat’a bile gitmek imkansız olurdu. Bu dönemde Köy odaları tıklım tıklım dolardı. Tatlı şakalar yapılır bahis yarışmaları olurdu: Bi kutu lokum yeme, bi çanak pekmez yeme, bir helke su içme gibi ilginç şakalardı bunlar...Bunların bir kaç tanesine denk gelmiş çok da şaşırmıştım!...
     Genelde Ocak ayı ortalarında şenlik türü bir eğlence yapılır Zemherinin 15 geldi diye Conğulus oyunu düzenlenirdi. Bu kışın  bitiyor olduğunun sevinciydi. Ayı ve Kurt postuna bürünen bir delikanlı olur kapı kapı dolaşırdı. 
     Köy odalarından başlayan bu congulus oyununun baş kahramanı Hasso ( Hasan Aydoğan) idi. Hasili çobanlık yapan çok da güzel düdük çalan (çoban düdüğü) genç bir delikanlıydı. Köyün tiyatro oyuncusuydu... Orta oyunlarımızın kahramanıydı. 
     Köy odaları yarenlikleri çok hoşumuza giderdi. Sevginin saygının ve muhabbetin vazgeçilmez mekanlarıydı. 
Köyde bir samimiyet yardımlaşma - imece ve kucaklaşma galiba bu köy odalarının neticesiydi. Yıllar geçmiş olmasına rağmen çocukluğumuzun kahramanları hiç unutulmadı.. 
     Köy odalarını yaşamış biri olarak ben hiç kahve ve oyun alışkanlığı edinmedim elhamdüllah; Ama köy odalarının yarenliklerini, muhabbetini hiç unutmadım unutamıyorum... Vesselam bir Efsaneydi Köy Odaları ve kış geceleri...Tepe tepe yağan karların bereketini hatırlayanlarınız çoktur sanırım... 
     O bereket de o samimiyet de o dostluklar da geride kaldı ne dersiniz?...